Giriş
Myanmar’da farklı etnik gruplarla hükümet arasında neredeyse bağımsızlık günlerinden itibaren önemli boyutta anlaşmazlıklar yaşanmasına rağmen neden sadece Rohingyaların ülkeden gönderilmesine varan radikal talepler söz konusu? Ülkede farklı etnik yapılara mensup olan veya etnik olarak Burmalı olan başka Müslüman topluluklar da varken Rohingya sorunu neden bir din savaşı olarak sunuluyor?
Bu soruların cevapları tarihî, sosyal ve siyasi olarak çok boyutlu ve sorunlu bir geçmişi yansıtıyor. Rohingyaların yaşadığı bölgeye son olarak düzenlenen askerî operasyonların “temizlik” (clearence) adıyla anılması, Müslüman Rohingya nüfusun ülkeden gönderilmesi üzerine kurgulanmış ve yürürlüğe konulmuş bir etnik temizlik sürecini ima ediyor. Son yıllarda problemin gündeme geliş tarzı, Myanmar’ın bu durumu bir din savaşı haline dönüştürüp ülkedeki diğer etnik yapıların ortak özelliği olan Budizm’i Rohingya Müslümanlarını dışlamada merkeze alan bir anlayışı yansıtıyor. Din üzerinden ortak düşman yaratma ve ona karşı birleşme çabalarıyla sosyal kopuşun tabandan gerçekleştirilmesi birincil hedef gibi görünürken ülkede, diğer etnik gruplarla Myanmar devleti arasındaki çatışma ve anlaşmazlıkların devam ettiği ve Myanmar’ı ciddi boyutlarda meşgul ettiği gerçeği de ortada duruyor.
Rohingyaların yaşadığı bölgelere yapılan son operasyonlar, 2012’de başlayan ve devam eden bir sürecin telafisi mümkün olmayan karanlık bir noktaya doğru ilerlediğini gösteriyor. Bu tarihten itibaren Rohingyaların maruz kaldığı dışlanma, hem siyasi hem de sosyal olarak kendini çok sert ve kanlı bir biçimde hissettiriyor. Özellikle de mevcut hükümetin yönetime geldiği 2015 seçimleri öncesi ve bugün yaşananlar, dünyanın görmezden gelemeyeceği bir trajediyi ortaya koyarken Arakan’da insanlar hayatlarını, topraklarını, geleceklerini kaybetmeye devam ediyor.
Bu rapor, yaşanan insani sorunun çözümüne yönelik yıllardır hiçbir gelişmenin kaydedilmediği bölgede olan biteni anlayabilmek amacıyla öncelikle sürece dair tarihsel arka planın bir özetini, Rohingyaları siyasi direnişe iten süreçlerle birlikte Rohingya siyasi direniş ve silahlı hareketlerini, patlak veren son olayları ve bölgedeki insani durumla ilgili son gelişmeleri incelemektedir. Raporda ayrıca, Rohingyaların yaşadığı insani trajediyle ilgili uluslararası toplumun çözüm sürecinin neresinde olduğunu daha iyi resmetmek için Myanmar’daki iç dengelere, bölgesel denkleme ve uluslararası camianın tutumuna da yer verilmiştir.
Problemin Tarihsel Geçmişi
Sömürge dönemi
Bu dönem, Myanmar’ın bölgeye sömürge yıllarında yerleştirildiği iddiasıyla Rohingyaları dışlaması açısından önem taşımaktadır. İngiliz sömürgesi döneminde bugünkü Myanmar topraklarına Güney Asya’dan önemli ölçüde işçi göçü olmuş ve bu göç hareketi sömürge yönetimince organize edilmiştir. O dönem Burma olarak anılan topraklar, İngiliz idaresindeki Hindistan’ın bir eyaleti haline getirildiğinden bölgeye olan göçler bir iç göç gibi değerlendirilmiştir. Ancak bugün, Myanmar devleti bu dönemde yaşanan göçleri yasa dışı göçler olarak değerlendirmekte ve bölgede 12. yüzyıldan itibaren yerleştiği bilinen ve özellikle Bangladeş’le sınır bölgelerinde yaşayan Rohingyaları, İngiliz dönemindeki göçlerle gelen bir topluluk olarak değerlendirip vatandaşlığa kabul etmemektedir.[1]
Arakan,[2] Myanmar’ın[3] batısında, Bengal Körfezi’ne kıyısı olan bir eyalettir. Sittwe, eski adıyla Akyab bu eyaletin başşehridir.[4]
Bölgenin çoğunluğunu Rakhine olarak bilinen Arakanlı Budist Magh etnik grubu oluştururken, Threvada Budist inancına mensup olan diğer etnik azınlıkların en kalabalığı Mro Khamilerdir.[5] Bölgede yaşayan Müslümanlar ise dört kategoride değerlendirilmektedir:
- Bangladeş’in Chittagong bölgesiyle sınır; Maingdaw ve Buthidaung bölgelerinde yaşayan ve Myanmar tarafından ısrarla “Bengali” olarak anılan Rohingyalar.
- 1430-1784 yılları arasında Mrauk-U (Mrohaung) Krallığı döneminde buraya yerleşmiş ve hâlihazırda Mrauk-U ve Kyauktaw bölgelerinde yaşayan Müslüman topluluk.
- Kamein/Kaman [6] olarak bilinen Ramree Adası’na yerleşmiş Arap ve Fars tüccarların torunları.
- Arakan’ın 1784’te Burma Krallığı tarafından işgali ile Myedu bölgesinden Sandoway bölgesine gelen Müslümanlar.[7]
Beş şehrin bulunduğu Arakan eyaletinin nüfusu 3.118.963’tür.[8] Fakat ülkede 30 Mart 2014’te Birleşmiş Milletler (BM) Nüfus Fonu ve uluslararası donörler tarafından finanse edilen son nüfus sayımında Rohingyalar yasa dışı Bengali oldukları gerekçesiyle sayılmamıştır.[9]
Rohingyalar, 1429-1785 yılları arasında Arakan ve günümüzdeki Bangladeş’in Chittagong eyaletini kapsayan topraklarda Mrauk-U Krallığı içerisinde yaşamıştır. 1400’lerde Burma Krallığı tarafından işgal edilen Mrauk-U, Bengal’den yardım istemiş ve işgalcileri Müslümanların desteğiyle geri püskürtmüştür. Böylece bölgenin Müslüman Bengal ile ilişkileri de gelişmeye başlamıştır. Mrauk-U, Budist krallar tarafından yönetilirken özellikle mahkemelerde Müslümanlar önemli mevkilerde görevlendirilmiştir. Bu, Güneydoğu Asya genelindeki bütün krallık ve yönetimlerde o günlerde geçerli bir uygulama olagelmiştir. Arakan’ın kuzeyinde bulunan Mrauk-U, daha sonrasında Arakan Krallığı olarak ilan edilen yapıya dâhil edilerek krallığın başşehri olmuştur. Bu krallık, Arakan’ın güneyindeki Irrawaddy deltası ve Burma merkezindeki Burma krallıklarından, batıdaki Bengal ve Muğallar’dan ayrı bir yapı arz etmiştir.
Müslüman tüccarların bölgeye gelişi 8. yüzyıla dayanmaktadır. Buranın önemli bir ticaret merkezi haline gelmesi krallığın merkezinin Waithali’ye doğru kaymasına sebep olmuş, bu ise Müslüman tüccarların bölgede sahil boyunca yerleşmesinde etkili olmuştur. 12 ve 13. yüzyıllara doğru Arakan’a gelen Müslüman tüccar sayısı artmış, Müslümanlaşan Bengal’den de bu bölgeye göçler çoğalmıştır. Bu açıdan bakıldığında modern Bangladeş sınırları içerisinde kalan Chittagong, 1784’teki Burma işgaline kadar bağımsız bir krallık olan Arakan’ın coğrafi bir uzantısı olarak -günümüz modern ulus devlet sınırlarıyla bölünmeden önce- geçişlerin ve etkileşimin yoğun olduğu bir bölge olmuştur.
