Asya Pasifik’te bir adalar ülkesi olan Filipinler 7.600 civarında adadan oluşuyor. Ülke kuzey, orta ve güneydeki adalarla üç bölgeye ayrılmış durumda. Bunlar başkent Manila’nın bulunduğu Luzon, ülkenin orta adalarını içeren Visayas ve diğer adalara göre toprak bütünlüğü en büyük olan güneydeki Mindanao.
Ülkenin nüfusu 104 milyon civarında ve resmî dili ülkede en çok konuşulan Tagalogca üzerine inşa edilmiş Filipino yani Filipince. Tagalog dili ise Avustronezya yani Malayo-Polinezya dil grubundan. Ülkedeki bir diğer resmî dil de İngilizce. Bu yüzden de kullanımı oldukça yaygın. Seyahatimiz boyunca İngilizce tabelalara daha çok rastladık diyebiliriz. Ülkenin en büyük etnik grupları Visayanlar, Tagaloglar, Ilocanolar, Bicolanolar, Zamboanguenolar, Pangasinenseler. Müslümanlar tüm ülkeye yayılmış olmakla birlikte çoğunluğu Mindanao Adası’nda yaşamakta olup Moro olarak anılan kadim bir topluluk. Filipinler’de Müslümanların 8 ila 10 milyon arasında bir nüfusu olduğu ifade edilirken yoğunlaştıkları diğer bölgeler ise Malezya/Endonezya/Bureni Sultanlığı tarafına uzanan Palavan Adaları’nın güneyi, Sulu, Tavi-Tavi ve Basilan adaları.
Filipinler tarihi de diğer Asya ülkelerinde olduğu gibi uzun ve acı bir sömürge dönemiyle gölgelenmiş. Macellan’ın bu topraklara 1521’de ulaşmasıyla başlayan sömürge süreci ve misyonerlerin adeta akın ettiği adalar, şiddet dahil çeşitli metotlarla yürütülen yoğun misyonerlik faaliyetlerine maruz kalmış. Böylece Filipinler hâlihazırda Asya’nın en büyük Katolik Hristiyan nüfusun yaşadığı ülke konumunda. Dünyanın en büyük Hristiyan nüfuslu üçüncü ülkesi olan Filipinler’de 2010 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına göre %90 olarak belirtilen Hristiyan nüfusun %80’i Roma Katoliği. İspanya sömürge döneminde Katolikleştirme/Hristiyanlaştırma karşısında Filipinler’in özellikle Müslüman bölgeleri ile orta kesimlerinde yer alan Bohor ve Leyte adalarında büyük direnişler vuku bulmuş. Sömürgeden günümüze beş yüz yıldan fazla zamandır Müslümanların direnişleri devam etmekte.
Ülkedeki sömürge izleri kendini daha adından itibaren hissettirmeye başlıyor. Bugün bir ulusun adı olan Filipin kelimesi, İspanya Kralı II. Felipe’den geliyor. Onun onuruna 1500’lü yılların ortalarında verilen bu isim, dil ve etnik zenginliklerle dolu topraklarda bir kimlik olmuş. Katolik Hristiyanlığın oldukça kuvvetli merkezlerinden biri haline gelen ülkede, yolculuk güzergâhımızda gördüğümüz bakımlı yapılar neredeyse sadece kiliselerdi. Hristiyan tarihçilere göre -en azından 19. yüzyıla kadar- Hristiyan tarihinde Filipinler’deki kadar kitlesel bir Hristiyanlaşma/Hristiyanlaştırma olmamış. Buna sebebin İspanyol koloni yönetim tarzı olduğu ifade edilmekte; zira sömürge yönetimi, buraya gönderdiği idari görevlileri bile özellikle keşiş ve rahiplerden seçmiş. Sonuç olarak 17. yüzyıla kadar Katoliklik, özellikle Luzon ve Visayas eyaletlerinde yaşayan Filipinliler arasında en yaygın inanç haline gelmiş.[1]
