Keşmir son bir buçuk aydır oldukça kanlı protesto gösterilerine sahne oluyor. 8 Temmuz 2016’da Hizbu’l-Mucahidin grubunun genç komutanı Burhan Muzaffar Wani’nin Hindistan askerlerince öldürülmesi, Keşmir halkının yeniden sokaklara dökülmesine sebep oldu. Büyük bir infial yaratan olayın ardından bölgede başlayan protestolar üzerine tren seferleri iptal edildi, ana yollar kapatıldı, internet erişimi engellendi. Bölgenin dışarıyla zaten sınırlı olan bağlantısı neredeyse tamamen kesildi.
Keşmir’in en ücra köşelerinde bile yankı bulan bu olay sonrasında Burhan Wani’nin Dadsurai’deki evi, bölgede uygulanan sıkıyönetimin getirdiği binbir zorluğa rağmen Keşmir’in çeşitli yerlerinden buraya gelen insanların akınına uğradı. Protestolara liderlik yapması için kendisinden yoğun bir beklenti olmasına rağmen baba Muzaffer Wani, evinin önündeki kalabalıkları, özellikle de gençleri, ordunun saldırmasına bahane verecek herhangi bir şiddet eylemine başvurmamaları konusunda uyardı.
Ancak Burhan Wani’nin ölümü ardından 9 Temmuz’da başlayan protestolara katılımlar günden güne arttı ve Hindistan ordusu protestoculara çok kanlı bir şekilde müdahale etti. Protestoların 54. Gününde, 71 sivil hayatını kaybetti, 8.000 civarında kişi yaralandı. Yaralılardan 300’ü pellet mermisi kullanılması dolayısıyla görme yetisini kaybetti. 3.000 civarında ise tutuklu olduğu belirtiliyor.[1]
Bölgede giderek artan protestolar üzerine Halkın Demokratik Partisi, Burhan Wani’nin öldürülmesiyle ilgili bir komisyon kurulması talebinde bulundu. Fakat Singh eyaleti başbakan yardımcısı, Hindistan ordusu tarafından başlatılan hareketin terör karşıtı bir operasyon olduğunu, hukuksuz bir durum olmadığını ifade ederek bu talebi reddetti.
Muhalefet partilerinden Hindistan Komünist Partisi üyesi D Raja, alarm veren bu süreçte bir diyalog başlatılmazsa önü alınamayacak olayların yaşanabileceğini ifade etti. Ana muhalefet partisi olan Hindistan Ulusal Kongresi Başkanı Ghulam Nabi Azad ise protestolara çok sert karşılık veren Hindistan Özel Kuvvetleri’nin (AFSPA) Keşmir Vadisi’nden çekilmesi ve sivil bölgelerde askerin yoğun varlığının sonlandırılması gerektiğini söyledi.
Hindistan Parlamentosu’nun senatosu olan Hindistan Eyaletler Konseyi’ndeki diğer muhalefet partileri de Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin bölgedeki duruma sessiz kalmasına tepkili. Muhalefet partileri Keşmir’de tırmanan ve gün be gün birçok kişinin hayatına mal olan krizin sona erdirilmesi için bir an önce adım atılmasını istiyor.
Muhalefet partilerinin eleştirilerinin odağındaki bir diğer konu ise protestoların bastırılması sırasında AFSPA tarafından kullanılan pellet mermileri. Zira bu mermi türünün ateşlenince saçılıp birçok insanı aynı anda yaralayabilmesi ve isabet eden her bir parçanın vücutta aynı şiddette hasara yol açması, olaylardaki zayiatın çok daha fazla olmasına sebep oluyor. Hindistan yetkilileri bu merminin ölümcül olmadığını iddia etse de bugüne kadar birçok kişinin bu mermi sebebiyle sakat kaldığı, özellikle gözünden yaralanan pek çok kişinin görme fonksiyonunu yitirdiği bildiriliyor.
Diğer taraftan, Burhan Wani’nin öldürülmesi, Pakistan ve Hindistan liderlerinin de gündemine geldi. Pakistan Cumhurbaşkanı Navaz Şerif, Wani’yi “şehit” olarak anınca Hindistan Dışişleri Bakanı bu söylemin “teröristleri övmek” anlamına geldiğini iddia etti. Hindistan Başbakanı Narendra Modi, medyanın Wani’yi bir kahraman gibi göstermesini eleştirirken, Pakistan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Meliha Lodhi, BM yetkilileri ile yaptığı toplantıda bu olayı Keşmir’in gençlik liderine yönelik bir suikast olarak yorumladı.
Bu arada Hindistan, bölgede artan şiddetle ilgili olarak BM tarafından görevlendirilecek bir araştırma komisyonunun Keşmir’e gönderilmesi talebini de reddetti. Hindistan yetkilileri bölgedeki durumun normale dönmesiyle ilgili birtakım tedbirler alındığını fakat Pakistan’ın ortamdaki gerilimin artması için etkin rol oynadığını iddia etti.
