Kazanmış olduğu boyutlar açısından yerel aktörlerin kontrolünden çıkmış ve tamamen uluslararası bir görünüm kazanmış olan Filistin’deki uzlaşma çabaları, ilk başladığı 2006 yılından bu yana çok farklı safhalardan geçti.
Filistinlilerin, bir yandan İsrail ile mücadele ederken bir yandan da birbirleriyle yaşadıkları iç gerilime bir çözüm bulmaları, bunları da tüm uluslararası hesapların Ortadoğu’da çatışmacı tezler üzerine yapıldığı bir dönemde gerçekleştirmeleri gerekiyordu.
Bölünmüşlük koşulları altında geçen yedi yıl boyunca İsrail ile ağır aksak yürütülen ateşkes anlaşmaları olsa da Filistin’de asıl sorun Fetih ile Hamas arasında yapılan ateşkesin bir türlü yürütülememesiydi. 2006 yılı başında Hamas’ın iktidarı ile birlikte, birbirlerine karşı eleştiri şeklinde başlayan uzaklaşma, 2006 sonuna kadar gerilime, 2007 başından itibaren düşük yoğunluklu çatışmaya ve 2007 ortasında bölünmeye kadar gitti. O tarihten itibaren taraflar arasında ipler tamamen koparken, aradaki bütün arabuluculuk girişimleri de sonuçsuz kaldı.
Sonraki birkaç yıl içinde Mısır, Yemen ve Katar gibi ülkelerin çeşitli uzlaştırma girişimleri olduysa da bu anlaşmalar daha mürekkebi kurumadan ihlal edilmeye ve kâğıt üzerinde kalmaya devam etti. Tüm bu süre içinde iki tarafın taleplerini buluşturmak da mümkün olamadı.
Başlangıçtan itibaren Hamas tarafının belli talepleri vardı. Bunlar özetle; 2007 Haziran öncesine dönülemeyeceğinin kabulü, siyasî ve askerî bir güç olarak Hamas’ın iktidar hakkının teslim edilmesi, Fetih içinde istenmeyen isimlerin tasfiye edilmesi ve uzlaşma hükümeti kurulması gibi koşulları içeriyordu. Buna karşın Fetih tarafı ise; Gazze’deki fiilî Hamas otoritesinin koşulsuz sona ermesi, İsrail ile imzalanmış olan anlaşmaların Hamas liderlerince kabul edilmesi, Hamas polis ve milis gücünün dağıtılması gibi taleplerde bulunuyordu.
Bu ana başlıklar arasında çok sayıda ikincil koşul bulunsa bile, temel noktalardaki anlaşmazlıkların şekillenmesinde iki tarafın birbirine güvensizliği ve arkalarındaki güçlerin Filistin toprakları üzerinde yürüttüğü mücadelenin niteliği etkili oldu.
Bugüne kadarki uzlaşı girişimlerinin başarısız olmasının temelinde yukarıda sıralanan yerel sebeplerin yanı sıra, her iki Filistin tarafının uluslararası angajmanları da etkili olmuştu. Önceki yıllarda Fetih’in İsrail, Suudi Arabistan veya ABD’ye rağmen adım atamayacağı bir gerçekti. Öte yandan Hamas da Suriye ve İran’ın görüşlerini dikkate almaksızın adım atacak durumda değildi. Dolayısıyla iki taraf arasında ateşkesin bir türlü dikiş tutmaması ve tüm ara buluculuk çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının sebebi, karar vericilerin tek başına Hamas ve Fetih olmamasından kaynaklanıyordu.
Bu arada acımasız bir şekilde kitlesel cezalandırmaya dönüşen Gazze ambargosu, hem Filistin içinde hem de bölgede önemli bir insani duyarlılık ortaya çıkardı. Gazze’nin içinde bulunduğu insani sorunlardan dolayı, bölgedeki tüm silahlı grupların destek verdiği geçici ateşkes, sivil halka rahatlama getirmenin yanı sıra, gerilimin azalmasına da katkı sağlayabilecekti. Bu ılımlı ortamda, araya bir de esir pazarlığı sığdırılmış ve Hamas’ın elindeki bir İsrail askerine karşılık yüzlerce Filistinli esirin serbest bırakılması sağlanmıştı.
