Tüm insanlığın ortak hafızasını barındıran Ortadoğu coğrafyası; sınırları, fikirleri, akımları, enerji kaynakları, kültürel mirası, dinî geçmişi ve siyasi ideolojileri ile dünya üzerindeki diğer bölgelerden farklı bir konumdadır. Uluslararası güç dengelerinin değişimine yol açabilecek derecede enerji rezerv ve kaynaklarına sahip olan bölge, üç büyük dinin doğuşuna ve yayılışına tanıklık etmiş, aynı zamanda siyasi ve dinî ideolojileri ile küresel düzeyde dünyanın şekillenmesine büyük katkı sağlamıştır. Tarih boyunca kurulan ve dünyanın kaderine etki eden pek çok medeniyetin merkezini barındıran Ortadoğu, insanlığın gelişmesinde büyük rol oynayan bir bölge olmuştur. İslamiyet’ten önce de çok sayıda medeniyete ev sahipliği yaparak dünya tarihinin ilk önemli merkezi olan Ortadoğu, yazının icadından tarih çağlarının başlamasına kadar birçok tarihsel gelişime tanıklık etmiştir. Bu özellikleri hasebiyle dünya üzerinde başka yerde olmayan bir kültürel miras birikimine sahiptir. Ortadoğu, İslam öncesi dünya tarihinde yazının bulunduğu Ur, Uruk, Lagaş gibi ilk şehir devletlerinin kurulduğu, ilk kanunların yazıldığı; Gılgamış, Yaradılış, Tufan gibi destanların kaleme alındığı, ilk ticaret kolonilerinin ortaya çıktığı Mezopotamya’yı; Batılıların Levant veya Verimli Hilal, Müslümanların Bilad-ı Şam dedikleri Suriye bölgesini ve aynı dönemde Nil Vadisi’nde kadim medeniyetlerinden birini oluşturan Mısır’ı içinde barındırmaktadır.[1] İslam sonrası dönemde de bölgesel ve küresel olarak siyasi, kültürel ve ideolojik baskınlığını sürdüren Ortadoğu, son yıllarda yaşanan savaşlar ve silahlı çatışmalarla kültürel mirasların tahrip edilmesi, yerlerinden edilmesi ve miras taşıyıcılarının göçler ve ölümlerle yok olması gibi acı sonuçlarla karşı karşıya kalmıştır.[2]

11 Eylül öncesi birçok devletin müdahalesi ve yaptırımına maruz kalan Irak ve Afganistan, 11 Eylül sonrasında da silahlı terör örgütlerin konuşlandığı yerler olmuştur. Silahlı terör örgütleri çatışmalar sırasında insan katlinin yanı sıra kültürel mirası da yok etmektedir.

1972 Dünya Mirası Sözleşmesi’ne göre Suriye’nin dünya kültür mirası listesinde aralarında Şam, Bosra, Halep gibi tarihî şehirleri ve Selahattin Kalesi olmak üzere altı kültürel mirası yer almaktadır.[3] Son beş yıldır Irak ve Suriye’de ardı arkası kesilmeyen terör eylemlerinde bulunan DAEŞ, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) dünya kültür mirası listesinde yer alan birçok bölgede büyük bir yıkım gerçekleştirmiştir.

Bunlardan en önemlilerinden ilki Suriyelilerin “Çölün Gelini” olarak adlandırdığı Palmira Antik Kenti’dir. 1980 yılında UNESCO dünya kültür mirası listesine giren Palmira, birçok medeniyetin kalıntılarını ve tek tanrılı dinler öncesi pagan inançlardan kalma yapıları barındırmaktadır.[4] MÖ 2000’den itibaren ticaret kervanlarının uğrak noktası olan Palmira, daha sonra Romalılar, Bizans ve Müslümanlar tarafından da kullanılmış ve 16. yüzyılda terk edilmiştir.[5]