Burhan Wani’nin öldürülmesi Keşmir sorunu için bir dönüm noktası olabilecek büyüklükte bir infiale sebep oldu. Bu infialin nedeni, Wani’nin direnişin sembolü haline gelmesiydi. Sosyal medyadaki aktif paylaşımları ile birçok genç için bir kahraman ve rol modele dönüşen Burhan Wani, özellikle Güney Srinagar’daki eğitimli gençlerin direnişe dâhil olmasında etkili olan önemli bir şahsiyetti. Hatta Keşmir’de özellikle son yıllarda itibarlı ailelerin eğitimli çocuklarının rağbet ettiği bu hareket “yeni çağ militanlığı” olarak adlandırılmaktaydı.[2]
Peki Keşmirli gençler arasında silahsız mücadele savunusundan sonra bu eğilim neden tekrar baş gösterdi? Burhan Wani’nin kendi ifadelerine göre; onun bu tercihi, Hindistan askerleri tarafından ağabeyine yapılan kötü muameleye şahit olmasıyla başladı. 2010 yılında gözlerinin önünde cereyan eden bu olayın ardından, 15 yaşındayken evden kaçarak Hizbu’l-Mucahidin adlı gruba katıldı.
Burhan Wani’nin babası Muzaffer Wani Güney Keşmir’de saygın bir okul müdürü ve aynı zamanda bir matematik öğretmeni. Muzaffer Wani’nin oğullarından biri de geçtiğimiz yıllarda ağabeyi Burhan Wani ile buluşmak isterken Hindistan güçleri tarafından öldürülmüş.
Öte yandan her ne kadar Hindistan yetkilileri Wani’nin sosyal medyayı aktif şekilde kullanarak gençleri radikalize olmaya teşvik ettiğini ve böylece güvenlik güçleri için tehdit oluşturmaya başladığını iddia etseler de gerçekte Burhan Wani’nin gerçekleştirdiği hiçbir silahlı eylem bulunmamakta. Hindistan tarafında bu operasyona muhalif olan siyasetçiler, Wani’nin öldürülmesinin özellikle eğitimli gençler arasından silahlı gruplara katılımı artıracağını düşünmekteler. Kaldı ki bölgede son yıllarda silahlı gruplara katılan gençlerin sayısında ciddi artış olduğu da bir vakıa.
Muzaffer Wani ile oğlunun vefatı ardından bölgeye dair yapılan bir röportaj, Keşmir mücadelesi ile ilgili Keşmir’in genelinin düşüncelerini yansıtması ve gençliğin silahlı mücadeleye meyletmesinin sebeplerinin anlaşılabilmesi açısından oldukça önemli ayrıntılar içeriyor. 2010 yılından itibaren ortamın tekrar kızıştığı Keşmir’de, Burhan Wani’nin babası oğlunun sadece o yıl 120 cenaze gördüğünü ve bu yaşananlardan sonra baskıcı yönetimle mücadeleye karar verdiğini anlatıyor. Baba Wani, Keşmir’de asıl problemin 2010’da değil aslında 1947’de başladığını ve Keşmirlilere ne istedikleri konusunda hiçbir zaman söz hakkı verilmediğini söylüyor ve “Hem Hindistanlılar hem Pakistanlılar kardeşlerimiz; bu sorunun çözümü için orta bir yolun bulunması gerekiyor.” diyor. Bu sözler, Keşmirlilerin savaştan değil barıştan yana olduklarının da bir göstergesi. Muzaffer Wani’ye göre bu sorun Pakistan, Hindistan ve Keşmir’den taraflar ciddi anlamda bir araya gelmedikçe çözülemeyecek. Hindistan’ın Keşmir topraklarını sahiplenip Keşmirlileri sahiplenmemesi, bölge halkını bu sorunun çözüleceği konusunda ümitsizliğe sevk ediyor ve Hindistan’a güvenlerini daha da azaltıyor.
Muzaffer Wani oğlunun öldürülmesine Keşmir toplumunun bu derece büyük tepki göstermesini ise onların âdeta (baskıyı kabullenen) bir uyuşukluktan uyanmaları olarak yorumluyor. Ona göre oğlu eğer öldürülmeyip tutuklanmış olsaydı, Keşmir mücadelesi 10 sene geriye gidebilirdi. Onun katledilmesi bu hareketi -Keşmirlileri uyandırmasıyla- 20 sene öteye taşıdı ve böylece onun ölümü Keşmir için hayırlara gebe bir dönüm noktası oldu.