Arakan Krallığı 1784-1824 arasında Burma Krallığı tarafından işgal edilmiş ve bu dönemde bölgede büyük kıyımlar gerçekleşmiştir. Bu baskılardan kaçan kuzeydeki Müslümanlar Chittagong’un[10] güneyindeki Cox’s Bazar’a[11] sığınmıştır. İngilizlerin kontrolünde olan bu bölgedeki Rohingya Müslümanları sonrasında Burma Krallığı’na akınlar düzenlemiştir. Burma Krallığı Rohingyaları yakalamak için girdiği Chittagong’da İngilizlerle karşı karşıya gelmiştir. 1811’de Rohingyalar milislerini organize ederek Kuzey Arakan’ın büyük bir bölümünü ele geçirmiştir. İlerleme kaydeden Rohingyalar, Burma’ya karşı İngilizlerden yardım talep etmiş fakat bu talepleri olumsuz karşılanmıştır. Takip eden süreçte Burma ordusu Rohingya milislerini Bengal’e geri püskürtmüştür. Bu dönemde Bengal’e sığınan birçok Rohingya bir daha geri dönmeyerek Cox’s Bazar’da yerleşmiştir.[12]
İngilizler, sömürge toprağı olan Chittagong’a sürekli akınlar düzenleyen Burmalılara 5 Mart 1824’te savaş açmış ve bu savaş tarihe ilk İngiliz-Burma Savaşı olarak geçmiştir. Bu süreçte İngilizlerle topraklarını korumak isteyen Rohingyalar arasında bir ittifak yapılmıştır. Savaşlar sonucu Burma ordusu İngilizler karşısında yenilgiye uğramış ve Arakan bölgesi yapılan anlaşma sonucu İngiliz sömürge topraklarına bırakılmak zorunda kalmıştır.[13]
İngiltere Burma’yı 1824 başlarından itibaren düzenlediği üç istila ile kolonileştirmiştir. Bu süreçte Arakan’ın Burma idaresi zamanında boşaltılan sınır köylerine Chittagong’dan Müslümanlar da yerleştirilmiştir. İngilizler bu Müslüman köylere dinî ve kültürel özgürlükler tanırken yönetimde de kısmî bir otonomi vermiştir.[14]
2. Dünya Savaşı ve Myanmar’ın Bağımsızlık Süreci
1937’ye kadar İngiliz Hindistan’ının bir parçası olarak sömürge yönetimi altındaki Burma Krallığı bu tarihle birlikte yarı özerk bir yönetime doğru evrilmeye başlamıştır. Ancak krallık dâhilinde birbirinden farklı çok sayıda etnik grup vardır. Bu grupların her biri, kendi bağımsızlıkları için dış güçlerle ittifak arayışında olmuştur. Bu durum bugünlere kadar devam eden bölünme ve bu yolda ortaya çıkan silahlı mücadelelerin kaynağı olmuştur.[15]
Sömürge döneminde İngilizlerin desteğini alan Rohingyaların İngilizlerle diğer bir yakınlaşması ise 2. Dünya Savaşı’na giden süreçte olmuştur. Buna sebep de İngilizlerin Rohingyalara Burma’ya karşı savaşmaları karşılığında otonomi hakkı verme sözüdür. Fakat İngilizler bu sözlerinde durmayarak bütün bölgeyi Burma’ya bırakmıştır.
2. Dünya Savaşı’na giden süreçte Myanmar’ın çoğunluğunu oluşturan Bamar yani Burma etnik grubuna mensup pek çok kişi, İngiliz sömürgesinden kurtulmak için Japonya yanında savaşmıştır. Fakat azınlık olan diğer etnik gruplar, Bamarlara ve Japonlara karşı müttefik kuvvetleri desteklemiştir.[16] Sonrasında İngilizlerle ittifak eden Burma, savaşın bitmesiyle İngiltere’den bağımsızlığını kazanmış ve bütün etnik azınlık bölgeleri de bu yeni ülkenin sınırlarına katılmıştır.[17]
General Aung San liderliğindeki bağımsızlık sürecinde, federal bir yapılanma hedeflenirken etnik olarak farklı topluluklara otonomi verilmesini konu alan Panglong Konferansı 1947’de gerçekleştirilmiştir. “İnsan hakları, ulusal ve kültürel haklar, kültürel otonomi özgürlüğü, parlamentoda temsil hakkı” ile ilgili maddeler bu konferansta kabul edilen anayasa taslağında yer almıştır. Fakat Aung San’ın 19 Temmuz 1947’de kabinedeki altı arkadaşıyla birlikte uğradığı suikast sonucu ölümü üzerine Panglong Konferansı kararları günümüze kadar uygulamaya geçememiştir.
Bağımsızlığın ilanından sonra 1948 yılında hazırlanan yeni Burma Anayasası, ülkedeki etnik azınlıklar ve Burma yönetimi arasında sürekli bir anlaşmazlık konusu olagelmiştir. Zira çok etnikli bir yapıya sahip olan Burma’da, 135 etnik grup, resmî olarak tanınmış olan sekiz büyük grup altında kategorize edilmiştir. 1982’de çıkarılan Vatandaşlık Kanunu’nda Rohingyalar devletin tanıdığı etnik gruplar arasına dâhil edilmemiştir. Kuzey Arakan’daki Müslümanlar için dönüm noktası olan bu kanun ile Rohingyalar artık “devletsiz” bir halk haline getirilmiştir.[18] Bu süreçte farklı etnik azınlıkların yaşadığı bölgelerde, hükümet güçleri ve yerel direniş grupları arasındaki çatışmalardan etkilenen pek çok kişi yerlerinden olmuştur.[19]
Rohingya Kelimesinin Kullanımı ve Rohingyaların Kökeniyle İlgili Tartışmalar
Myanmar ve Bangladeş’in birbirine yüklediği bir problemin kurbanı olan Rohingyalar, yıllardır birçok insanın hayatına mal olan bir çıkmazın ortasında yaşam mücadelesi vermektedir. Myanmar’ın 1948 ve Bangladeş’in 1971 olan bağımsızlık tarihleri hatırlandığında, bu iki devletin doğuşundan çok daha önce buralarda yaşamakta olan Rohingyaların nereye ait olduğu tartışmaları iyice alevlenmiş ve bu tartışmalar “Rohingya” ifadesinin kullanımının olup olmadığına yahut bu kullanımın ne zaman ortaya çıktığına kadar ilerlemiş ve bugün artık tamamen içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir.
Burada bir halkın yüzyıllardır yaşıyor olduğu gerçeği göz ardı edilip Rohingya kelimesinin kullanımının tarihsel ispatındaki zayıflıklar sebebiyle içeride ve diasporada yaşayan yaklaşık 3 milyonluk bir topluluk yok sayılmıştır. Bu ise içinde yaşadığımız çağın ve ulus devlet düzeninin handikaplarının en çarpıcı ve en acı örneklerden biridir.