Hristiyanlaştırılmış olmalarına rağmen belli başlı din görevlerine Filipinli olmayanların getirilişi ve bizzat İspanyol din adamları tarafından ikinci sınıf muamele görmeleri yanında diğer birçok ayrımcılık ve ihlaller, buradaki halklar arasında giderek sömürge karşıtı milliyetçiliği doğurmuş. 1896 senesi, 350 yıllık İspanya sömürgesine karşı Filipinler’deki halkların mücadeleye başladığı yıl olması hasebiyle önemli. İspanya tarihi kayıtlarında bu kalkışmaya “Tagalog Savaşı” deniyor. Ancak bu kalkışma sert bir şekilde bastırılmış. 1898’de İspanya ve Amerika arasında başlayan savaşta, Amerika’nın İspanya donanmasını Manila Körfezi’nde mağlup etmesiyle Tagalog Savaşı sonrası bölgeden sürülen Filipinli direnişçiler Amerika ile iş birliğine girerek tüm ülkeyi ele geçirmiş. Fakat Filipinlilerin Amerika’yla yaptıkları bu iş birliği aynı zamanda onların sonu olmuş. Kazandıkları savaş ne Amerika ne de İspanya tarafından tanınmış ve 1898’deki Paris Anlaşması’yla Filipinler İspanya tarafından Amerika’ya verilmiş.
Bu süreçte Moro Müslümanları ile Osmanlı Devleti arasında kurulan irtibat dikkate şayan bir hikâye olmakla birlikte bizim tarihi kayıtlarımız açısından pek bilinen bir husus değil. Bu irtibatın detayları ve etkileri önemsenmeye değer bir konu iken, bölge uzmanlarını ve tarihçilerini el değmemiş birçok konu gibi arşivlerin tozlu raflarında bekliyor. Kalkışmanın olduğu aynı tarihlerde, 1898’de, Moro Müslümanlarının İspanyol işgalinden sonra Amerikan işgaline karşı başlattıkları direniş üzerine, yeni bir ülke olan Amerika, Osmanlı Halifesi II. Abdülhamid ile irtibata geçer. Zira Filipinler’in kuzeyindeki Filipinli direnişçilerle ülkenin güneyindeki Moro Müslümanlarının Amerika’ya karşı iş birliğine girmesinden korkulmaktadır. Sömürgeci güçlerin dört bir yandan kuşattığı o günün dünyasında Halife, tüm Müslümanların bel bağladığı kişidir. Yeni bir ülke konumundaki Amerika, Müslümanların kendilerine direnmemeleri için Halife II. Abdülhamid’den yardım ister. Osmanlı’nın dört bir koldan sömürgecilerle mücadele ettiği aynı zaman diliminde buralardaki Müslümanların da yardım için başvuru mercii haline geldiği Halife, Filipinli Müslüman liderlere, “dinlerine saygı duyulduğu ve dokunulmadığı müddetçe Amerikan yönetimine isyandan kaçınmalarını” içeren bir mesaj gönderir. Amerika ve Moro’daki Müslümanlar arasında; egemenlik, din işlerine ve Moro gelenek ve âdetlerine karışılmaması çerçevesinde bir anlaşma yapılır.[2] Fakat hem İngilizce hem de Moro’da Tausog dilinde hazırlanan anlaşmanın iki dilde birbirinden farklı mahiyettedir. Zamanla Amerika’nın İngilizce metinde bu maddeleri kendi çıkarlarına göre yorumladığı ortaya çıkar ve bölgede yeniden bir direniş süreci başlar.[3] Bunun daha öncesinde Müslümanların İspanya sömürgesi sürecinde de Osmanlı Devleti ile irtibata geçtiğine dair İspanyol kaynaklarında veriler olduğu, yine İspanyol arşivlerine göre Sulu ve Maguindanaun Sultanlıklarının sadece İspanyol tehdidine karşı değil iç işlerindeki anlaşmazlıklarda da Osmanlı Devleti’ne başvurduğu bilgiler arasındadır.[4]
