Günümüzde ekonominin en önemli girdilerinden biri, petrol ve doğalgazdan sağlanan enerjidir. Bu bakımdan İslam ülkelerinin enerji potansiyelleri, kendi iktisadi gelişimlerinin temel kaynağı olduğu kadar küresel ekonominin de can damarlarından biridir.
Enerji ile ekonomik büyüme arasında iki yönlü bir ilişki vardır: Ekonomik büyüme enerji tüketimini artırmakta, enerji tüketimi ise ekonomik büyümeyi etkilemektedir. Örneğin, sanayinin kullandığı 5 centlik elektrik enerjisinin ülke ekonomisine 1 dolarlık katma değer ürettiği hesaplanır. Bu durumda sanayiye verilemeyen 5 centlik elektrik, 1 dolarlık kayıp anlamına gelmektedir.[1] Son yıllarda petrol ve doğalgaz sektöründe yaşanan fiyat dalgalanmaları bu açıdan ekonomik büyüme ve enerji ilişkisini yeniden gündeme taşımıştır.
a) Petrol
İslam ülkeleri bazında petrol rezervlerini incelediğimizde yaklaşık 939.300 milyar varil petrol rezervine sahip oldukları görülmektedir.
2014 Yılı Toplam Petrol Rezerv Miktarı
Kaynak: International Energy Statistics (2015).
İslam ülkeleri arasında en büyük rezerv payına sahip olan ülke, 267 milyar varil ile Suudi Arabistan’dır. Bu miktar İslam ülkelerinin sahip olduğu toplam petrol rezerv miktarının %48’ine karşılık gelmektedir. Suudi Arabistan aynı zamanda Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) kurucularındandır ve OPEC kotasında birinci sıradadır.[2] Suudi Arabistan’ı Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) takip etmektedir. Bu rezervlerin bugün de önemli boyutlarda olması -günümüz dünya ekonomileri petrole eskisi kadar bağımlı olmasa da- Batılı devletlerin Ortadoğu bölgesine ilgilerinin devam etmesi için önemli bir sebeptir.
İslam ülkeleri arasında petrol rezervi bakımından zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki uçurum oldukça dikkat çekicidir. Pakistan, Türkiye, Ürdün ve Tunus bu konuda pek şanslı değildir. Diğer taraftan Suudi Arabistan, BAE, Irak, İran ve Kuveyt, diğer ülkelerle kıyaslanamayacak derecede büyük rezervlere sahiptir.
Dünyadaki mevcut enerji kaynakları rezervleri, bilim çevreleri tarafından sürekli tartışılmaktadır. Fakat rezervler konusunda bilimsel olarak kesin bir karara varılabilmiş değildir. Rezervlerle ilgili en çok merak edilen ve tartışılan konu, bu enerji kaynakları rezervlerinin ömrüdür. Ham petrol ve doğalgazın ömrü, kanıtlanmış toplam rezerv miktarının yıllık toplam üretime bölünmesi ile bulunmaktadır. Yapılan bir tespite göre gerek sanayide gerekse ulaşım sektöründe ham petrol tüketimi bugünkü hızı ile sabit olarak devam ederse yaklaşık olarak 53 yıl sonra rezervlerin bitebileceği tahmin edilmektedir.
2017 yılı raporlarına göre bölgeler bazında bakıldığında, var olan rezervlerle aynı üretim seviyesi korunduğunda ortaya çıkan tablo şöyledir: Kuzey Amerika ülkeleri 37 yıl, Orta ve Güney Amerika ülkeleri 124 yıl, Avrupa 23 yıl, Ortadoğu ülkeleri 78 yıl, Afrika ülkeleri 40 yıl, Asya Pasifik ülkeleri ise 14 yıl daha üretime devam edebilecek rezerve sahiptir. Buna göre en uzun rezerv ömrüne sahip bölge 124 yıl ile Orta ve Güney Amerika’dır. Bu bölgeyi Ortadoğu takip etmektedir. Ortadoğu bölgesinde rezerv miktarı fazla olmasına rağmen üretim oranı Amerika kıtasından çok olduğu için rezerv ömrü daha kısadır.
