Gazze Şeridi’ne yönelik Siyonist saldırılar sürerken Husiler İsrail’e gerçekleştirilen bir dizi füze ve drone saldırısının sorumluluğunu üstlendi. Husiler İsrail’e füze ve insansız hava aracıyla saldırı düzenleneceğini açıklamalarının ardından 19 Kasım’da Yemen kara suları üzerinde uçan bir Amerikan insansız hava aracının düşürüldüğünü ayrıca bir İsrail gemisinin de Yemen kıyılarına demirlendiğini duyurdular. Amaçlarının Gazze’deki mazlumlara destek olduğunu belirten Husilerin bu eylemleri İran ve Arap medyası tarafından övgüyle karşılandı.
Diğer yandan İsrail, geminin kaçırılmasını “terörist” bir eylem olarak nitelendirdi ve bunun İran rejimiyle bağlantılı olduğunu iddia ederek bu olayın küresel nakliye yollarının güvenliğiyle ilgili uluslararası yankılar yaratacağını söyledi.[1] İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nasser Kenani, 20 Kasım’da düzenlediği basın toplantısında, İsrail’in Kızıldeniz’de Husiler tarafından bir kargo gemisine el konulması eyleminde İran’ın parmağı olduğu yönündeki iddialarını yalanladı ve bunun İsrail’in Gazze Şeridi’nde Filistin direnişine karşı verdiği savaşta aldığı ağır yenilgiden dikkatleri uzaklaştırmak için hedef şaşırtma amacıyla yapılmış bir açıklama olduğunu söyledi.[2]
İran ile İç Meşruiyet Arasında Husilerin Filistin Yaklaşımı
Ticari Geminin Kaçırılmasında İran’ın Rolüne İlişkin Hipotezler
Aden Körfezi ve Kızıldeniz’de Husilerin kaçırdığı veya saldırı düzenlediği gemilerle ilgili İran’ın rolüne ilişkin iki temel görüş var. Birinci görüşe göre, Husilerin bu eylemi, İran’ın önderlik ettiği ve çeşitli güçlerin gerçekleştirdiği eylemleri planlayıp koordine eden Direniş Ekseni’nin parçası olarak ortak operasyon odası ilkesi şeklinde bilinen ilkeye bağlı güçlerin bir eylemi. Husi liderler bunu açıkça belirtmese[3] de geminin kaçırılması, Direniş Ekseni bağlamında Husi gruba verilen rolle ilişkili bir eylem ve Yemen Cephesi’nin bu eksen tarafından özellikle seçildiği anlaşılıyor. Zira Yemen, konumu itibarıyla Direniş Ekseni tarafından ideal bir fırlatma rampası olarak görülüyor. Çünkü Lübnan’da olduğu gibi yıkıcı bir savaş riski yok ve misilleme amaçlı İsrail veya Amerikan hava saldırıları olasılığının Husileri veya İran’ı caydırması da pek mümkün değil.[4]
Sonnotlar