Bugünkü Filipinler kısa bir Japon işgali haricinde 1946’ya kadar Amerikan sömürgesi olarak kalır. Bağımsızlığını 1946’da ilan etse de son yıllara kadar Amerika’nın bölgedeki en güçlü müttefiki olan Filipinler, bağımsızlıkla birlikte bağımlılığı artan, ucuz insan iş gücünün ve yasa dışı işlerin en önemli merkezlerinden biri haline gelir. Yıllardır ülkedeki ekonomik imkânsızlıklardan dolayı Filipinlilerin birçoğu ülkelerinden ve çocuklarından uzakta, son derece zor koşullarda geçimlerini sağlamaya çalışmaktadır. (Bu durumun boyutlarını havaalanında yurt dışı gidiş kısmında “Entrance Overseas Filipino Workers” yani “Deniz Ötesi Ülkelerde Çalışan Filipinli İşçiler Girişi” ibaresini görünce daha net idrak ediyoruz.) Ülkenin kronik sorunlarından biri olan uyuşturucu ticaretine yönelik son yıllarda alınan sert tedbirlerin halkta da bir karşılığının olması, toplumun bu beladan kurtulma konusunda bu kez kararlı olduğunu göstermekte.
Deniz Ötesi Ülkelerde Çalışan Filipinli İşçiler Girişi
Seyahatimizin ilk durağı başkent Manila. Çok az kalabildiğimiz Manila, görebildiğimiz kadarıyla eski ve köhne ufak evlerle devasa gökdelenlerin bir arada olduğu bir şehir. Manila da trafiğin ve korna seslerinin yoğun olduğu başkentlerden biri. Buradaki insanların da diğer Asya ülkelerinde olduğu gibi sakinliği, kibarlığı ve güler yüzlülüğü dikkat çekiyor. Mindanao Adası’nın en güneyinde kalan General Santos Havalimanı ise Moro’ya doğru güzergâhımızın ikinci durağı.
General Santos Havalimanı
General Santos Havalimanı’ndaki işlemlerin bitmesini beklerken havalimanı görevlilerinden biri Müslüman olup olmadığımızı soruyor. “Evet” diye yanıtladığımızda nereden geldiğimizi öğrenmek istiyor. Sonrasında o an başka bir tarafa yönelmiş arkadaşını bize göstererek onun da Müslüman olduğunu söylüyor ve bizi birbirimize yönlendiriyor. Uzun süredir tozlu raflarda kalan “din kardeşliği” kavramı Moro’da bizim için yeniden vücut buluyor. Üstelik bu durum, bizi aynı gören bir Hristiyan tarafından hatırlatılıyor.
Kotobato'nun Genel Görünüşü
Daha havalimanından başlayarak burada da yollarda “İsa Mesih”le ilgili sözler ve tabelalar oldukça sık karşımıza çıkıyor. Adanın en güneyinde bulunan General Santos Havalimanı’ndan kuzeybatıdaki Cotabato City’ye (Kotabato Şehri) doğru yol alırken sıklıkla yer alan kiliselerin oldukça bakımlı olduğunu görüyoruz. Yine Hristiyanlığın sembol isimlerinin verildiği okullar, hastaneler bize bir Uzakdoğu ülkesinde olduğumuzu unutturuyor. Müslümanların yaşadığı yerlere doğru yaklaştıkça bu kez küçücük ve şirin mescitler kendini gösteriyor. Namaz için mola verdiğimiz bir köy camisinde bastonuna dayanmış oldukça yaşlı bir köylü görüyor ve ona doğru yöneliyoruz. Bunu gören diğer köylüler de bize yaklaşıyor. İçlerinden biri Arapça konuşuyor. Ona ilgimizi fark eden çevredekiler, yaşlı köylünün “Şerif” olduğunu söylüyorlar. Şerif burada Haşimiler soyundan gelenlere verilen bir unvanmış. Moro masalı da işte burada başlıyor.