Palmira, 1. yüzyılın ortalarında kervanların geçiş güzergâhı üzerinde, Roma İmparatorluğu’nun Suriye eyaleti konumundaydı. Bölge, Aramilerle birlikte Palmiralıların kültürü ile Yunan-Roma medeniyetinin izlerinin yanı sıra İran kültüründen de izler barındırmasıyla kültürlerin keşişim noktası olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra Palmira’nın doğu kısmı Bizans İmparatorluğu’nun himayesi altına girmiş ve askerî üs olarak kullanılmaya başlanmıştır.[6] Halid bin Velid tarafından fethedilen Palmira, askerî üs olma konumunu sürdürmüştür. 1089 yılında yaşanan büyük depremle birlikte şehir, yaşam merkezi olma özelliğini kaybederek insanların toplu göçü neticesinde tamamen boşalmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı Devleti’nin eyaleti haline gelen Suriye’de bulunan Palmira kenti, 1. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalmış ve 1946 yılında Suriye’nin bağımsızlığıyla birlikte Suriye Devleti’nin himayesi altına girmiştir.

Suriye’de 2011 yılından bu yana devam eden iç savaş, bölgedeki birçok kültürel mirasın yok olmasına yol açmıştır. Altıncı yılına giren savaşla birlikte birçok tarihî eserin bölgeden kaçırıldığı, terör örgütü DAEŞ’in eline geçen antik şehirlere ağır hasar verildiği bildirilmektedir. Palmira eski dönemlerde olduğu gibi bugün de Suriye için askerî öneme sahip bir bölgedir. Mayıs 2015’te terör örgütünün eline geçen ve Deyr ez-Zor ile başkent Şam arasındaki bağlantıyı sağlayan antik kentteki Baalşamin Tapınağı Ağustos 2015’te DAEŞ militanları tarafından havaya uçurulmuş ve hemen ardından Palmira antik kentinin bakımından sorumlu arkeolog Halid Esad infaz edilmiştir. Suriye’de doğalgaz yataklarına açılan kapı konumunda olan Palmira, DAEŞ için enerji rezervleri bakımından stratejik öneme sahip bir kenttir. Şehir ele geçirildikten sonra antik kentte bulunan tiyatro Esed askerlerinin toplu infaz edildiği bir yer haline getirilmiştir. Palmira’daki insan ve kültür mirasına yönelik katliam, tüm dünyada geniş yankı uyandırmıştır.

İç savaş boyunca ülkedeki en büyük yıkımlardan biri de Emevi Camii, el-Medine Çarşısı ve Surp Kevork Ermeni Kilisesi başta olmak üzere 7000 yıllık bir tarihî geçmişe sahip olan Halep’te gerçekleşmiştir.[7] BM Eğitim ve Araştırma Enstitüsü’nün (UNITAR) insani kriz yaşanan yerlerde uydu görüntüleri aracılığıyla teknolojik araştırmalar yapan birimi BM Operasyonel Uydu Uygulamaları Programı (UNOSAT), Aralık 2014’te yayımladığı raporda Suriye’nin birçok yerine erişim gerçekleştirmenin ve doğru bilgiye ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğunu bildirmiştir. Raporda insanlık tarihi için çok önemli olan eserlerin telafisi zor hasarlara uğratıldığı da belirtilmiştir.[8] UNITAR raporunda Suriye’deki 290 kültürel miras bölgesinin ve medeniyetlerin doğuş yeri olan pek çok önemli bölgenin büyük zarar gördüğü, 27 kültürel miras alanının tamamen yıkıldığı, 189’unun ciddi ölçüde hasar gördüğü, 77’sinin ise yaşanan çatışmalar sonucu yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğu vurgulanmaktadır.[9] Halep’te, özellikle Halep’in kuzey bölgesinde UNESCO’nun dünya kültür mirası listesinde yer alan birçok yerin de tahrip edildiği raporda yer alan bilgiler arasındadır. Zarar gören yerler arasında dikkat çeken yapılardan biri, 715 yılında Emevi hanedanı tarafından eski bir Bizans kilisesi yerine kurulan Emevi Camii’dir. 1400 yıllık bu tarihî yapı, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı birlikler ile Esed Rejimi askerleri arasındaki yoğun çatışmalar sonucu yerle bir olmuştur.[10]