Rohingya kelimesinin kullanımı ile ilgili tartışmalar halen devam ederken kimi kaynaklar 1936’da kurulan ve Rohingyaların ilk siyasi oluşumu olduğu ifade edilen The Rohingya Jam’iyyat al Ulama (Rohingya Âlimler Cemiyeti) adında geçmesi sebebiyle kelimenin kökenini bu tarihe dayandırmaktadır.[20] Başka bir kaynakta ise kelimenin Guardian Daily’de 20 Ağustos 1951’de dönemin Buthidaung milletvekili Abdul Gaffar tarafından yazılan “The Sudeten Muslims”[21] başlıklı yazısında geçtiği ifade edilmektedir.[22]
Yazılı kaynakları referans alan modern dönem tarihçiliğinin bir sonucu olarak da, kelimenin yazılı kullanımının daha eski tarihlerde bulunmayışı sebebiyle, böyle bir halkın olmadığı anlamı çıkarılması yine modern dönemin belli kesimler için ürettiği açmazlardandır. Rohingya ifadesi ve bu halkın kökenine dair daha çok Batılı seyyah ve antropologların bölgeyle ilgili notlarına dayanan tartışmalar, bütün taraflarca manipüle edilmektedir. Rohingyalara dair genel kabullerden biri, Rohingyaların Muğal, Afgan, Patahan ve Bengali göçmen askerler ile Arap ve Fars tüccarların sonraki nesilleri olduğu yönündedir. Bu görüş Rohingya siyasi oluşumlarının da kabul ettiği bir görüş olup Müslüman seyyahların bölgeye dair notlarında geçen tarifler ve yorumlar arasında da bulunmaktadır.[23]
Malay anlatılarında ve Arap tarihçilere ait eserlerde de Roang, Rohang, Roshang şeklinde adlandırmaların olduğu ve bölgenin Jazirat al-Rahma yahut Rahmi olarak isimlendirildiği de ifade edilmektedir.[24]
Diğer bir görüş ise, bu insanların Bangladeş’in Chittagong bölgesindeki halkla ortak kökenden geldiği iddialarıdır. Bu görüş Rohingyaları ülkeden gönderme planı çerçevesinde Myanmar tarafından ısrarla savunulmaktadır.[25] Zira Arakan bölgesinin İngiliz sömürgesinde olduğu dönemlerde buraya Bengal’den ve Hindistan tarafından iş gücü ihtiyacını karşılamak amacıyla göç eden yahut ettirilen topluluklar, yüzyıllar sonra Myanmar tarafından yasa dışı göçmenler olarak kabul edilmiştir.[26]
Myanmar, 1982 Vatandaşlık Kanunu ile ilk İngiliz-Burma Savaşı’nın meydana geldiği 1824’ten önce bölgeye yerleşmiş olan, özellikle de Bangladeş’le sınır bölgelerinde yaşayan Rohingyalara vatandaşlık vermemiş ve bu tarihten sonra bölgeye yerleşenler yasa dışı göçmenler olarak kabul edilmiştir. 1983 nüfus sayımına göre Arakan eyaletindeki Müslüman nüfusun oranı %24,3 iken bu nüfus sayımında Rohingyalar Bengaliler olarak adlandırılmıştır.[27]
Myanmar yönetiminin 21 Şubat 1992 tarihinde yayımladığı basın bildirisinde, ülkede tanınan 135 etnik gruptan ayrı olarak Rohingyaların 1824’ten itibaren Bangladeş’ten gelerek ülkeye yerleşen yasa dışı göçmenler olduğu tekrar ilan edilmiştir.[28]
"Myanmar yönetimi, Arakan’daki Rakhinelerin desteğini din farklılığına başvurarak almaya çalışmakta ve bu politikasıyla hem Rohingyaları hem de Rakhineleri sonuçları çok acı olan olaylara maruz bırakmaktadır."
Bugün de aynı söylemi devam ettiren Myanmar yönetimi, Rohingyaları sınır dışı etmede Arakan’daki Rakhinelerin desteğini din farklılığına başvurarak almaya çalışmakta ve bu politikasıyla hem Rohingyaları hem de Rakhineleri sonuçları çok acı olan olaylara maruz bırakmaktadır; geçmişten itibaren yaşanan travmaları halkın hafızasında canlı tutarak Arakan eyaletinin bölüneceği korkusunu zihinlerde sürekli harlamaktadır. Oysaki bu yaklaşım, gelecek günlerin Myanmar’ının bütünlüğü için oldukça tehlikeli bir sürece dönüşebilir.
Sonuç olarak 1948’de kurulan bir federal birlik olarak dikkate alındığında, Myanmar’ın daha bu devletin kurulmasından çok önce buraya gelip yerleşmiş olan bu insanları yasa dışı göçmenler olarak tanımlaması kabul edilemez bir hukuksuzluktur. Zira neredeyse benzer uygulamalarla İngiliz sömürgesinde bulunan toprakların çoğunda iş gücü ihtiyacını karşılama amacıyla yerinden edilen yahut gönüllü göç eden çok sayıdaki Çinli nüfus, başta Malezya, Endonezya ve Singapur olmak üzere pek çok farklı ülkede; birçok Malay ve Hint nüfus da Güney Afrika’da artık bulundukları toprakların insanları olarak yaşamlarına devam etmektedir. Myanmar yönetiminin mantığıyla hareket edildiğinde, İngiliz sömürge döneminde yerinden edilen/göç eden milyonlarca insanın yüzyıllar önceki anavatanlarına geri gönderilmesi gerekmektedir. Bu, uygulanması mantık dışı ve imkânsız olan durum Rohingyalar için de geçerlidir. Fakat bu halkın akıl almaz sahipsizliği, bağlı bulundukları bu devlete onları yok etme imkânını verebilmektedir.
Bütün bunların yanı sıra Rohingyaların yasa dışı oldukları söyleminin Myanmar tarafından konjonktürel amaçlarla kullanıldığına dair de örnekler mevcuttur. Bu duruma en somut iki örnek, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) ve uluslararası toplumun baskılarıyla Rohingyaların 1978 ve 1992’de vatandaşlığa kabul edilmeleri uygulamasıdır. Myanmar’ın duruma göre değişen siyaseti, koca bir halkı felakete sürüklerken bu durumun önüne geçilememesi ve bu halkın yasa dışı olma sorununun çözülememesi, uluslararası toplumun, BMMYK’nın ve diasporadaki Rohingya kuruluş veya oluşumlarının bu politik süreçleri takipsizliklerinin bir sonucudur.[29]
Bangladeş Rohingyalara yönelik her olaydan etkilenen ilk ülke olması dolayısıyla dönem dönem Rohingyaların ülkeye girmelerine engel olmaktadır. Bunun belli başlı sebepleri olarak Rohingyaların Myanmar’a dönüşlerinin muğlaklığı, yasa dışı silahlı gruplara katılmaları ihtimali ve buna dair duyulan güvenlik kaygısı, uluslararası toplumun ve kurumların Rohingyaların Myanmar’a dönüşleri konusunda yetersiz ve ilgisiz kalması gösterilmektedir. Hasılı bu iki ülkenin Rohingya halkının nereye ait olduğuna dair işlevsiz süreçleri ve dışlayıcı tutumları yine ziyadesiyle Rohingyaları etkilemektedir.[30]
Rohingyaların kökeniyle ve aslında nereye ait oldukları ile ilgili Myanmar ve Bangladeş arasında 1980’lerden bu yana devam eden görüşmelerin sonuncusu Ocak 2017’de gerçekleşmiştir. Aung San Suu Kyi, iki ülkenin bu konu sebebiyle gerilen ilişkilerini düzeltmek üzere 2017 Ocak ayının ilk haftası Dakka’ya bir heyet göndermiştir. Myanmar Dış İlişkiler Genel Direktörü iki ülkenin bir an önce “kimlik tespiti ve doğrulama” (identification and verification process) amaçlı bir süreci başlatması gerektiğini ifade ederken Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina, Myanmar’ın Bangladeş’teki Myanmar yurttaşlarını geri alması çağrısında bulunmuştur. Myanmar’dan gelen Rohingyaların kökenlerine dair yapılacak değerlendirmelerden sonra, bu kişilerin Myanmar’dan oldukları tespit edilirse derhal geri gönderilecekleri açıklanmıştır. Ancak Myanmar’ın Bengali olarak kabul ettiği bu insanları geri kabulüne dair hâlihazırda herhangi olumlu bir gelişme yaşanmamıştır.