Moro Müslümanları
İslam Filipinler’de Hristiyanlıktan çok daha eski bir geçmişe sahip. İslam’ın Moro’ya ulaşması Asya’daki diğer bölgelerde olduğu gibi Arap ve Fars tüccarlar ve Sufiler üzerinden, Arap Yarımadası, Hint alt kıtası ve Çin gibi rotalardan olmuş. Bölgede Müslümanların yoğunlaştığı yerlerin daha çok ticaret merkezleri ve kıyı şehirleri olması hasebiyle araştırmacılar, İslam’ı buralara taşıyanların tüccarlar olduğunda hemfikir.
Genelde Müslüman nüfusun yoğunlaştığı Endonezya, Patani ve Malezya’da olduğu gibi bu topraklarda da İslam’ın yayılışı ve Müslüman sultanlıklar üzerinden belirginleşmesi 1400’lü yıllara tekabül ederken Müslümanların buraya ilk olarak ne zaman ulaştığına dair yazılı kayıtlar şimdilik yok. Ülkenin güneyinde, Sulu’da bulunan ve adı ve unvanından anlaşıldığı kadarıyla dönemin Müslüman bir önde gelenine ait bir mezar taşındaki vefat tarihi olan 1310, tespit edilebilen en erken tarih olarak kabul ediliyor. Bu yüzden şimdilik Müslümanların buralara 1300’lü yıllarda ulaştığı tahmin ediliyor. Bu bölgelerde, sömürge dönemiyle birlikte silinen hafıza, bu gibi mezarların, kabirlerin vb. kalıntıların keşfiyle İslam’ın varlığına dair bilgiler güncellenerek tazeleniyor.
Bunun yanında Sulu’ya ulaşan ilk Arap kökenli Müslüman -yerel dilde Tuan Mashaika-burada ilk Müslüman toplumu inşa eden şahıs olarak biliniyor. Yine sonrasında Mahdum Karim adında başka bir Arap Müslüman’ın 1380’li yıllarda bölgede büyük kitleleri İslamlaştırdığı da bilgiler arasında. Mahdum’un ayrıca Simunul Adası’nda ilk camiyi inşa ettirdiği de halkın bugünlere kadar hafızasında olan bir bilgi.[5]
Buraya günümüzdeki Brunei Sultanlığı ve Malezya’da bulunan Cohor’dan da Müslümanlar gelmiş. Bölgede daha önce kurulmuş bu Müslüman sultanlıkların buranın İslamlaşmasında büyük etkisi olmuş. İslamlaşmanın bölgede olgunlaşmaya başladığı ve güneyden başkent Manila’ya kadar ulaştığı yıllarda bu yükseliş, koca bir Endülüs’ü ve tarihini silip süpüren İspanyolların bölgeye gelişi ile çok keskin bir şekilde kırılmış. Filipinler de Endülüs’le aynı kaderi yaşamış. Filipinler’in güneyinden başlayarak kuzeye kadar güçlü sultanlıklar kurulurken bugünkü başkent bile bu sultanlıkların yönetimi altında bulunmuş. Manila’nın da içinde olduğu bölgelerin Raca Süleyman Mahmud adlı bir sultan tarafından yönetildiğine dair kuvvetli deliller var. Bunun da ötesinde Macellan ve ordusunun işgalci ilerleyişine karşı büyük bir mücadele verilmiş ve Macellan’ın ölümüyle sonuçlanan savaşta İspanya ordusunu geri püskürten ulusal kahraman Lapu Lapu’nun da Müslüman olduğuna dair rivayetler bulunuyor.
