Felaketler, oluşum anını engelleyebilmek noktasında insan yeteneklerini aşan, geniş alana yayılan, hasarlara sebebiyet veren, meydana geldiği bölgelerde insani krizlere yol açan insan yapımı krizlerin ya da doğal afetlerin bir sonucu olarak tanımlanır. Doğal afetler ise deprem, sel, kasırga, tsunami gibi yer tabanlı yahut iklimsel değişiklikler nedeniyle ortaya çıkan öldürücü doğa olaylarıdır.
Kısmi olarak ya da tamamen insanın kontrolü dışında gerçekleşen ve büyük oranda mal ve can kaybına neden olan deprem, sel, fırtına gibi doğal felaketler 25 sene öncesinde de olduğu gibi bugün de insanlığın sıklıkla karşı karşıya kaldığı felaketlerin başını çekmektedir. Çok kısa bir süre içerisinde olup biten, başladığı andan itibaren hiçbir insan faktörünce durdurulabilmesi mümkün olmayan, yerin derinliklerinden gelen yahut atmosfer kökenli oluşan doğal felaketlerden etkilenen bölgelerde yaşayan milyonlarca insan evlerini, yerlerini ve yurtlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.
21. yüzyılda dünya, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk defa doğal felaketler sonucu aniden gelişen insani krizlerin ve her türlü asimetrik şiddetin ortasında istikrarsızlık, karışıklık, aşırı yoksulluk gibi faktörlerle altüst olmuş, korkunç bir vaziyettedir. Özellikle son 20 senedir iklimsel koşullar nedeniyle ortaya çıkan doğal afetler de dahil olmak üzere yeryüzünde yaşanan felaketler milyarlarca insanı sosyal haklardan ve ekonomik kazançlardan mahrum bırakmıştır. Söz konusu bu krizler gözle görünür bir şekilde yoksulluğun artmasına ve meydana geldikleri bölgelerde istikrarsızlığa sebep olmuştur. Ayrıca doğal afetlerden etkilenen bölgelerde yaşam mücadelesi veren birçok insan da bozulan çevre şartları ve istikrarsız sosyoekonomik yapı nedeniyle kitleler halinde yerlerinden ve yurtlarından göç etmek zorunda kalmıştır. Meydana geldikleri bölgeleri kasıp kavuran bu felaketler ve akabinde gelişen insani sorunların tamamı küreselleşen dünyada yalnızca felaketlerin ortaya çıktığı bölgeleri etkilememektedir. Yeryüzünün her köşesinden insan hatta en istikrarlı coğrafyalarda yaşamlarını devam ettirenler de dahil olmak üzere birçok kişi, dünyanın bu umutsuz gidişatından ötürü kendisini güvende hissetmemektedir.[1]
Savaş olsun, ölümcül salgın hastalıklar olsun, deprem ya da sel olsun yaşanan her bir kriz, türüne az rastlanır sağlık sorunlarına, güvenlik problemlerine, geçim zorluklarına, bireysel, ailesel ve toplumsal sıkıntılara yol açmaktadır.[2]
Yeryüzünde nefes alıp veren her bir canlının tek tek hayatına kast eden doğal afetlerin sayısı 1980-2000 yılları arasında üçe katlanmış, bu durumu sonraki yıllarda hafif bir düşüş takip etmiştir. Ancak bugün -özellikle son 25 yılda- dünya üzerinde görülen doğal afetlerin sayısının ikiye katlandığı bilinmektedir.[3]
Şiddeti bir ile üç arasında değişen ve büyük ölçekli doğal felaketler olarak adlandırılan doğal afetler çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında geçtiğimiz son on yılın kahir ekserisinde meydana gelen bir ya da iki büyük ve sarsıcı doğal afetin yaşandığı coğrafyalarda hayatlarını sürdürmekte olan toplumların bilincini şoka uğrattığı ve bu durumun onların zihinlerinde mega-afetler şeklinde yer ettiği görülmektedir.[4]