Bu olaydan sonra Keşmirliler artık kendi kaderlerini tayin etmek için Pakistan, Keşmir ve Hindistan liderlerinin toplanıp bu sorunu çözmesine kadar “hartal”[3] yani kepenk kapatma protestolarına devam edeceklerini söylüyorlar. Röportajda kendisinin sadece bir matematik öğretmeni olduğunu, bu yüzden siyasi yorumlarının reel olamayabileceğini belirten Muzaffer Wani, halkın Pakistan, Hindistan ve Keşmir’in birleşmesi gerektiğine ve bunun da ancak bu üç bölgenin siyasileri bir araya gelip anlaşırsa mümkün olacağına inandığını söylüyor. Wani’ye göre; Keşmir’deki bütün liderler ve Pakistan bu işe dâhil edilmeden ya da Keşmir’in dâhil edilmediği bir Pakistan-Hindistan uzlaşması, sorunun çözümünü sağlamaya yeterli olmayacak.
Röportajda dikkat çekilen hususlardan biri de Burhan Wani’nin öldürülmesine tepki gösteren ve katılımcıların çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu protesto gösterilerine 10-12 yaşlarında çocukların dahi katılıyor olması. Kendi neslinin barış ortamını tecrübe ettiğini ve kendi gençlik yıllarında bu denli çatışmaya alışık olmadıklarını söyleyen Muzaffer Wani, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Biz silah görünce korkarız ama bugünün çocukları, gençleri çatışmanın, savaşın içine doğdu, silah seslerini duydu, ölü bedenleri gördü ve onlar şimdi bu olanları sorguluyorlar. Bu gençlerin birçoğu masum ve hiçbir suça karışmamış ama yine de askerlerin şiddetine hedef oldular. Protestolarda kaç çocuk gözünü kaybetti, yaralandı, kaçı babasını kaybetti, kaçının annesi yaralandı?!.. Çocukların ve gençlerin baskıyı kabullenmesi daha zor olduğundan protestolara çoğunlukla çocuklar ve gençler katılıyor.”
Muzaffer Wani’ye göre yıllardır süren bu problemin Hindistan tarafından bir türlü çözüme kavuşturulmaması, Keşmirliler arasında bağımsızlıktan başka bir yol olmadığı inancını güçlendirmiş durumda. Ona göre Keşmir toprakları sadece Hindistan tarafındaki Jammu değil, Pakistan’daki Azad Keşmir de bu bölgenin asli bir parçası. Baba Wani, aslında Pakistan tarafında kalan Keşmirlilerin de işgal altında olduğunu, fakat 1947 kararlarına uygun yönetilen bölgede yaşayanların hak ve hukuklarına riayet edildiği ve mermilerin gölgesinde yaşamadıkları için de isyan çıkarmadıklarını söylüyor. Keşmir özgürlüğüne kavuşursa buradaki kargaşaya kurban giden bölgenin Hint ve Sihlerinin de rahatlayacağını, daha güvende olacaklarını da ifade eden Wani, Müslümanların, İslam inancının bir gereği olarak, bölgenin tüm unsurlarının haklarının korunmasından yana olduğunu söylüyor. Hindistan’ın Müslümanları terörist gibi yansıtmasına karşın da eğer bu toprakları idare etme yetkisi kendilerine verilirse Keşmirlilerin bir sulh ortamının nasıl inşa edileceğini bütün dünyaya göstereceğini, Müslümanlara atfedilen terörist yakıştırmasından ancak bu şekilde kurtulacaklarını ifade ediyor.
Muzaffer Wani silahlı mücadeleden ziyade artık barış sürecinin başlaması gerektiğine (bu soruna çözüm bulamayan ya da bulmak istemeyen siyasilerden ziyade); kanaat önderleri, akademisyenler ve sivil derneklerle bölge halkının barışçıl bir şekilde bu sürece müdahil edilmesinin zorunlu olduğuna inanıyor. Aksi takdirde devam eden protestoların bitmesi halinde, tıpkı 2008 ve 2010’da olduğu gibi “makaar” yani ikiyüzlü bir siyasetle yine Keşmirlilerin esas problemleri bir kenara bırakılarak yıkılan yolların yeniden yapılması, istihdam vb. göstermelik icraatlarla asıl sorunun görmezden gelinmeye devam edileceğinin altını çiziyor. Oysaki bütün bunlardan önce Keşmir’de barışa ve bu gibi kanlı olayların bir daha cereyan etmemesine ihtiyaç olduğunu ve bunun da ancak Hindistan’ın bölgeyi serbest bırakmasıyla mümkün olacağını ifade eden Muzaffer Wani, müzakerecilerin en problemli bölgeler olan Güney Keşmir’e, Tral bölgesine gidip halkla görüşmek yerine, belli makamlarla aynı süreci bir sonraki isyan patlak verene kadar tekrarladıklarını söylüyor.[4]
Öte yandan Keşmir’de protestolar tüm şiddetiyle devam ederken Pakistan ve Hindistan 14-15 Ağustos’ta peş peşe bağımsızlık günlerini kutladı. Bu devletler bağımsızlık günlerini kutlarken 1947’deki ayrışma sırasında iki devlet arasında parçalanan Keşmir ise halen statüsündeki belirsizlik sebebiyle kan kaybediyor.