Çatışmalar esnasında büyük hasar görerek yok olan bir diğer kültür mirası ise dünyanın günümüze kadar korunmuş en önemli Orta Çağ kalelerinden biri olan Crac des Chevaliers’dir (Şövalyeler Kalesi). Humus’ta, Lübnan sınırı yakınlarında bulunan ve 900 yıllık geçmişe sahip olan kale, muhalif güçlerin eline geçmiş fakat Esed askerleri kaleyi geri alırken havadan yaptıkları bombardıman ile yapıya ağır hasar vermiştir.[11] Kale, Suriye’nin iç bölgeleri ile ülkenin kıyısı ve Lübnan’ın Beka Vadisi girişine açılan kapı konumunda olup stratejik öneme sahiptir. Bu sebeple iç savaştaki en sert çatışmaların yaşandığı yerlerden biri olmuştur.[12] Halep ve Şam’dan sonra Suriye’de en büyük hasarı gören diğer kent ise enerji rezervleri bakımından zengin olan Humus’tur. Antik Çağ’da Emessa olarak bilinen Humus, ülkenin ana yollarının kesişim merkezinde bulunduğu için çatışmalar esnasında büyük darbe almıştır. Şövalyeler Kalesi’nin yanı sıra Humus’ta zarar gören diğer önemli yapılar ise Ümmü el-Zünnar Kilisesi ve Meryem Ana Kemeri’dir.

Suriye’nin kalbi olarak bilinen ve Şam ile Halep’i ve Şam ile sahil kentleri Lazkiye ve Tartus arasındaki bağlantıyı sağlayan -Hamidiye Çarşısı, yüzlerce yıllık kilise ve camileriyle- tarihî Humus kenti, 2011 yılı sonlarında silahlı grupların kontrolüne geçmiş, bu tarihten sonra da bir buçuk yıl kadar Esed rejiminin kuşatması altında kalmıştır.[13]

Savaşla birlikte bölgede en çok zarar gören etnik gruplardan biri Süryanilerdir. Irak’ta başlayan ve Suriye’de devam eden Süryanilere yönelik kıyımdan Süryani yapıları da önemli derecede etkilenmiştir. Ninova’daki Arkeoloji Müzesi tahrip edilmiş ve Süryani kiliseleri yakılmıştır. Yerel kültürel ve etnik kimliği yok ederek bölgenin kimliğini kendi anlayışına göre şekillendirmeyi amaçlayan radikal terör örgütü DAEŞ, Haseke’de 8. yüzyıldan kalma Süryani heykellerini balyoz ile yok etmiştir. Til Hirmiz, Til Shamiram, Qabre Shamiye ve Til Khebish köylerine gerçekleştirdikleri saldırılarda çok sayıda tarihî esere zarar veren DAEŞ militanları, Til Hirmiz’deki Suriye’nin en eski kiliselerinden biri olan Mar Bisho Kilisesi’ni ateşe vermiştir. British Institute’un Irak Çalışmaları raporunda eski Asur şehri Ninova’nın girişindeki “Tanrının Kapısı” olarak da bilinen Maşki Kapısı’nın DAEŞ saldırıları sonucu yok edildiği belirtilmektedir.[14]

Suriye iç savaşında olduğu gibi, günümüz dünyasında silahlı çatışmaların değişen yapısı nedeniyle taraflar, kimlik ve bilincin ortadan kalkması için kültürel varlıkları da hedef almaktadır. Son zamanlarda vuku bulan birçok silahlı çatışma, toprak kazanma amacının yanı sıra dinî ve etnik özelliği ağır basan kimlik kökenli çatışmalar olduğundan, etnik kimliği yok etmek amacıyla karşı tarafa ait tüm kültürel mirasın tahrip edilmesini de hedeflemektedir.[15] Bu minvalde bu yıkımın sorumlularına yaptırım uygulanması amacıyla uluslararası hukukta birtakım düzenlemelere gidilmiştir.