Yaşanan doğal afetlerden etkilenen her bir kişi hayatta kalabilmek için su, barınak, yaşanılan ortamın hijyenik bir hale getirilmesi ve acil tıbbi yardım gibi hayati ve temel şeylere ihtiyaç duymaktadır. Bu felaketlerden etkilenenler evlerini, geçim kaynaklarını kaybetmekte, ailelerinden ayrılmak durumunda kalmakta, hayatları boyunca istikrarsız koşullarda yaşamakta ve en ölümcül salgın hastalıklara maruz kalmaktadır. İnsani anlamda ellerine geçen fırsatları da sınırlı olan bu kimselerin ait oldukları toplumlar, doğal felaketler nedeniyle yerlerinden edilmiş bir vaziyette de olabilmektedir.[5]
Söz konusu bu doğal felaketlerden biri, meydana geldiği bölgelerdeki toprağı belirli bir süre içinde kısmen ya da tamamen su altında bırakan sel felaketidir. CRED’in (Centre for Research on the Epidemiology of Disasters) uluslararası felaketlere ilişkin yapmış olduğu bir araştırmaya göre 1994-2014 yılları arasında yaklaşık 2,5 milyar insan söz konusu bu sel durumundan ötürü mağdur olmuştur. Ortaya çıktıkları coğrafyaları altüst eden bir diğer felaket de fırtınalardır. Fırtınalar doğal afetlerin en yaygın türleri arasındadır. Son dokuz yılda fırtınaların, yaşandığı bölgelerde 244 binden fazla insanın ölümüne yol açtığı ve 936 milyar dolarlık zayiata neden olduğu bilinmektedir. Bu anlamda fırtınalar, özellikle geçtiğimiz son 20 sene içerisinde, en çok can ve mal kaybına neden olduğundan, en yaygın görülen ikinci büyük katil olarak sınıflandırılmaktadır.[6]
Doğal afetlerin bir diğer türü de birçok insanın hayatına mal olduğu bilinen depremler ve tsunamilerdir. Bu felaketlerin, 1994-2013 yılları arasında neredeyse 750 bin kişinin ölümünden sorumlu olduğu bilinmektedir.[7]
Tsunami; okyanus ya da denizlerin tabanında meydana gelen depremler, gök taşı düşmesi, deniz altındaki nükleer patlamalar, volkanik hareketler ve bunlara bağlı olarak yer tabanının çökmesi ve zemin kayması gibi tektonik olaylar sonucu okyanusların ya da denizlerin altında sıkışan enerjinin açığa çıkması sonucu meydana gelen uzun periyotlu dalgalara verilen isimdir.[8] Bunlar, depremlerin en ölümcül türlerindendir. Meydana geldikleri coğrafyalarda her 1.000 kişi tsunamiden kötü anlamda etkilenmekte ve bu felaket ortalama 79 kişinin ölümüyle sonuçlanmaktadır. Bu çerçeveden hareketle tsunaminin diğer deprem türlerinden 20 kat daha ölümcül olduğu ifade edilmektedir.[9]
Bir bölgede nem miktarının geçici dengesizliğinden kaynaklanan su kıtlığı olarak da tanımlanabilen kuraklık da insanlığın karşı karşıya olduğu iklimsel kökenli doğal felaketlerden biridir. Herhangi bir zamanda yahut mekânda ortaya çıkması muhtemel olan kuraklık, 1994-2014 yılları arasında toplamda 1 milyardan fazla insanın açlıktan, salgın hastalıklardan ölmesine yahut vatanlarından ayrılmalarına sebebiyet vermiştir. Dünyadaki mevcut insani krizlerin %5’i kuraklık sebebiyle vücuda gelmektedir. Bugün Afrika’da hâlihazırda insanların ve diğer bütün canlıların hayatlarını perişan eden insani felaketlerin %41’inin nedeninin de kuraklık olduğu bilinmektedir.[10]
1994-2014 yılları arasında, Amerika ve Çin’in yoğun nüfuslu bölgelerinde de büyük çapta doğal felaketlerin yaşandığı kaydedilmiştir. Doğal felaketlerin en sık yaşandığı coğrafyalardan birisi olan Asya kıtası da söz konusu bu felaketlerden usanmış bir hal içerisindedir. Yalnızca Çin ve Hindistan’da 3,3 milyar insan yaşanan doğal afetler nedeniyle ölümle, açlık ve salgın hastalıklarla burun buruna gelmiştir. Eritre ve Moğolistan’da bir ada devleti olmamalarına karşın dünyanın doğal afetlerden etkilenen ülkeleri arasında yerlerini almaktadır. Haiti’de meydana gelen deprem de nüfus yoğunluğuna ve depremde meydana gelen maddi zayiata göre değerlendirildiğinde dünya tarihinin görüp geçirdiği en büyük felaketlerden birisi olarak kaydedilmiştir.[11]