Son yıllarda Pakistan’da artan terör saldırıları sebebiyle ilk hedef haline gelen Afgan mültecilerinin yaklaşık 30 yıldır yaşamakta oldukları bölgelerden geri gönderilmeleri sürecinin yol açtığı problemler düşünüldüğünde, benzer sorunların yıllardır Bangladeş’te ikamet eden bu insanlar arasında da görüleceğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Geri iadeler, Myanmar tarafında gündem bile edilmezken, etnik ve dinî içerikli şiddetin sık sık meydana geldiği ülkede, Rohingyaların siyasi hiçbir güvencelerinin olmaması, Bangladeş tarafından Myanmar’a dönmeye zorlanmaları sonucu ortaya çıkan/çıkacak sorunları ve bu durumun muhtemel olumsuz sonuçlarını düşündürmektedir. Zira Bangladeş’in sık sık gündeme getirdiği ve bazen de uygulamalarıyla geri dönmeye zorladığı nüfusla ilgili ne bu iki ülkenin ne de konuyu toplantı seviyesinde gündeme getirmekten öteye gitmeyen uluslararası toplumun çözüm için ciddi bir girişimi bulunmaktadır.
Rohingya Direnişi, Siyasi Yapıları ve Direniş Grupları
Rohingya direnişi ve siyasi hareketlerinin oluşum, gelişme, başarı yahut başarısızlıkları ve hâlihazırdaki durumlarına dair inceleme ve araştırmaların sayısı oldukça azdır ve ne yazık ki mevcut olanlarda da büyük bir bilgi karmaşası bulunmaktadır. Bu önemli sürecin bir bütünlük içerisinde değerlendirilmemiş olması, diğer azınlık hareketlerine kıyasla bu kadar göz ardı edilmesi, öncelikle diasporadaki Rohingyaların, sonrasında da bütün Müslümanların omuzlarında ağır bir yük ve sorumluluktur.
Geçmişe dair bu ilgisizlik ve hafıza kaybında, Rohingya direnişinin Açe, Moro, Patani ve başka diğer bölgelerdeki süreçler gibi belirginleşememesinde, karizmatik bir liderin olmayışı etkili olmuştur. Rohingya oluşumlarının modern dönemde ve günümüzde bir bütün halinde hareket edememeleri, problemlerini uluslararası arenada dile getirecek bütüncül bir yapıya sahip olmamaları ve gruplar arası anlaşmazlık ve bölünmeler, muhtemelen bu lider yokluğunun bir sonucudur. Bununla birlikte bu bölünmelerin belirgin bir düşünce ve metot farklılığı sonucu olup olmadığı mevzusu da incelenmeye muhtaç bir konudur. Bu konudaki boşluklar, Rohingyaların temsil problemini anlamak ve ileriye dönük olarak gidermek için tespit edilmelidir.
Rohingya direniş süreci ve grupları ile ilgili malumatlara bakıldığında belli dönemlerde ve daha çok Myanmar yönetimlerinin tavırlarına göre değişen metotlara başvurdukları gözlemlenmektedir. 1947-1962 arasında yer yer siyasi yapılar altında yer yer de gerilla savaşı olarak devam eden mücadele, 1954 ve 1962 askerî darbeleri ve Myanmar ordusunun ağır operasyonlarının yaşandığı süreçte bir hayli gerilemiştir. Ayrıca direniş gruplarının halktan destek görmemeleri ve Myanmar’ın bağımsızlığından Bangladeş bağımsızlık savaşına kadar Pakistan’a ilhak taleplerinin bu ülke tarafından kabul edilmemesi de süreci oldukça zayıflatmıştır.
Bu yıllarda yaklaşık 2.000-2.700 civarında Rohingya savaşçı, aktif silahlı mücadele içinde bulunmuştur. Etkileri 1960’a kadar devam bu mücadeledeki temel hedef ise, Müslümanlara ayrı bir eyalet kurulması olmuştur.
Myanmar’ın 1920’ler ve 1930’larla başlayan bağımsızlık sürecinde Kuzey Arakan’daki Müslümanlar dikkatlerini Hindistan’da Müslümanlardan müteşekkil bir devlet oluşumu fikrini somutlaştıran All India Muslim League (Tüm Hindistan Müslümanlar Birliği) üzerinde yoğunlaştırmıştır.[31] 1926 ve 1938’de İngiliz Hindistan’ına karşı Rangoon gibi önemli şehirlerde patlak veren isyanlar, henüz Arakan’a sıçramamıştır.[32] Kuzey Arakan’daki Rohingyaların Hindistan’daki gelişmelere odaklanmaları yanında, M.A. Rashid ve U Razak gibi bazı Burma asıllı Müslümanlar da Burma’nın bağımsızlığında aktif rol almıştır.[33]
1931’de sömürge yönetimi tarafından oluşturulan Simon Komisyonu, Burmalıların anayasal reformlar ve Hindistan’dan ayrılma ile ilgili görüşlerini almak üzere kurulmuştur. Bu komisyon, Muslim League temsilcisi Müslümanların idari görevlerde ve hükümette adil bir düzenlemeyle görev almaları gerektiğini belirterek özellikle Arakan eyaletinde diğerleriyle eşit haklara sahip olmalarının garanti altına alınmasının zaruretini vurgulamıştır. Fakat bilhassa Maungdaw ve Buthidaung bölgelerindeki Müslümanların İngiliz eğitim sistemindeki okullara çocuklarını göndermemeleri ve sadece tarımsal faaliyetlerle uğraşmaları yeni süreçte devlet kadrolarında görevlendirilecek yetişmiş insan sorununu ortaya çıkarmıştır.[34]
"Rohingya direnişi ve siyasi hareketlerinin oluşum, gelişme, başarı yahut başarısızlıkları ve hâlihazırdaki durumlarına dair inceleme ve araştırmaların sayısı oldukça azdır. Bu önemli sürecin bir bütünlük içerisinde değerlendirilmemiş olması, diğer azınlık hareketlerine kıyasla bu kadar göz ardı edilmesi, öncelikle diasporadaki Rohingyaların, sonrasında da bütün Müslümanların omuzlarında ağır bir yük ve sorumluluktur."
1932’de Moulana Abdus Subhan Mazaheri liderliğinde kurulan ilk siyasi yapı ise Jamiatul Ulama of North Arakan (Kuzey Arakan Âlimler Cemiyeti) olmuştur.[35] 1936’da kurulan The Rohingya Jam’iyyat al Ulama ise Arakan’da adında “Rohingya” kelimesi geçen ilk Müslüman dernek/parti olarak dikkat çekmektedir.[36] Bu partinin kuruluş süreci yahut aktiviteleri ile ilgili yeterli bilgiye ve aynı yıllarda kurulan Jamiatul Ulama of North Arakan ile aynı oluşum olup olmadığına dair net bir veriye ise ulaşılamamıştır.