Silahlı çatışmalarda sivillerin öldürülmesinin yanı sıra kültürel varlıklara yönelik saldırılar da savaş suçu niteliği taşımaktadır. Bu çerçevede UNESCO’nun kısaca Lahey Sözleşmesi olarak bilinen ve 14 Mayıs 1954 tarihinde imzalanan Silahlı Çatışma Durumunda Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi, 7 Ağustos 1956 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bugüne kadar aralarında Türkiye ve Suriye’nin de bulunduğu 129 devlet tarafından kabul edilmiştir.[16] Silahlı çatışmalarda kültürel mirasın korunmasına yönelik bir diğer uluslararası sözleşme ise Silahlı Çatışma Durumunda Kültürel Varlığın Korunmasına İlişkin 1954 Lahey Sözleşmesi’nin İkinci Protokolü-UNESCO 1999’dur. Bu sözleşmenin en önemli kısmı, kültürel mirasın korunmasında sivil toplum örgütlerine de aktif rol yüklemesidir.[17] UNESCO’nun 14 Kasım 1970 tarihli Kültür Varlıklarının Kanunsuz İhlal, İhraç ve Mülkiyet Transferinin Önlenmesi ve Yasaklanması İçin Alınacak Tedbirlerle İlgili Sözleşmesi ise 24 Nisan 1972 tarihinde yürürlüğe girmiş olup bugüne kadar aralarında Türkiye ve Suriye’nin de bulunduğu 122 devlet tarafından kabul edilmiştir. Lahey Sözleşmesi devletlerin kültürel miraslara yönelik sorumluluğunun vurgulandığı ve kabul edildiği bir metindir. Silahlı çatışmalarda kültürel mirasa karşı işlenen suçların yargılanabileceği ise Roma Statüsü’nde belirtilmiştir.

Roma Statüsü’ne göre 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin çok ciddi şekilde ihlali, savaş suçu anlamına gelmektedir ve işlenen suça yönelik Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) yargılama yolu açılabilir. Bu minvalde Roma Statüsü’nün 8. Maddesi’nde savaş suçlarının ne olduğuna dair yapılan açıklamada; “askerî amaçlı olmaması koşuşuyla din, eğitim, sanat, bilim veya yardım amaçlarıyla kullanılan binalara, tarihî eserlere, hastanelere ve hasta yaralıların toplandığı yerlere kasten saldırı düzenlenmesi” savaş suçu olarak tanımlanmıştır. Aynı zamanda “savunmasız veya askerî hedef oluşturmayan kent, köy, yerleşim yeri ve binaların bombalanması yahut bu yerlere herhangi bir araçla saldırılması” da savaş suçları kapsamında yer almaktadır. 2002 yılında kurulan UCM bu maddeler kapsamında tarihî eserlere ve kültürel mirasa yapılan saldırılardan sorumlu kişileri yargılama yetkisine sahiptir. Fakat burada en büyük sorunu UCM’nin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’ne Suriye’nin taraf olmaması oluşturmaktadır. UCM, ancak Roma Statüsü’ne taraf olan devletlere karşı yargılama yetkisine sahiptir. Bunun dışında UCM’de yargılanmanın başka bir yolu daha bulunmaktadır. Statünün kendisinde, taraf olmayan bir devletin iş birliğini zorunlu kılan açık ve genel bir hüküm yoktur. Bununla birlikte UCM, statüyü onaylamamış herhangi bir devlete de bir ad hoc anlaşma doğrultusunda yardım sağlaması için çağrıda bulunma yetkisi verir. Eğer bir devlet böyle bir anlaşmayı kabul ederse, yardım için yapılan talebe de uymakla yükümlüdür. Yani bir devletin, statüye taraf olmasa bile, belli bir olay üzerinde ad hoc olarak mahkemenin yargılama yetkisini tanıması mümkündür. Böyle bir tanıma gerçekleşmişse, o devletin de iş birliği mükellefiyeti doğar. Ek, uluslararası barışı ve güvenliği tehdit eden bir durumu havale ederse Güvenlik Konseyi, taraf olmayan devletlerin UCM’nin yardım talebi hakkında iş birliğini sağlamak için BM Şartı Bölüm 7 kapsamındaki yetkisini kullanabilir.[18]