1994-2014 Yılları Arasında Gerçekleşen Türlerine Göre Doğal Afetlerden Etkilenen İnsan Sayısına İlişkin Tahmini Rakamlar:[12]
|
Yaşanan bütün bu insani kayıplar doğal afetlerden zarar gören insanların korunması, afetlerin yaşandıkları bölgelere müdahale edilmesi ve iyileştirilmesiyle alakalı çalışmaların yapılmasını zorunlu kılmıştır. Söz konusu bu zorunlulukla ilgili BM İnsan Hakları Konseyi’nin, Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun, BM Sözleşme Organları’nın, hükümetler arası ve hükümetler dışı kuruluşların belli başlı çalışmalar yaptıkları bilinmektedir. BM İnsan Hakları Konseyi 2010 senesinde Haiti depremi sonrası özel bir oturumda ilk kez doğal afetlerden etkilenen ve mağdur olan insanların haklarının korunmasına ilişkin insani hak konularını oylamıştır. Günümüzde halen İnsan Hakları Konseyi’nin post-felaket ve çatışma sonrası durumlarda insan haklarının korunması, geliştirilmesi ve tanıtımıyla iştigal ettiği bilinmektedir.[13]
İnsan hayatının korunması hususunda sorumluluk sahibi olan bir diğer aktör ise devletlerin ta kendisidir. BM İnsan Hakları Ofisi Yüksek Komisyonu bütün devletlerin insan haklarını korumakla ilgili pozitif insani hak yükümlülüklerinin var olduğunu ifade etmiştir. Buna göre ortaya çıkan doğal afet risklerini azaltma, onları önleme ve iyileştirme hususunda sorumlulukları yerine getirmeyen devletler, yurt içi ve yurt dışında yasal işlemlere ve eleştirilere maruz kalacaktır.[14]
Doğal afetlerin önlenmesi, felaketzedelerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, doğal afetler sonrası maddi ve manevi anlamda travma geçiren toplumların rehabilite edilmesi amacıyla yapılan tüm bu çalışmalar ne yazık ki toplumların maruz kaldıkları mevzubahis bu krizlerin üzerinden onlarca yıl geçmiş olmasına rağmen görünürde hiçbir gerçekçi yahut kalıcı çözümün ortaya çıkmasını sağlayamamıştır. Ortalama 20 senedir doğal afetler gibi insani krizler nedeniyle evlerinden ayrılmak zorunda kalan insanlar hâlâ hayatlarını mülteci olarak sürdürmektedirler. Doğal afetler sebebiyle binbir acıya maruz kalan insanların yaşam standartlarının iyileştirilmesi ve sürdürülebilir geçim kaynaklarının oluşturulmasına ilişkin kalıcı politikalar da hâlâ üretilmiş değildir. Bu durum söz konusu krizlerin diğer kuşaklara aktarılmasına neden olmaktadır.[15] Her yıl binlerce insan doğal afetler sebebiyle temiz su, yiyecek, barınak gibi hayati ihtiyaçlardan mahrum olduklarından yakalandıkları salgın hastalıklar sebebiyle hayatlarını kaybetmektedir.
Ayrıca doğal afetlerin meydana geldiği coğrafyalarda toplumların yerlerinden edilebilir olma ihtimalleri de 40 sene öncesine göre %60’ın üzerinde bir görünüm sergilemektedir. Son 20 yıldan fazlaca bir süredir, yıl başına ortalama 340 felaket meydana gelmektedir. Meydana gelen bu felaketlerden de kabaca 200 milyona yakın insan etkilenmekte ve ortalama 67.500 kişi yaşamını yitirmektedir.[16] Bütün bunlar doğal afetlerden etkilenen insanların haklarına saygı gösterilmesine ilişkin zorunlulukların hakkıyla yerine getirilmediğini göstermektedir.