1937’de kurulan Jamiat-ul Khuddamul Islam ise Jamiatul Ulama of North Arakan’ın öğrenci teşkilatlanması olarak faaliyet göstermiştir.[37]
1942 yılında İngiliz sömürge yönetiminin Arakan’dan çekilmesiyle birlikte, bölgenin güneyinde yaşayan Müslümanlara karşı İngiliz sömürge dönemi yönetimlerinin yarattığı ve Japonya işgali sırasında da devam eden problemli süreçlerin hafızalarda canlanması, bölgedeki Rohingya ve Rakhineler arasındaki çatışmaları başlatmıştır. Bu dönemde özellikle Arakan’ın güneyinden birçok Müslüman kuzeye kaçmıştır. Bu yıllarda meydana gelen olaylarda 22.000’e yakın Rohingya’nın Chittagong’a göç etmek zorunda kaldığı belirtilmektedir.[38] Bu süreçte üst düzey ulemalar, kanaat önderleri ve siyasi kadroların birçoğu öldürülmüş; Rohingyaların direnişini devam ettirecek kadrolar bağlamında büyük bir boşluk oluşmuştur.[39] Burma’nın şiddet içerikli baskınlarına karşı direnmek amacıyla kurulan barış komiteleri 10 Haziran 1942’de Kuzey Arakan İslam Cumhuriyeti’nin (Islamic Republic of North Arakan) kurulduğunu açıklamıştır. 31 Aralık 1945 tarihinde de İngilizler Naf ve Mayu nehirleri arasında kalan bölgeyi Müslüman bölgesi olarak ilan etmiştir.[40]
1946’da Jamiatul Ulama of North Arakan, Muslim League liderleri ile kendilerinin yaşadığı Buthidaung ve Maungdaw bölgelerinin o zamanlar Doğu Pakistan olarak anılan Bangladeş tarafına ilhakı konusunu görüşmek üzere Karaçi’ye bir heyet göndermiştir. Fakat o dönem halen bölgede hâkim olan İngiliz sömürge yönetimi bu teklifi kabul etmemiştir.
1947’de Aung San ve arkadaşlarının Delhi’ye gideceğini ve Muhammed Ali Cinnah ile görüşeceğini haber alan cemiyet üyelerinden altısı, bölgeye giderek Aung San ve arkadaşları ile görüşmüştür. Heyet görüşmede, 1942 yılında yaşanan çatışmalar sırasında Rangpur ve Dinajpur’a sığınan Müslüman mültecilerin durumlarının iyileştirilmesi, Burma’da dinî özgürlüklerin garanti altına alınması, 2. Dünya Savaşı sebebiyle durdurulan hac ibadetine yeniden izin verilmesi, azınlıkların rızası alınmadan Burma anayasasında herhangi bir değişiklik yapılmaması, parlamentoda kendi bölgelerinden Müslüman temsilcilerin olması ve azınlıkların da devlet kadrolarında görev alabilmesi gibi hususları içeren bir metni iletmiştir.[41]
12 Şubat 1947’de, Myanmar’daki diğer etnik unsurlarla federal bir devlet yapılanması çerçevesinde düzenlenen Panglong Konferansı’na o dönemde “Kuzey Arakan Müslümanları” olarak anılan Rohingya temsilcileri davet edilmemiştir. Bu toplantıda Burma Muslim Congress/BMC başkanı U Razak bütün Müslümanların temsilcisi olarak dikkate alınmıştır. Rohingyaların bu noktada itiraz ettiği husus ise, Arakanlı Budist temsilcinin Arakan’da Müslümanlar da dâhil bütün vatandaşları temsil etmesi konusudur. Buna rağmen Jamiatul Ulama of North Arakan konferansa iki üyesini göndermiş fakat ya yanlış anlaşılma ya da bilgilendirmedeki hata sonucu üyeler konferansa yetişememiştir.[42]
7 Mart 1947’de Jamiatul Ulama of North Arakan, Avukat Maulna Sana Ullah liderliğinde İngiliz parlamento üyesi Ross William ile görüşmüş ve Kaladan ve Naf nehirleri arasındaki bölgenin Rohingya Müslümanlarının yönetimi altında olmasını talep etmiştir.[43]
Bu süreçte gerilla savaşları metoduna başvuran başka hareketler de ortaya çıkmıştır. Kendilerini savunma amacıyla Kasım 1947’de başlayan gerilla savaşları Nisan 1948’de Zaffar Kawal[44] liderliğinde Mujahideen adı altında düzenli isyan hareketlerine dönüşmüştür.[45] Bunun öncesinde Mart 1946’da Zaffar Kawal, Muslim Liberation Organization/MLO’ı kurmuştur. Maungdaw’ın kuzeyindeki bir köyde Mayıs 1948’de yapılan toplantı sonrasında yapının adı Mujahid Party olarak değiştirilmiştir. Zaffar Kawal bu yapının komutanı ilan edilirken Sittwe polis gücünde onbaşı olarak görevli olan Abdul Husein de yardımcısı olmuştur. 1942’deki olaylar ve ardından meydana gelen büyük göçün etkisiyle kurulan bu hareketin[46] şekillenişinde Rohingyaları koruma güdüsü yanında Pakistan’ın bağımsızlık sürecinin de etkisi olduğu belirtilmektedir.[47]
İngilizler Müslümanların kendileriyle ittifakları karşılığında Arakan’ın kuzeyinde Müslümanların yaşadığı bölgelere otonomi verecekleri sözünü tutmamıştır. Myanmar’ın Ocak 1948’de bağımsızlığını kazanmasıyla da devlet ve Rohingyalar arasındaki gerginlik iyice artmıştır.[48]
Burma Birliği’nin oluşumu sırasında, eyaletlerin birliğe katılması sürecinde, Arakan eyaletinin birliğin bir parçası olması kararına itiraz eden Rohingya Jamiyat al Ulama ve The Rohingya Youth and Student’s Association (Rohingya Gençlik ve Öğrenci Derneği) gibi önde gelen Müslüman kuruluşların birçoğu, doğrudan Rakhine etnik kökenli memurlar tarafından yönetilmek yerine Rangoon’daki merkezî hükümet tarafından yönetilmek isteğiyle kendi bölgeleri için otonomi talebinde bulunmuşlardır.
Mujahideen ya da farklı kaynaklarda geçtiği şekliyle Mujahid Party, 9 Haziran 1948’de Burma Birliği’ne Urdu dilinde hazırlanmış bir dizi talepler içeren bir mektup göndermiştir. Bu talepler özetle; Kaladan ve Naf nehirleri arasının Müslümanlara ait özerk bir bölge olması, Arakan’daki Müslümanların Burma vatandaşı olarak kabul edilmesi, partinin yasal siyasi bir parti olarak dikkate alınması, olağanüstü güvenlik yasası çerçevesinde gözaltına alınan Müslümanların serbest bırakılması, Mrauk-U yani Kyauktaw ve Myohaung bölgelerinden göç etmek zorunda kalan Müslümanların devlet desteğiyle topraklarına geri dönmesi, Mujahid Party üyelerine genel af uygulanması şeklindeydi. Kendilerini “Arakan Müslümanları”, millî dillerini de “Urduca” olarak tanımlamış olmaları, daha Hindistan-Pakistan ayrışması gerçekleşmeden önce bile Hindistan Müslümanları ile birlikte olma eğilimlerini göstermektedir. Parti, bu taleplerin karşılanmaması üzerine parti silahlı mücadeleye başlamıştır.[49] 1950’lerin başlarında silahlı kalkışmalarda bulunan, farklı kaynaklarda da Mujahideen Fighters (Mücahit Savaşçılar) adıyla anılan bu hareket, kısa sürede kuzeyin büyük bir kısmını ele geçirmiştir.[50] Bunun yanında Burma’da 1950’lerde parlamenter süreçle birlikte Rohingyaların tanınmaları ve bu ortamda oluşan gençlik hareketleri ile diğer bazı oluşumları sebebiyle Mujahideen’e itibar artmıştır.