Bu arada, Gazze bölgesini idaresinde bulunduran Hamas’ın öncülüğünde varılan bu ateşkesi sabote etmeye yönelik geçmişteki eylemlerin ardında Fetih’e sadık bazı silahlı militanların olduğunun anlaşılması, Fetih’e yönelik operasyonları başlatmıştı. Hamas’ın operasyonları, Ramallah’taki Abbas yönetimi tarafından misliyle karşılık bulmuş, bu kez Batı Şeria’da Hamas mensuplarına karşı kapsamlı bir tutuklama kampanyası yürütülmüştü. Bu operasyonlar, iki grubun tabanında karşılıklı husumeti canlı tutan önemli sebeplerdendir. Hamas, bir yanda İsrail’le ateşkesi korumaya çalışırken öte yanda ironik olarak Fetih’le didişmek zorunda kalmıştı. ABD ve İsrail’in Fetih’e maddi ve lojistik destek vererek iç çekişmeyi kızıştırma çabaları, aslında iç barışın önündeki en ciddi engel olarak uzun süre gündemde kaldı.
Son uzlaşma kararı bu yönüyle Filistin tarihinde ve belki de Ortadoğu’nun geleceğinde, tüm bu oyunların bozulması adına çok önemli bir dönüm noktası anlamına geliyor. İşlemesi halinde İsrail’in bütün gelecek planlarını alt üst edecek bir potansiyel taşıyor.
Filistin içinde özlenen uzlaşı çabalarını bugüne getiren gelişmelerin düğümü aslında Ortadoğu’daki siyasi denklemin değişmesiyle de doğrudan ilgili. Şöyle ki, 2010 yılı sonunda başlayan Arap Baharı tüm bölgesel dengelerle birlikte Filistin içindeki dengeleri de değiştirdi. Mısır’da Mübarek rejiminin tasfiyesi Fetih’in önemli bir müttefikini denklem dışına çıkarırken, Suriye’nin iç savaşa girmesi Hamas’ı Sünni muhalefete yakın bir düzleme sürüklediğinden onun da lojistik imkânlarını zayıflattı.
İki tarafın güç devşirdiği dış destekçilerinin maruz kaldığı değişim, Filistin gruplarının sahadaki pozisyonunu da etkiledi. Arap Baharı’nın büyük tabloda neden olduğu stratejik değişim, Filistin içinde bir iç barışın aciliyetini hissettirmeye başladı. Arap Baharı sürecinde Obama yönetiminin baskılarıyla başlatılan barış görüşmelerinin temel amacı Mahmut Abbas yönetiminin Birleşmiş Milletler kurumları aracılığıyla başlattığı devletleşme sürecini erteleyerek zaman kazanmaktı. Bu oyunu bildiği halde barıştan kaçan taraf gibi görünmek istemeyen Abbas yönetimi, zorla masaya oturmuş ama umduğunu bulamamıştır. Daha görüşmeler sürerken İsrail işgal rejiminin Doğu Kudüs’te yeni yerleşim yerleri inşa etmesi ve söz verdiği Filistinli esirleri serbest bırakmaması üzerine, Filistin tarafı yeni hamleler geliştirdi. Bu hamlelerden biri, BM İnsan Hakları Komisyonu da dahil 15 yeni uluslararası komiteye üyelik başvurularının sürecini başlatmak oldu.
Arap Baharı süreci, Amerika ile birlikte Arap müttefiklerinin Ortadoğu’daki nüfuzunun ciddi anlamda yara aldığını ortaya çıkardı. Fetih’in güvenebileceği aktörlerin tasfiye olduğu bir süreçte İsrail’e yapışmaktansa yeni bir güç kaynağı arayışına giren Filistin otoritesi, bunu Filistin içinde buldu.
Hamas ve Fetih Hareketi arasında değişik Filistinli arabulucular sayesinde Gazze'de başlayan görüşmelerden sonra taraflar 23 Nisan 2014 Çarşamba günü uzlaşı sağladıklarını ilan ettiler. İki yönetim ortak hükümetin beş hafta içinde kurulması ve seçimlerin de altı ay içinde yapılmasını kararlaştırdı.
Uzlaşmanın üzerine inşa edileceği komiteler; siyasi gözaltılar, medya yoluyla kışkırtma, sosyal uzlaşı, Gazze Şeridi ve Batı Yaka'da genel özgürlükler gibi önemli konuları görüşecek. Daha da önemlisi Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, beş hafta içinde hükümeti teşkil etmek üzere Filistinli gruplarla istişarelere başlayacak.
Şimdi ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail’in karşı hamlelerini beklemek gerekiyor. Bunların atacağı adımlara göre bu uzlaşma ya mutlu sonla bitecek ya da Filistin bir süre daha bölünmüş olarak kalacak.