Ansızın ortaya çıkan, vücuda geldikleri bölgeleri darmadağın eden doğal felaketlerle ilgili bir diğer acı gerçek ise ülkelerin ekonomik gelişmişliğinin, doğal felaketler sonucu yaşanan insan kayıplarının oranına etki ediyor olmasıdır. CRED’in verilerine göre düşük gelirli ülkelerde yaşanan felaketlerde ortalama 332 insan hayatını kaybederken bu oran gelişmiş ülkelerde 105’tir. Yaşanan can kayıpları ülkelerin iktisadi gelişmişliklerine göre neredeyse üç katı kadar fark etmektedir. Benzer bir sonuca düşük gelirli ve orta gelirli ülkelerle yüksek ve üst orta gelirli ülkelerin karşılaştırılması neticesinde de ulaşılmıştır. Buna göre yüksek gelirli ülkeler %56 oranında doğal afetlerle yüz yüzeyken vermiş oldukları kayıp %36, düşük ve orta gelirli ülkeler %44 oranın doğal felaketle yüz yüzeyken vermiş oldukları kayıp %68’dir. Bu durum ekonomik gelişmişliğin insan yaşamına ne denli etki ettiğini göstermektedir.[17]
1994-2014 Yılları Arasında Bölgelere Göre Doğal Afetlerden Etkilenen İnsan Sayısı:[18]
|
Yani dünya üzerindeki gelir dağılımında açılan makas doğal afetler sonucu ortaya çıkan insani krizlerin maddi manevi maliyetini artırmaktadır. Ayrıca, adaletsiz gelir uçurumundan kaynaklanan, ülkelerin iktisadi gelişmişliklerinin insan yaşamının kaderini tayin edebiliyor olması bütün insanların eşit ölçüde sahip olması gereken hayat haklarının korunması noktasında yaşanan eşitsizliği de gözler önüne sermektedir. Ekonomisi gelişmiş ülkeler coğrafyalarında ortaya çıkan herhangi bir doğal afet sonrası ellerindeki bütün maddi imkânları seferber edebiliyorken, uluslararası sistem tarafından yoksullaştırılmış ve nesiller boyu fakirliğe mahkûm edilmiş ülkeler, doğal afetlerle mücadelede finansal olanaklar açısından elleri kolları bağlanmış vaziyettedir. Yaşanan doğal afetleri giderebilme hususunda maddi olanaklar sebebiyle sıkıntılar yaşayan az gelişmiş ülkelerde doğal afetlerden dolayı yaşanan iç karışıklıklar, istikrarsızlık, çevresel ve ekonomik kırılganlıklar her geçen saniye daha da artmaktadır. Geçmiş yıllara oranla daha çok insani yardım faaliyetine ve etkili doğal afet yönetimlerine ihtiyaç duyan bu toplumlar her sene biraz daha yoksullaşmakta, açlık ve salgın hastalıklarla boğuşmaktadır.
Hasılı, dünya üzerindeki tüm insani yardım anlaşmalarının insan hayatının önemine ve insan yaşamının korunmasının gerekliliğine ilişkin kurallar içeriyor olması ya da BM ve benzeri kuruluşların doğal afetlerden etkilenen insanların haklarını korumak üzerine iştigal ettiklerini iddia ettikleri çalışmalar, her yıl milyonlarca insanın doğal afetlerin giderilebilmesi ve insanların insanca yaşayabilmeleri için geliştirilmeyen ve uygulanmayan kalıcı çözümler ve adaletsiz gelir dağılımı yüzünden hayatlarını kaybetmelerine engel teşkil etmemektedir.
[1] UNFPA, “A state of world population 2015”, Shelter From The Storm, s. 14.
[2] UNFPA, “A state of world...”, s. 14.
[3] UNFPA, “A state of world...”, s. 14.
[4] UNFPA, “A state of world...”, s. 14.
[5] UNFPA, “A state of world...”, s. 15.
[6] UNFPA, “A state of world...”, s. 15.
[7] UNFPA, “A state of world...”, s. 15.
[8] bk. “Tsunami”, https://tr.wikipedia.org/wiki/Tsunami (07.09.2016).
[9] UNFPA, “A state of world...”, s. 15.
[10] UNFPA, “A state of world...”, s. 17.
[11] UNFPA, “A state of world...”, s. 17.
[12] UNFPA, “A state of world...”, s. 16.
[13] Elizabeth Ferris, “How Can International Human Rights Law Protect Us From Disasters?”, Brookings Institution, 2014, s. 1-2.
[14] Ferris, “How Can International...”, s. 1-2.
[15] UNFPA, “A state of world...”, s. 14.
[16] UNFPA, “A state of world...”, s. 15.
[17] UNFPA, “A state of world...”, s. 17-18.
[18] UNFPA, “A state of world...”, s. 18.