Ülkenin güneyinde ve ülkede en büyük toprak bütünlüğüne sahip Mindanao’da yoğunlaşmış olan Müslümanlar “Moro” ismiyle biliniyor. Moro söyleyişi de “Filipinler” gibi İspanyol sömürgesinin bir adlandırması. Yaşayış ve kültürlerini benzettikleri Endülüs Müslümanları, yani İspanyolların deyişiyle “Morisko”dan türetilen bir kelime Moro. Bu bilgiyle dünyanın bir ucunda yaşayan bir toplulukla yaşam tarzları, anlayışları üzerinden dünyanın diğer ucundaki bir topluluğun eşleştirilmesiyle/benzeştirilmesiyle bugün zihinlerimizde mahiyeti oldukça bulanıklaşan “İslam milleti”nin sesini tarihin derinliklerinden duyar gibi oluyoruz.
Müslümanların yoğunlaştığı Mindanao bölgesinde Cebu dili, çoğunluğun konuştuğu dil. Mindanao’daki ve Brunei tarafına uzanan diğer adalardaki Müslümanlar arasında ise farklı aksan ve lehçelerden yaklaşık 13 dil var. Bunlardan en yaygını Maguidanaun, Cotabato şehri ve civarında konuşulurken, Maranao ise Lanao Del Sur, Maravi gibi Cotabato’nun kuzeyinde kalan bölgelerde konuşuluyor. Lanao Del Sur, Lanao Del Norte ve Cotabato’nun bazı bölgelerinde Müslümanlar tarafından konuşulan bir başka önemli dil de Iranun. Iranunlar ayrıca tarihte savaşçılıkları ve denizcilikte üstün yetenekleriyle bilinmekte. Moro direnişinde de savaşçılıklarıyla ünlüler. Tausug ise Sulu adalarındaki Müslümanlar tarafından konuşulan bir diğer önemli dil.
Bir süredir barış sürecinde olan Moro’da yollardaki yer yer azalan yer yer artan kontrol noktaları, buranın geçmişine dair çok şeyler söylüyor. Kontrol noktalarında yapılan teftişlerin “halkın güvenliği için yapıldığı”na dair İngilizce ifadeler bulunuyor. Bu ifadeler devletin bölge halkından beklediği dayanışmanın bir yansıması olarak bölge dilinde teşekkür manasında “shukran” ile bitirilmiş. Filipincenin üzerine inşa edildiği Tagalogcadaki “teşekküre” karşılık gelen kelime ise “salamat” ya da “maraming salamat”. Kelimenin etimolojisiyle ilgili bir araştırma fırsatımız olmazken muhtemelen çokça kullanıldığı Malay dillerinden gelen bu Arapça kökenli kelime, Müslümanların İspanyollardan önce bölgede ne kadar aktif ve etkin olduğunun bir göstergesi.
Kontrol Noktaları
Geçtiğimiz yollar üzerindeki okulların bahçe duvarlarında İngilizce “schools are peace of zones” yani “okullar barış bölgeleridir” ibareleri dikkatimizi çekiyor. Bu ibareler, Mindanao’daki en eski Müslüman yerleşimlerinden olan ve Filipinler’in İslam şehri olarak tanıdığı Maravi’de geçtiğimiz yıl meydana gelen olaylardan [6] dolayı Eğitim Bakanlığı tarafından okulların devlet ve devlet dışı silahlı grupların saldırılarından korunması için yayımlanan bir bildirgenin yansıması. Okulların korunmuş alan olduklarına dair bildirgeler daha önceleri de yayınlanmış. Maravi, Mindanao’nun kuzeybatısında kalan oldukça eski bir şehir. Burası Mindanao’da ve tüm Filipinler genelinde medreselerin ve böylece de eğitimin en yoğun olduğu şehirmiş. “Filipinler’in Mekke’si” olarak itibar gören bu şehir, geçen yıl bölgede DAEŞ’e bağlılığını ilan eden bir grubun eylemleri ve sonrasında Filipinler yönetiminin yaptığı operasyonlarla harabeye dönmüş. Burayı ziyaret şansımız olmazken şehirle ilgili son durumu sorduğumuzda buradaki yıkımı tarif etmek için Suriye benzetmesi yapılması, şehirdeki manzara hakkında fikir vericiydi. Maravi’nin başına gelenlerde olduğu gibi tüm dünyada Müslümanların hafızalarına vurulan en büyük darbe, onların yaşadığı mekânların, şehirlerinin bir bir ortadan kalkması.