16 Haziran 1951’de All Arakan Muslim Conference (Tüm Arakan Müslüman Birliği Konferansı) Alethangyaw köyünde gerçekleştirilmiştir. Bu toplantı sonucu ise The Charter of the Constitutional Demands of the Arakani Muslims (Arakan Müslümanlarının Anayasal Talepleri Sözleşmesi) başlıklı bir bildiri yayımlanmıştır. Arakan Müslümanları ile Magh yani Rakhinelerin eşit haklara sahip olması gerektiğini ifade eden bu bildiride Arakan’ın kuzeyine Karen, Kachin ve Shan eyaletlerine verildiği gibi özerklik verilmesi ve bölgenin kendi askerî ve polis gücü olması talep edilmiştir.[51]
1954’te Jamiatul Ulama of North Arakan ve Jamiat-ul Khuddamul Islam, Moulana Abdul Quddus isimli üyenin liderliğinde bir yenilenme ve yeniden yapılanmayla Rohingya Jamiat-ul Ulama ismini almış, 1956’da bütün diğer yapıları da bir araya getirerek United Rohingya Organization adıyla faaliyet göstermeye başlamıştır. Bu süreçte, radyolarda Rohingya dilinde yayınlar başlamış ve bölge, Arakan eyalet yönetiminden ayrı bir yönetime tabi tutulmuştur.[52] Buthidaung ve Maungdaw bölgelerinde gerçekleşen serbest seçimlerde dört Müslüman aday parlamentoya girmeye hak kazanmıştır. Ancak bu dönemde Mujahideen grubunun isyanları da devam etmiş ve Aung San’ın öldürülmesi sonrası göreve gelen U Nu, Arakan ve Mon’a eyalet olma sözü vermiştir.[53] Seçim kampanyası boyunca diğer etnik grupların bulunduğu bölgelere olduğu gibi Arakan’a da eyalet sözü vermesinden dolayı bu durum, dönemin Burma devlet başkanını bir hayli zora sokmuş, bunun sonucunda Müslüman vekiller bu karara itiraz etmiş ve Rohingya eyaletinin kurulması talebinde bulunmuşlardır.[54] Artan itirazlar sonunda, Mayıs 1961’de, Mayu Sınır İdaresi kurulmuştur. Mayu; Maungdaw, Buthidaung ve Rathedaung’un batısını içine alan Rohingyaların yoğunlaştığı bir bölgedir. Bu idareyle Müslümanların yaşadığı bölgelerin Arakan eyaleti sınırları dışında tutularak doğrudan Rangoon’daki merkezî yönetime bağlanması planlanmıştır.[55] Mayu Sınır İdaresi’nin oluşumu, aslında Rohingyalara 1948’de tanınmış olan self-determinasyonun pratiğe geçmesi olmuştur.[56] Fakat 1962’deki askerî darbeden sonra bu plan feshedilmiştir. Darbe yönetiminin bölgede artan baskıları ve 1964’te Mayu Sınır İdaresi’nin de feshiyle bölge, Arakan eyaletine ilhak edilmiştir.[57]
1962 darbesiyle göreve gelen Ne Win’in ilk icraatı Burmese Way to Socialism (Burma Tipi Sosyalizm) çerçevesinde 1964’te özel girişimlerin millileştirilmesi olmuştur.[58] Aslında 1950, 1951, 1956, 1960 yılları Myanmar’da parlamenter sistemin uygulanmasında önemli dönüm noktaları olsa da “Burmalaştırma” siyaseti ülkedeki farklı etnik unsurları bu dönemlerde yeniden harekete geçirmiş ve sonunda yoğun bir kargaşanın hâkim olduğu ülkede, ülke bütünlüğünü korumada yegâne unsur olan Myanmar ordusu Tatmadaw, tekrar öne çıkmıştır.[59]
Bu süreçte Çin, Hint ve Pakistanlı yatırımcılar ülkeden ayrılmıştır. Verilen rakamlara göre 100.000 Hindistanlı ve 12.000 Pakistanlı, bu yıllarda ülkeyi terk etmiştir. Bu dönemde kimlik kartına sahip Kuzey Arakan’daki Müslümanlar 1982’de çıkan ve 1987’de yürürlüğe giren Vatandaşlık Hukuku yasasına kadar bölgede ikametlerine devam etmiştir.[60]
1962 askerî darbesi ve 1964’teki gelişmelere paralel, yeni direniş grupları ortaya çıkmaya başlamıştır. Bunların en önemlisi Rohingya Independent Force/RIF (Rohingya Özgürlük Gücü) olmuştur. Cafar Habib ya da yerel dilde kullanışıyla Aka Muhammad Cafar tarafından kurulan RIF, 1969 yılında Rohingya Independent Army/RIA (Rohingya Özgürlük Ordusu) ile birleşmiş ve bu yeni oluşumda liderliği yine Cafar Habib üstlenmiştir.[61]
Bazı kaynaklarda Rohingya National Liberation/RNL (Rohingya Ulusal Kurtuluşu) bazılarında ise Rohingya Liberation Party/RLP (Rohingya Özgürlük Partisi) olarak geçen parti ise Mujahideen’in lideri Zaffar Kawal tarafından 15 Temmuz 1972’de kurulmuştur. Muhammed Cafar Habib de bu partinin genel sekreteri olarak tayin edilmiştir.[62]
1973’te The Union Revolutionary Council/URC (Burma Birliği Devrimci Konseyi) yeni bir anayasa için kamuoyuna başvurmuştur. Mayu sınır bölgesindeki Müslümanlar da anayasa komisyonuna kendi tekliflerini sunmuştur. Bu teklifte Müslümanlar yine ayrı bir otonom eyalet yahut en azından bir idari bölge talebinde bulunmuştur. Ancak bu talepleri bir kere daha reddedilmiş ve 1974 Anayasası çerçevesinde gerçekleşen seçimlerde Mayu bölgesindeki Müslümanlar, kongreye göndermek üzere kendi temsilcilerini seçme hakkından da men edilmiştir.[63]
1974’te, bu sürecin devamı olarak RLP’nin üye sayısı 200’den 2.500’e çıkmıştır. Buthidaung ormanlarında konuşlanan üyeler, 1974’te Myanmar ordusunun baskınlarıyla Bangladeş’e kaçmak zorunda kalmıştır.[64]
1974 yılında Cafar Habib’in başkanlığında faaliyet yürüten RIA, aynı ismin liderliğinde adını Rohingya Patriotic Front/RPF (Rohingya Vatanperver Cephesi) olarak değiştirmiş[65] ve önceki direniş sürecinin bir devamı olarak kurulmuştur.[66] Cafar Habib, yaklaşık 70 savaşçısı olan RPF’nin başına geçmiş, genç bir avukat olan Nurul İslam ise başkan yardımcısı olarak tayin edilmiştir. Tıp doktoru olan Muhammed Yunus da bu oluşumun genel sekreterliği görevine getirilmiştir.[67] Myanmar ordusu 1977 ve 1978 yılları arasında bu gruba karşı Nagamin ya da uluslararası literatürde bilindiği şekliyle King Dragon adını verdiği çok büyük bir operasyon başlatmıştır.[68] Bazı çevreler bu operasyonun Bangladeş Bağımsızlık Savaşı’ndan dolayı bölgeye geri dönen Rohingyaları geri göndermek için yapıldığına dair iddialar da ileri sürmüştür. Operasyonlar sırasında yapılan toplu tutuklamalar, işkence ve benzeri uygulamalar sonucu 200.000 ila 250.000 kişi Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştır.[69]
1970’lerde, küresel düzeyde İslami direniş hareketlerinin canlanmasına paralel olarak Rohingyalar arasında da hareketlilik artmış, fakat Myanmar ordusunun ağır karşılığı ve Rohingyaların kendi aralarındaki bölünmeler sebebiyle burada diğer azınlık bölgelerindeki gibi bir direniş geliştirilememiştir.