Keşmir’de 1989’a kadar bu bölünmüşlüğün yarattığı problemler sonucu başlayan ve sokak protestoları boyutunda devam eden mücadele, Hindistan’dan gördüğü ağır karşılık sonrası silahlı bir harekete dönüştü. Bütün bu süreçte amaç, Pakistan tarafındaki Keşmir’le birleşip bu ülke sınırlarına dâhil olmaktı. 90’lı yıllardan itibaren ise silahlı mücadele bırakılarak siyaset yoluyla çözüm arayışına gidildi. Özellikle gençlik oluşumları silahlı mücadeleden tekrar protestolara evrilen bir meyil gösterdi. Fakat bu yıllarda doğan birçok genç, Hindistan yönetiminin ağır baskılarını birebir tecrübe etti. Silahsız devam edilen mücadele, silahlı mücadeleymiş gibi bir muameleye maruz kalınca mücadele yöntemi yeniden şiddete evrildi. Bu yıllarla birlikte Pakistan ve Hindistan arasında kalmayı reddeden başka bir görüş de oluşmaya başladı. Onlara göre Keşmir bu iki devlet arasında bir müdahale aracı olarak konumlandırılmıştı. İki devlet de Keşmir meselesini kendi siyasi çıkarları açısından ele aldığından bölgede çözüme gidilemiyordu. Bundan böyle silahlı mücadeleyi benimsemeyen bu grup, çatışmanın insan kaybından başka bir getirisi olmadığını savunuyordu. Protestonun sadece sokak protestoları ve hartal formunda olması da bu grup için anlamını yitirmişti. Çünkü Keşmir’deki tüm hayatı felce uğratan bu protestoların yanlış bir hedefe hizmet ettiği düşünülmekteydi.
2008-2010 yıllarında tansiyonun yükseldiği bölgede, bu dönemden itibaren özellikle eğitimli gençler arasında silahlı mücadeleye katılma eğiliminin artmaya başladığı görülmekte. Bu gençlerin argümanları, Hindistan otoritesi altındaki bölge halkının her halükârda sürekli baskı ve haksızlıklara maruz kaldığıydı.
Keşmir dünyanın en çok askerîleştirilmiş bölgesi. Yaklaşık 7 milyonluk ülkede neredeyse her on kişiye bir asker düşüyor. Bölgede asker ve polislerden oluşan birliklerinin sayısı 656.638 ila 750.981 arasında değişiyor.[5] Tansiyonun sanki bilinçli olarak yüksek tutulduğu bölgede son meydana gelen olay ise Keşmir’de yeniden bütün taşları yerinden oynattı. Bütün bu gelişmeler birçok insanın kanının akmasına sebep olurken tampon görevi görmekle suçlanan Keşmir’deki siyasi elit, Keşmir probleminin çözümünde etkin adımlar atmayan Pakistan ve Keşmir’in topraklarını sahiplenip üzerindeki bölge insanını sahiplenmeyen Hindistan, Keşmirlilerin umutlarını köreltmiş. aidiyet duygusunu oldukça aşındırmış durumda. Hindistan’ın gelecek günlerde bölgede nasıl bir strateji izleyeceği merak konusu. Bununla birlikte sürecin her geçen gün çetrefilleşmesi, bu toprakların genç birikiminin hayatına mal olmaya devam ediyor. Son günlerde dünyanın her yerinde yankılanan söz Keşmir sokaklarında da geçerli bir slogan; “Adalet yoksa barış da yok!”
[1]"http://www.aljazeera.com/indepth/features/2016/08/kashmir-story-defiance-grief-160821113602572.html"http://www.aljazeera.com/indepth/features/2016/08/kashmir-story-defiance-grief-160821113602572.html, Not: Belirtilen sayılar günlük olarak değişmekle birlikte resmi olmayan yerel kaynakların da verileri dikkate alınmıştır.
[2] http://www.bbc.com/news/world-asia-india-36762043.
[3] Güney Doğu Asya dillerinde ortak bir kavram olan ve ilk kez İngiliz sömürge döneminde başvurulan “hartal” yani kepenk kapatma, alışveriş yerlerinden ziyade okullar, resmî yerler gibi oldukça geniş bir boyutta uygulanmakta.
[4] Röportajın tamamı için bk. http://www.dawn.com/news/1277337/.
[5] http://www.jkccs.net/wp-content/uploads/2015/09/Untitled_1.pdfa.