Filipinler'de bir toplu taşıma aracı. Aracın arkasında mesafe bırak manasındaki bir ibare: keep distance.
Filipinler’de ve Moro’da dikkatimizi çeken hususlardan biri, genelde arabaların arkasında yazan “keep distance” yani “mesafe bırak” manasındaki ibarelerdi. Burada sürücüler yayalar hususunda oldukça hassas. Şoförümüzün bisikletlere yapılan çeşit çeşit eklemelerle taksi görevi gören minik araçlara yaklaştığında ardı ardına kornaya basması -öndeki sürücünün ani bir manevra yapmaması için uyarı kornaları- ve yavaşlaması ya da onlardan uzaklaşması, bizleri etkilemedi değil. Genelde köy yollarında geçen yolculuklarımızda yollarda rahatça dolaşan, tavuk, kaz vb. hayvanların rahatlıklarının da insanların bu hassasiyetinden kaynaklandığını düşündük.
Moro Taksileri
Muhteşem Güzellikleriyle Cotabato City
Cotabato City, Cotabato vilayeti ile isim benzerliği olan ancak idari olarak bu vilayete ve vilayetin bağlı olduğu Güney Cotabato’ya bağlı olmayan bir şehir. Şehir siyasi ve coğrafi olarak Maguindanao vilayetine bağlı ve bu vilayetin başkenti. İHH’nın yapımını ve giderlerini üstlendiği, Mavi Marmara şehitlerinden Uğur Süleyman Söylemez’in adının verildiği yetimhanesi de bu şehirde. Adalardan oluşan bu ülkenin methi ve dünyada cennetten bir yer olduğu yönündeki ünü, bizim görebildiğimiz küçücük bir coğrafyada şahit olduklarımızla dahi zihinlerimizde karşılık buldu.
Blue Lagoon, Fotoğraf: Mustafa Olgun
Ziyaret ettiğimiz mekânlardan en ilginci, muhteşem mavisiyle Blue Lagoon yani Mavi Göl. Datu Odin Sinsuat belediyesi, Margues barangayı[7] sınırları içinde olan bu göle benzer daha birçok göl bulunuyormuş. Bu göl çevresinde hiçbir millî park koruması yahut benzeri önlemler, ödemeler ve engellemelerle karşılaşmıyorsunuz. Burası etraftaki köylülerin kolayca ulaşabildiği, beraberce yaşadıkları bir tabiat harikası. Modernizmin verdiği konfor ve engellemelerinin bunalımı arasında kalan bizim gibi insanlar için buralarda hayat oldukça ilginç.
Cotabato City’deki Sultan Haji Hassanal Bolkiah Mascid ya da Cotabato Büyük Camii Filipinler’in en büyük camisi. 2011’de açılan bu cami Brunei Sultanı Hassanal Bolkiah tarafından inşa ettirilmiş. Caminin mimarı Filipinli bir Hristiyan olan mimar Felino Palafox. Brunei, tarihî olarak Moro’yla ve Moro’daki sultanlıklarla kuvvetli irtibatı olan bir bölge. Bu irtibatın etkisi bugünlere kadar devam etmiş. Bu cami de bu ilişkinin bir sembolü.
Sultan Haji Hassanal Bolkiah Mascid, Fotoğraf: Mustafa Olgun
Çocuklarla birlikte ziyaret ettiğimiz Sebu Gölü ve Yedi Şelalesi bölgedeki tabiat harikalarından. Ziyarete açık olan iki şelale muhteşem görüntüsüyle hayran bırakıyor. Diğer şelalelere ulaşım oldukça zormuş. Bu göller ve şelaleler Güney Cotabato ve Sultan Kudarat bölgelerinin önemli su kaynaklarındanmış.
