On sekizinci yüzyılın ortalarından itibaren Rus Çarlığının Batı Türkistan’ı işgaline şahit olan Doğu Türkistan halkı, yaklaşık bir asır sonra soydaşlarıyla aynı kaderi paylaştı. Tarihte çeşitli beylik ve devletlerin teşekkül etmiş olduğu kadim Türkistan’ın doğu kısmı 1949 yılında Çin tarafından işgal edildi.
1955 yılında Çin yönetimi tarafından “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” olarak isimlendirilen Doğu Türkistan, yapılan anlaşmalarla özerk bölge statüsü edindi. Ancak Çin anayasasında belirtilen özerk bölge statüsüne ilişkin haklara rağmen Doğu Türkistan’ın özerkliği söylem olarak kaldı. Bölge yönetiminde bulunan Uygur Türklerinin oranı yıllar geçtikçe daha fazla azalırken, şimdiki yönetimin tamamen Çinlileştiği belirtilmektedir.
Çin’in ekonomisini geliştirmesi ve uluslararası siyasetteki etkisini yükseltmesiyle birlikte Müslüman Uygur Türklerine olan baskısı da arttı. Çin, Doğu Türkistan’daki işgalini kesinleştirmek düşüncesiyle Uygur Türklerine her türlü sindirme girişiminde bulunmaktan çekinmeyeceğini her fırsatta gösterdi.
İnsan haklarının en temel kuralları bile zaman içerisinde çiğnendi ve çiğnenmeye de devam etmektedir. Uygur Türkleri bir şehirden diğer bir şehre hatta bir köyden diğer bir köye giderken bile izne tabi tutulmaktadır. Bölgedeki güvenlik kontrolleri ciddi boyutlara ulaşırken, yurtdışına çıkışlarda ve iş arama konularında Çin yönetimi Uygur Türklerine olağanüstü engeller çıkartmaktadır.
Uygur Türklerinin yetiştirmiş olduğu önemli isimler de Çin yönetimi tarafından cezalandırılmaktadır. Pekin Üniversitesi’nde bulunan ünlü akademisyen İlham Tohti, Uygur halkının Çin anayasasında belirtilen haklarını savunmasından dolayı müebbet hapse mahkûm oldu. Doğu Türkistan’da Kuran-ı Kerim’in ilk ve tek mealini yazan ve çok sayıda farklı eseri bulunan Muhammed Salih Damollam, Çin rejimi tarafından gözaltına alınırken 2018 Ocağında vefat etmiştir. Yine pek çok âlim ve sanatçı da Çin hapishanelerinde tutulmaya devam ediliyor.
Özellikle son dönemde Çin rejimi ekonomi alanında da Uygur Türkleri için farklı uygulamalar getirdi. Şirket sahibi Uygur Türklerinin yolsuzluk gerekçesiyle mal ve mülklerine el konulurken, bir kısmı da hapse atıldı. El konulan şirketler ise Çinli iş adamlarına devredildi. Zengin yeraltı kaynaklarına sahip olan Doğu Türkistan’ın varlığına ise Çin devleti el koymaktadır. Nitekim yapılan bir araştırmaya göre Çin’deki en zengin 500 kişinin 12’si Doğu Türkistan’dan olmasına rağmen bunların hepsi Çinlidir.
Son yıllarda Doğu Türkistan’da artan Türkiye sevgisi de dikkat çekicidir. Halk arasında Türkiye’ye duyulan ilgi Türkçe konuşmayı, Türk markası ürünleri giyinmeyi, Türk gıda ürünlerini kullanmayı ve Türk dizilerini seyretmeyi popüler bir hale getirdi. Çin rejimi ise Doğu Türkistan’da artan Türkiye sevgisini siyasi bir propaganda olarak görerek farklı uygulamalar ortaya koydu. Türk giyim mağazalarını, Türk dizilerini hatta Türk bayrağı basılı tişörtleri bile fiilen yasakladı.
Doğu Türkistan’da yaşanan sorunları Türkçülük ve radikal İslamcılığa bağlayan Çin rejimi, Uygur Türklerinin ulus ve dini kimliğini zayıflatmak için her türlü çabayı harcamaktadır. Asimilasyon ve Çinlileştirme politikasını sonuna kadar uygulayan Çin, halkın sembolik olarak Türk bayrağını kullanmasından bile rahatsızlık duymaktadır. Doğu Türkistan’da bulunan gıda ürünlerindeki “Helal” veya “İslami” ifade ve logolarına da yasak getiren Çin, rejime özgü bir İslami anlayış yaratmaya çalışmaktadır. Ayrıca “Muhammed” başta olmak üzere tüm İslami isimlerde yasaklanmıştır. Şu ana kadar Doğu Türkistan genelinde 3 bin 500 caminin kamu güvenliğine aykırı olduğu gerekçesiyle yıkıldığı bildirilmektedir.
Kadınların, 18 yaş altındakilerin, devlet memurlarının, emeklilerin ve Komünist Parti Üyelerinin Camiye girişleri yasaklanırken, dini teşvik etmek, dini simge taşıyan kıyafetler de giymek de yasaklanarak Müslümanlara ciddi bir baskı uygulanmaktadır. Her Ramazan ayı ise bir öncekinden daha sert uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Daha önceden memurlar, emekliler, çiftçiler, partililer ve öğrencilere uygulanan katı yasaklar son yıllarda toplumun geneline uygulanmaktadır. Oruç yasaklarının yanı sıra teravih ve toplu iftarlar da rejim tarafından engellenmektedir.
Çin rejiminin bölge insanını fazlasıyla rahatsız eden son uygulaması ise “Çinli Uygur İkiz Aile” genelgesi oldu. Bu uygulamayla Çin’in iç kesimlerinden getirilen Çinlileri “Uygur Çinli kardeşliği” adı altında Müslüman Türk ailelerinin yanına yerleştirilmesi öngörüldü. Bölücülüğe karşı akrabalık sloganı ile hapishanelerde tutulan Uygur erkeklerinin yerine Çinlilerin yerleştirilmesi tarifi zor bir insanlık dramı oluşturmaya başladı.
70 yıla yaklaşan Çin işgali her geçen gün artan baskı ve zulümle birlikte Müslüman Uygur Türkleri için yaşamı daha da zor bir hale getiriyor. Ancak bölgenin asli üyesi olan Uygur Türkleri umutlarını hiçbir zaman kaybetmedi. Kadim Türkistan’ın batısı nasıl özgürlüğüne kavuştuysa doğusunun da en yakın zamanda bağımsızlığını elde etmesi hem Uygur Türklerinin hem de Türk dünyasının en büyük beklentisidir.