1988 yılında Myanmar genelinde alevlenen demokrasi ayaklanmaları Rohingyaları da harekete geçirmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan en önemli yapı ise 1982’de kurulan Rohingya Solidarity Organisation/RSO’dur (Rohingya Dayanışma Örgütü).[70] RSO, RPF’deki bölünmelerden sonra ortaya çıkan en önemli gruptur. RSO içinde 1986’da yaşanan başka bir bölünmenin ardından 1987 yılında Arakan Rohingya Islamic Front/ARIF (Arakan Rohingya İslami Cephesi) kurulmuştur.[71] Bu grup, önderliğini RPF’nin başkan yardımcısı Nurul İslam’ın yaptığı savaşçılar tarafından kurulmuştur.[72] RSO, 2000’lerin başına kadar güvenlik güçlerine yönelik ufak çaplı saldırılar gerçekleştirmiş ancak bu tarihten sonra faaliyetlerini sonlandırmıştır.[73]
ARIF ise RSO’dan ayrılanlar da dâhil olmak üzere diğer grupların toplandığı merkezî bir oluşumdur. Bu süreçte silahlı mücadele tekrar gündeme gelmiş fakat bu hareketlilik askerî bir etki yaratamamıştır. ARIF, Bangladeş’teki kamplardaki mültecilerin iadesine (repatriation), Cemaat-i İslami’nin de desteğiyle engel olmaya çalışmıştır.[74]
"Myanmar’da demokrasi taleplerinin zirve yaptığı 1988 ortamıyla birlikte askerî cuntanın siyasi partilerin kayıt olmasına izin vermesi üzerine Rohingyalar da partilerinin tanınmasını istemiş, fakat onların bu talepleri kabul görmemiştir."
Myanmar’da demokrasi taleplerinin zirve yaptığı 1988 ortamıyla birlikte askerî cuntanın siyasi partilerin kayıt olmasına izin vermesi üzerine Rohingyalar da partilerinin tanınmasını istemiş, fakat onların bu talepleri kabul görmemiştir. Böylece taktik değiştirerek National Democratic Party for Human Rights/NDPHR (Ulusal İnsan Hakları Demokratik Partisi) adında bir parti kurulmuş ve 1990 yılındaki seçimlere bu parti ile katılım sağlanmıştır. NDPHR bu seçimlerden dört vekil çıkarırken, seçimlere Arakan’dan katılan Arakan League for Democracy/ALD (Arakan Demokrasi Birliği) ise 11 vekil çıkarmıştır.[75] Fakat 1990 seçimlerinde oyların %80’ini alan National League for Democracy (Demokrasi İçin Ulusal Birlik Partisi) cuntanın müdahalesiyle göreve gelememiştir. Bu dönemde Myanmar genelinde yükselen tansiyon, Arakan ve burada yaşayan Rohingyaların siyasi girişimlerini de etkilemiştir. NDPHR ve ALD’nin çıkardığı vekillikler seçim komisyonunca iptal edilmiş ve bu iki parti 1991’de kapatılmıştır. Parti üyelerinin bazıları yeraltına inmiş, bazıları ise sürgüne gönderilmiştir.[76]
Bütün bu süreçler sonucunda 1990’larla daha çok Bangladeş-Myanmar sınırında aktif olan birtakım silahlı yapılanmalara gidilmiş fakat bu sürecin mülteci problemini çözmede bir etkisi olamamıştır. Bu yapılar genel olarak RSO, ARIF, RPF ve Ittihad-ul Mujahideen of Arakan/IMA (Arakan Mücahitleri Birliği) olarak sıralanabilir.[77]
28 Ekim 1998’de ARIF ve RSO’da kalan çok az sayıdaki üyenin bir araya gelmesiyle Londra merkezli Arakan Rohingya National Organization/ARNO (Arakan Rohingya Ulusal Örgütü) kurulmuştur.[78] ARNO’nun askerî kanadı ise Rohingya National Army/RNA (Rohingya Millî Ordusu) adıyla faaliyet göstermeye başlamıştır. Fakat bu yapı zayıf bir ittifak olarak kalmıştır.[79] 11 Eylül 2001’den sonra Müslüman siyasi ya da silahlı kuruluşların küresel boyutta hedef haline gelmesiyle belli başlı Rohingya mücadele grupları da ılımlı siyasi söylemlerle kendilerini ifade etmeye, diğer radikal gruplardan uzak durmaya çalışmıştır.[80]
Örneğin bu önemli yapılardan ARNO terörist gruplarla irtibatı olduğu iddialarına karşı, 23 Ekim 2001’de yaptığı açıklamada masum insanların evlerine, ırzlarına yönelik tacize karşı kendilerini savunmanın terörizmden ayrı düşünülmesi gerektiğini ifade ederek hiçbir terörist organizasyonla bağlantısı olmadığını ilan etmiştir.[81] Özellikle 11 Eylül olayları sonrasında ortaya atılan bu iddialar, Myanmar tarafından diğer bütün bölgelerde olduğu gibi “terörizmle savaş” adı altında belli başlı oluşumlara saldırı olarak yorumlanmıştır.[82]
2008’de ARNO, Nurul İslam tarafından yeniden yapılandırılmıştır.[83] Hâlihazırda İngiltere Dışişleri Bakanlığı, Burma Parlamento Komitesi ve Avrupa Birliği ile çalışmakta olan kurumun Amnesty International, Burma Campaign U.K. (İngiltere Burma Seferberliği) ve diğer insan hakları örgütleriyle de ortak faaliyetleri bulunmaktadır. Burma Democracy Movement (Burma Demokrasi Hareketi) ile de ortak etkinlikleri olun ARNO, farklı etnik forumlarla da aktif ilişki içerisindedir. Grubun 2008’de yaptığı dördüncü kongresinde Rohingya ve Rakhine’nin Arakan’ın yerel insanları olduğu ve bundan dolayı günümüzde de bu şekilde değerlendirilmeleri gerektiği belirtilerek buradaki insanların yüzyıllardır birlikte yaşadıkları ifade edilmiştir. ARNO, Myanmar’ın demokratik hareketlere karşı geliştirdiği dışlama siyasetini kınarken kendilerinin barışçıl mücadelelerle davalarına sahip çıktıklarını, Burma dışındaki herhangi bir mücadelenin parçası olmadıklarını ve Arakan içerisinden bir topluluk olarak bu eyaletin yeniden inşasına kendilerini adadıklarını ifade etmektedir.[84]
Bu kurumlarda genel olarak başkan ya da başkan yardımcılığı yapmış olan Nurul İslam 1973’te Yangon Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. Hâlihazırda Londra yaşayan Nurul İslam, ARNO’nun genel başkanlığı görevini devam ettirmektedir. Kendisi bölgede bulunduğu dönemlerde Arakan eyaletindeki bir Rakhine milliyetçi partisi olan The National United Party of Arakan (Arakan Millî Birleşik Partisi) gibi diğer siyasi oluşumlarla da irtibatlı olarak çalışmıştır. New South Wales Üniversitesi’nde Diplomasi Akademisi’ni bitiren Nurul İslam, East London Üniversitesi’nde de insan hakları konusunda yüksek lisansını tamamlamıştır.