Yedi Şelale, Fotoğraf: Osman Sağırlı
Pembe Camii yahut yerel dildeki adıyla Masjid Dimaukom yine Cotabato City’de görülmesi gereken çok ilginç bir mekân. Şeker pembesi cami, yemyeşil bir ovanın ortasında parıl parıl parlıyor. Maguindanao’nun Datu Saudi Ampatuan belediyesindeki bu cami, beldeye adını veren Daru Saudi Ampatuan tarafından yaptırılmış. Caminin bulunduğu bölgede, elektrik direklerine kadar varan bütün yapılar pembeye boyanmış. Bu camiyi yaptırıp pembeye boyatan belediye başkanı pembe rengi çok seviyormuş.
Uğur Süleyman Söylemez Yetimhanesi
Bu yetimhane 2010’lardan itibaren faaliyet gösteriyor. Burada 90 civarında kız çocuğu devlet okullarında eğitimlerine devam ederken yetimhanede de ek dersler alıyor. Burası bir nevi çocukların eğitimlerini sürdürmelerine destek sağlıyor. Kız çocukların kaldığı yetimhanede aile havası hâkim. Yemekhane görevlileri civar köylerden ve çocukların annelerinden kadınlar. Bu hanımlar yetimhanedeki bütün çocuklara annelik de yapıyor. Anladığımız kadarıyla Moro’da da Patani’dekine benzer şekilde yetim çocuklar akraba ya da komşuları tarafından sahipleniliyor. Yine köylerde yetimhaneleri olan ya da çocukların Kur’an eğitimi alabilmeleri için arazisini, evini bağışlayan ve bizzat eğitim sürecini takip eden hocalar burada da var. Belki de yaşanan acılar buralardaki insanların birbirine merhamet duymasına sebep olmuş. Zira her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Uğur Süleyman Söylemez Yetimhanesi
Çocuklarla İngilizce anlaşıyoruz. Birçoğu bu dile oldukça hâkim. Onlara kendi dillerinde belli kullanımların karşılığını sorduğumuzda “Tagalogcasını mı yoksa Müslüman dilindekini mi öğrenmek istiyorsunuz?” diyorlar. “Müslüman dili”yle kastettikleri ise çoğunun konuştuğu Maguindanaun. Ulus kimliğinin karmaşıklığı ve bunalımlarının savaştan daha yıkıcı tahribatına henüz maruz kalmamış bu halk, İspanyollardan başlayarak bugünlere kadar mücadelesini Müslümanlık üzerinden vermiş. Çocukların ağzından bir anda çıkan “Muslim language” bizde yine cevabını veremediğimiz sarsılmalara neden oluyor. Kendi içlerinde bile 13 dil ve lehçe olan bu çocukların hafızalarında bu dillerden biri olan Maguindanaun bir “Muslim language”. Çünkü bu dili Müslümanlar konuşuyor.
Kısa Moro ziyareti bizlerde hem güzellikler hem hüzün hem de birçok soruyla derin izler bıraktı. Moro, içimizde öğrenmek ve anlamak için yeni heyecanlara sebep oldu. Bizim çok cüzisini görebildiğimiz bu muhteşem güzellikler, güzel insanlar ve çocuklar her birimizi derinden etkiledi. Ülkenin, ülkedeki Müslümanların tarihini düşündüğümüzde, nice güzelliklerle kasıp kavurucu geçmişin bir aradalığı zihinlerimizden bir film şeridi gibi geçerken bu mücadelede hayatlarını kaybetmiş insanlara dua ediyoruz. İnşallah Moro bu insanların kendilerini feda ettikleri emeller üzerine kurulur, yaşar ve bulunduğu coğrafyaya da selamet getirir.
29.05.2018