Ancak yıllar geçtikçe yeni kaynakların bulunmasıyla ülkelerin veya bölgelerin sahip olduğu petrol rezervleri azalmak yerine artış gösterebilmektedir. Örneğin 1994, 2004 ve 2014 yılları arasında petrol rezerv değişim oranları karşılaştırıldığında dünyadaki petrol rezervlerinin arttığı görülmektedir. Bu da enerji politikalarının her an değişebileceği yeni denklemler ortaya çıkarmaktadır. Aşağıdaki grafiğe göre son 10 yılda küresel kesinleşmiş rezervler %26 oranında, yani 350 milyar varillik artış göstermiştir.[3]
Petrol Rezerv Oranındaki Değişim
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, June 2015.
Petrol üretiminin yanında tüketimine ilişkin veriler de geleceğe yönelik enerji politikalarında önemli ipuçları vermektedir. Hâlihazırda en önemli petrol talebinin Asya Pasifik ve Amerika bölgesinden olduğu görülürken, söz konusu bölgelerin ekonomik kalkınması ile petrol üreten ülkelerdeki siyasi denge arasında var olan ilişki çok daha hassas hale gelmektedir. İslam ülkelerinin yoğunlukta olduğu Ortadoğu ve Afrika coğrafyasının petrol tüketimindeki payı sadece %14’tür. İslam ülkelerindeki en fazla tüketim oranına sahip ülke %3,9’la Suudi Arabistan’dır. Hem en büyük üretici hem de en büyük tüketici durumundaki Riyad yönetimi, bu açıdan İslam ülkeleri arasında petrol politikalarının oluşumunda hayati rolünü muhafaza etmeye devam edecektir.
Dünya Petrol Tüketim Oranları
Üretim ve tüketim rakamları yanında petrol ticaretine ilişkin rakamlar da küresel ekonomi ve rekabet açısından oldukça önemlidir. 2014 yılında 1.904 milyon ton olarak gerçekleşen dünya ham petrol ticareti, 2015 yılında %3,8’lik bir artışla 1.977 milyon tona yükselmiştir. Bu ticaretin yaklaşık yarısı, 879,6 milyon tonu, Ortadoğu ülkeleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Ortadoğu bölgesinin en fazla petrol ihraç ettiği ülkeler Çin, Hindistan, Japonya ve diğer Asya Pasifik ülkeleridir. Bu trendin önümüzdeki 20 yıl boyunca da devam etmesi beklenmektedir.[4]
b) Doğalgaz
İslam ülkelerini doğrudan ilgilendiren bir diğer önemli enerji kaynağı doğalgazdır. Doğalgazın kullanım alanları oldukça geniş bir yelpazeye yayıldığı için, gerek üretim ve iletimi gerekse güvenliği ve verimliği açısından ham petrole göre daha hassas yatırımları gerektirmektedir. Doğalgaz, büyük sanayi üretimlerinden elektrik üretimine ve konutların ısıtılmasına kadar onlarca alanda kullanılmaktadır.
Aşağıdaki tabloda verilen doğalgaz rakamlarına göre, İran %18,2’lik payıyla dünya ülkeleri arasında en fazla rezerve sahip ikinci, İslam ülkeleri arasında birinci sıradadır. İran’ı %13,1l’ik rezerv oranıyla dünyada üçüncü sırada olan Katar takip etmektedir. İran’a yönelik yatırımların artışı ile birlikte toplam işlenebilir rezervlerin artması da beklenmektedir. Bu da ileriye dönük olarak İran’ın gaz rezervlerinin stratejik potansiyelini arttırmaktadır. Ülkenin en önemli doğalgaz alanı Güney Pars bölgesidir. Bu saha 14 trilyon metreküplük büyüklüğüyle İran’ın toplam gaz rezervlerinin %40’ını oluşturmaktadır. Ancak İran, rezervlerinin bu büyüklüğü ve potansiyeline karşın doğalgaz ihracatından önemli bir gelir sağlayamamaktadır. Bu durumun en temel nedeni, İran’a karşı uygulanan ambargo ve yaptırımlardır. İran’ın gaz ihracatı içinde en önemli müşterisi Türkiye’dir. İran, doğalgaz ihracatının %90’ını Türkiye’ye yapmaktadır. Ermenistan ve Nahçıvan da çok az miktardaki gaz alımlarıyla İran’ın diğer iki müşterisidir.[5]