Fakat günümüz itibarıyla yargılamaya giden en uygun yol, Sierra Leone’de olduğu gibi, özel bir mahkeme kurulup bu kişilerin bu mahkemede yargılanmasıdır. Hybrid Mahkeme olarak anılan bu modelde, uluslararası yargıçların yanı sıra yerel hâkimler de görev yapmakta; mahkemede ulusal ve uluslararası davalar görülmektedir. Oldukça yeni bir oluşum olan bu yargılama usulü, yerel bir mahkemenin UCM ile birleşmesi ve iki kurumun iş birliği içerisinde çalışması esasına dayanmaktadır. Savaş sonrası dönemde bu tarz bir mahkeme kurularak suçluların ve DAEŞ’in yargılanması mümkündür.

 


[1] Cengiz Tomar, “Ortadoğu’nun Kültürel Mirası Yok Oluyor”, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/ortadogunun-kulturel-mirasi-yok-oluyor

[2] Prof. Dr. Öcal Oğuz, Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmeleri ve Suriye.

[3] Oğuz, Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmeleri ve Suriye.

[7] As war continues, UN agency maps extensive destruction to Syria’s cultural heritage, http://www.un.org/apps/news/story.asp?NewsID=49681#.V9EJg5iLTIU

[8] UNOSAT Report on Damage to Cultural Heritage Sites in Syria calls for Scaled up Protection Efforts, http://www.unitar.org/unosat-report-damage-cultural-heritage-sites-syria-calls-scaled-protection-efforts

[9] “Satellite images show 290 heritage sites in Syria damaged by war: U.N.”, Reuters World News, http://www.reuters.com/article/us-mideast-crisis-syria-heritage-idUSKBN0K10DK20141223?feedType=RSS&feedName=topNews

[10] As war continues, UN agency maps extensive destruction to Syria’s cultural heritage, http://www.un.org/apps/news/story.asp?NewsID=49681#.V9EQJ5iLTIW

[11] Syria’s protection of cultural artifacts ‘only piece of good news’ amid rubble of war, says UN cultural agency, http://www.un.org/apps/news/story.asp?NewsID=47085#.V9EJhpiLTIU

[12] Diana Darke, “Suriye’nin Yok Olan Tarihi Eserleri”, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2014/07/140710_suriye_tarihi_eserler

[13] Hediye Levent, Suriye’nin Kalbi Humus Direniyor,

[14] http://www.bisi.ac.uk/

[15] Joris D. Kila, “Inactive, Reactive, or Pro-Active Cultural Property Crimes in the Context of Contemporary Armed Conflicts”, Journal of Eastern Mediterranean Archaeology and Heritage Studies, 1/4, 319-342.

[16] Oğuz, Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmeleri ve Suriye.

[17] Second Protocol to the Hague Convention of 1954 for the Protection of Cultural Property in the Event of Armed Conflict 1999, http://portal.unesco.org/en/ev.php-URL_ID=15207&URL_DO=DO_TOPIC&URL_SECTION=201.html

[18] Günal Kurşun, 101 Soruda Uluslararası Ceza Mahkemesi, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Ankara 2011, s. 28-29.