Türkiye, jeopolitik konumu itibarıyla enerji üreticisi olmasa bile enerjinin transferi konusunda transit ülke olarak önemli bir pozisyondadır. Ortadoğu ve Hazar bölgesini Akdeniz ve Avrupa’ya bağlayan kara ve deniz güzergâhları Türkiye’den geçmektedir. Dünyadaki enerji talebinin giderek artması, Türkiye’nin de enerji piyasasındaki önemini arttırmaktadır. Özellikle son yıllarda inşa edilen boru hatları ile Türkiye, enerji ihracatçısı ve ithalatçı ülkeler arasında köprü görevi görmektedir. Bu noktada Türkiye’den geçen sınır aşan doğalgaz boru hatları da Türkiye için avantaj sağlamaktadır. Faaliyette olan doğalgaz boru hatları ile birlikte yapımı planlanan Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP), TürkAkım Gaz Boru Hattı gibi önemli projeler de Türkiye’nin başta Avrupa olmak üzere dünya piyasasındaki yerini güçlendirmektedir. Türkiye’de hâlihazırda faaliyette olan ve/veya yapımı planlanan doğalgaz boru hatları, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sitesinde yer alan aşağıdaki haritada verilmektedir.[6]
Türkiye’de Bulunan ve Planlanan Petrol ve Doğalgaz Boru Hatları
Rusya-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı (Batı Hattı)
Alternatif enerji kaynaklarının araştırılması çalışmaları sonucunda, 18 Eylül 1984 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği hükümetleri arasında doğalgaz sevkiyatı konusunda hükümetler arası bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma kapsamında; 1987 yılından itibaren tedricen artan miktarlarda doğalgaz alımına başlanmış olup, 1993 yılında maksimum miktar olan 6 milyar m³/yıla ulaşılmıştır. Ülkemize Bulgaristan sınırında Malkoçlar’dan giren ve Hamitabat, Ambarlı, İstanbul, İzmit, Bursa, Eskişehir güzergâhını takip ederek Ankara’ya ulaşan Rusya-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı 845 kilometre uzunluğundadır. Süreç içerisinde, Bulgaristan sınırında bulunan Malkoçlar Ölçüm İstasyonu’nun kapasitesi 8 milyar m³/yıldan 14 milyar m³/yıla yükseltilmiştir.
Mavi Akım Boru Hattı
15 Aralık 1997 tarihinde BOTAŞ ve Gazexport arasında imzalanan 25 yıllık Doğalgaz Alım- Satım Anlaşması kapsamında, doğalgaz, Rusya Federasyonu’ndan Karadeniz geçişli bir hat ile Türkiye’ye ulaşmaktadır. Anlaşmaya göre, yıllık 16 milyar metreküp doğalgaz Türkiye’ye arz edilmektedir. Mavi Akım Projesi’nin Türkiye topraklarındaki kısmı Samsun’dan başlayarak Amasya, Çorum, Kırıkkale üzerinden Ankara’ya ulaşmakta ve ana hat ile irtibatlandırılmaktadır. Hat, 20 Şubat 2003 tarihinde işletmeye alınmış, 17 Kasım 2005 tarihinde resm.ıştır. Bu kapsamda inşa edilen,î açılış töreni yapılmıştır.
Doğu Anadolu Doğalgaz İletim Hattı (İran-Türkiye)
Yıllık 10 milyar metreküp İran doğalgazının boru hattı ile Türkiye’ye arzı amacıyla 8 Ağustos 1996 tarihinde İran ile Türkiye arasında Tahran’da Doğalgaz Alım-Satım Anlaşması imzalanmıştır. Bu kapsamda inşa edilen yaklaşık 1.491 kilometre uzunluğunda, Doğu Anadolu Doğalgaz Ana İletim Hattı, Doğubayazıt’tan başlayıp Erzurum, Sivas ve Kayseri üzerinden Ankara’ya uzanmakta, bir kolu da Kayseri, Konya üzerinden Seydişehir’e ulaşmaktadır. Haziran 2001 sonu itibarıyla tüm boru hattı sistemi gaz alabilir duruma gelmiş, 10 Aralık 2001 tarihinde de İran’dan gaz alımı başlamıştır.
Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı
Azerbaycan’ın Güney Hazar Denizi kesiminde yer alan Şah Deniz sahasında üretilecek doğalgazın Türkiye’ye arzını amaçlayan Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı 12 Mart 2001’de imzalanan Türkiye-Azerbaycan Hükümetler Arası Anlaşması çerçevesinde hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda, BOTAŞ ve SOCAR arasında 12 Mart 2001 tarihinde yılda 6,6 milyar metreküp Azerbaycan doğalgazının Türkiye’ye sevkine ilişkin 15 yıl süreli Doğalgaz Alım Satım Anlaşması imzalanmıştır. Azerbaycan ve Gürcistan topraklarında Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı (BTC) ile aynı koridoru kullanan ve yaklaşık 980 kilometre uzunluğunda olan boru hattında 4 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla gaz akışı başlamıştır.
Türkiye-Yunanistan Doğalgaz Enterkonneksiyonu (ITG)
Avrupa Birliği Programı kapsamında geliştirilen Türkiye ve Yunanistan doğalgaz şebekelerinin enterkoneksiyonunu ile doğalgazın Türkiye’den ve/veya Türkiye üzerinden Yunanistan’a arz edilmesine olanak sağlayan boru hattıdır. Proje anlaşması 2003 tarihinde iki ülke tarafından 15 yıl süreli olarak imzalanmıştır. 18 Kasım 2007 tarihinde de iki ülke başbakanlarının katıldığı açılış töreni ile birlikte boru hattı üzerinden gaz arzına başlanmıştır.
Trans-Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP)
TANAP ile yıllık 32 milyar metreküp kapasiteye sahip, Türkiye’nin Gürcistan sınırından Yunanistan sınırına uzanacak yaklaşık 1.850 kilometre uzunluğunda bir boru hattının inşası planlanmaktadır. Projeye ilişkin faaliyetler BOTAŞ’ın %30, SOCAR’ın %58 ve BP’nin %12 hisse ile ortak olduğu TANAP Doğal Gaz İletim A.Ş. tarafından sürdürülmektedir. 2015 yılında Kars’ta temeli atılan boru hattının 12 Haziran 2018’de açılışı gerçekleştirilmiştir. Avrupa’ya gaz tedarikinin ise 2020 yılı içerisinde gerçekleşmesi öngörülmektedir.
TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi
Proje, Rusya Federasyonu’ndan ülkemize doğalgaz arzının yanı sıra Rus gazının Türkiye toprakları üzerinden Avrupa’ya arzını sağlamak amacıyla inşa edilecek deniz ve kara bölümlerinden müteşekkil bir boru hattı sistemidir. Deniz bölümünde yer alan iki hattın inşası ve işletimi Rusya Federasyonu tarafından yapılacaktır. Kara bölümünde yer alan hatlardan biri sadece ülkemize doğalgaz arz edecek olup, iletim sistemimizin bir parçası olarak BOTAŞ tarafından inşa edilecektir. Kara bölümündeki diğer hat ise Avrupa’ya gaz arz edecek olup inşası ve işletimi %50 oranında ortaklık payı ile iki ülke şirketleri tarafından kurulacak yeni bir şirket üzerinden yapılacaktır.
Rusya Federasyonu ve Ukrayna arasında geçtiğimiz yıllarda yaşanan doğalgaz anlaşmazlıkları Batı Hattı’ndan ülkemize arz edilen gazın zaman zaman kesilmesine neden olmakta ve bu durum özellikle kış aylarında ülkemizin enerji arz güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. TürkAkım kapsamında sadece Türkiye’ye gaz arz etmesi amacıyla inşa edilecek boru hattının devreye alınması ile birlikte Batı Hattı’ndan alınan yıllık toplam 14 milyar metreküp gazın, mevcut sözleşmelerin şart ve koşulları değişmeksizin TürkAkım üzerinden ülkemize teslim edilmesi planlanmaktadır. Böylece başka bir ülkenin iletim sistemi kullanılmadan doğrudan Rusya Federasyonu’ndan Türkiye’ye taşınacak gazın, üçüncü taraflardan kaynaklı muhtemel kesintilere maruz kalmaması sağlanmış olacaktır.[7]
Türkiye doğalgaz ve petrol transferinin yanında enerji politikasında yenilenebilir enerji kaynaklarında yerli üretim hedefi izlemektedir. Bu yolla da ülkenin en büyük cari açığını oluşturan enerji konusunda elini güçlendirmek istemektedir. Bu amaçla 2017 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) hamlesi projesini açıklamıştır. Proje ile hedeflenenlerin başında; doğayı koruyan, yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payının artırılması gelmektedir. Ayrıca teknik personel anlamında yerli kadroların uzmanlaşması da amaçlanmaktadır. Proje ile hedeflenen enerji üretimindeki artış sayesinde, Türkiye’nin enerji konusundaki dışa bağımlılığı da azalacaktır.[8]