Kurucu üyeleri arasında ARNO’nun da bulunduğu Arakan Rohingya Union/ARU (Arakan Rohingya Birliği), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Euro-Burma Office’in girişimiyle kurulmuş bir yapıdır. İİT liderliğinde Suudi Arabistan’da 30-31 Mayıs 2011’de yapılan anlaşma çerçevesinde ARU’nun kuruluş amacı Rohingyaların yaşadığı problemlere siyasi çözümler bulmak olarak belirlenmiştir. Üzerinde ittifak edilen Arakan eyaletinin bölünmezliği, barış içinde bir arada yaşama, demokrasi ve insan hakları ve federalizm prensipleri bu anlaşma ile formülize edilmiştir. 25 kuruluşun katılımıyla gerçekleşecek ARU’nun düzenleyeceği bir kongrenin tesisine karar verilmiştir. Bu kongre bütün Rohingya kuruluşlarının temsilcilerini sürece dâhil etmeyi hedeflemiştir. Bangladeş’ten Abul Faiz Jilani, Ko Ko Lin (Muhammad Kalim), Dr. Muhammed Yunus, Suudi Arabistan’dan İmum Ahmad ve Salim Ullah, İngiltere’den Nurul İslam, Amerika’dan Reza Uddin ve kurumun genel sekreteri Prof. Wakar Uddin, Norveç’ten Sayed Hussein, Japonya’dan Zaw Min Htut, Türkiye’den Muhammed Eyüp Han ARU kurucu konsey üyeleri arasındadır.[85]
2010 yılında kurulan Burmese Rohingya Association of North America/BRANA (Kuzey Amerika Burma Rohingyaları Birliği) ABD Senatosu, ABD Temsilciler Meclisi ve ABD Dışişleri Bakanlığı ile dünya çapında Rohingya mültecilerinin, Myanmar’daki Rohingyaların ve Rohingyalardan Kanada dâhil Kuzey Amerika’da ikamet edenlerin kanuni ve diğer süreçleri ile ilgili kolaylaştırıcı yöntemler geliştirmek, siyasi haklarla ilgili mevzuat ve politikalar oluşturmak üzere kurulmuş bir yapıdır. Başkanlığını Pensilvanya Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Wakar Uddin yapmaktadır.[86]
Belli Başlı Rohingya Oluşumları
Arakan Rohingya National Organisation (ARNO) Arakan Rohingya Refugee Committee, Malaysia Arakan Rohingya Union (İİT tarafından kurdurulmuştur.) Arakan Rohingya Youth Association (ARYA) Bradford Rohingya Community in UK Burmese Rohingya Association of North America (BRANA) Burmese Rohingya Association in United Arab Emirates (BRA-UAE) Rohingya Human Rights Council, Norway Rohingya Müslümanları Dayanışma Derneği-Türkiye Rohingya Organisation Norway Rohingya Society Malaysia The European Rohingya Council (ERC)[88] The United Rohingya National League (U.R.N.L), Myitkyina Union of Rohingya Communities in Europe, Denmark-Norway Arakan Institute for Peace and Development (AIPAD) Rohingya Community in Netherlands Rohingya Community in Sweden Rohingya Community in Switzerland |
Burmese Rohingya Community in Australia (BRCA) British Rohingya Community in UK Burmese Rohingya Association in Japan (BRJA) Burmese Advocacy Network in Japan Burmese Rohingya Association in Queensland-Australia (BRAQA) Burmese Rohingya Association in Thailand (BRAT) Burmese Rohingya Association Japan Burmese Rohingya Community Australia Burmese Rohingya Community in Denmark Burmese Rohingya Organisation UK Burmese Rohingya Organisation UK (BROUK)[87] Canadian Burmese Rohingya Organisation Myanmar Ethnic Rohingya Human Rights Organisation in Malaysia (MERHROM) Rohingya American Society Rohingya Arakanese Refugee Committee Rohingya Community in Finland Rohingya Community in Germany Rohingya Community in Italy |
Ekim 2016 Saldırıları ve Hareke el-Yakin
Myanmar ve Bangladeş arasında sıkışan “devletsiz” Rohingyaların okyanusta, insan kaçakçıları ve organ tacirleri gibi şer odaklarının elinde kaybolan hayatları, onların uluslararası terör örgütlerinin eline düşme ihtimalleri oluşana kadar kimsenin dikkatini çekmemiştir.
Yaşadıkları her türlü zulüm ve haksızlık üzerine bazı Rohingyaların rotalarını Afganistan’a çevirdiği ve burada Afganistan Taliban’ına katıldıkları yönünde bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgilerin de 11 Eylül’de ABD’nin bölgeye girmesiyle ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Öte yandan Rohingyaların bu kadar mesafeyi kimliksiz aşabilmiş olmaları konusu, güzergâhtaki ülkelerle ilgili soru işaretlerine sebep olmaktadır. Rohingyaların bu mesafeyi ve aradaki ülkeleri nasıl aştıkları; Hindistan, Pakistan gibi ülkelerden nasıl geçebildikleri bilinmemektedir. Ayrıca Ortadoğu üzerinden bölgeye gelen küresel insan kaçakçıları ve onların buralarda sahip olduğu ağlara dair de pek çok soru işareti bulunmaktadır.[89] Bu “devletsizlik” durumunun bir sonucu olarak başta Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, Afganistan ve ABD olmak üzere çeşitli ülkelere dağılan Rohingyaların Taliban yahut farklı merkezlere ulaşmalarını kolaylaştıran iletişim ağını nasıl kurdukları da merak konusudur.
2012’de MAZLUMDER tarafından İstanbul’da gerçekleştirilen “Arafta Bir Toplum Arakan” adlı sempozyumda da Çin, Avrupa ülkeleri, Güney Kore ve başka diğer kaynaklardan silah edinen bu “devletsiz” Rohingyaların sadece ulusal boyutta değil küresel boyutta da bir karmaşa yaratmalarının mümkün olduğu uyarılarında bulunulmuştur. Aslında bu türden belirtiler çok önceden görülmesine ve birçok bölge uzmanının, akademisyenin uyarılarına rağmen bu konuda kayda değer bir adım atılmamış ve son olaylar bu öngörülerin bir tezahürü olarak patlak vermiştir.[90]
Son dönemde yaşanan olayların sebebi olan saldırılar 9 Ekim 2016’da gerçekleşmiştir. İddialara göre 9 Ekim günü, sabah saatlerinde birkaç yüz Rohingya, ellerinde bıçak, sapan ve 30 civarında tüfekle Maungdaw ve Rathedaung’taki üç sınır karakoluna saldırı düzenlemiştir. Myanmar yönetimi saldırıyı gerçekleştirenlerin kimliğine dair hiçbir bilgilendirmede bulunmamış, sadece saldırganların sayısını 400 olarak açıklamıştır. Saldırıda dokuz polis ölürken saldırıyı düzenledikleri iddia edilen gruptaki sekiz kişi öldürülmüş, iki kişi ise ellerindeki mühimmatla yakalanmıştır.[91] Saldırıları Rohingyaların düzenlendiğine dair iddia ise, bir grup Rohingya’nın sosyal medyada saldırı planları ve hedefleri ile ilgili açıklamalar yaptığı görüntülerin yayılmasıyla pekişmiştir. Bu görüntülerde “Dünya çapındaki bütün Rohingyaların cihat için hazırlık yapmaları ve kendilerine katılmaları” çağrısında bulunulmaktadır.[92] Nitekim bir süre sonra saldırıları, kendilerini Hareke el-Yakin, Aqa Mul Mujahedeen ya da İngilizce adıyla Freedom of Faith Movement olarak tanımlayan bir grup üstlenmiştir.
Kimi kaynakların verdiği bilgiye göre, 2012’deki şiddet olaylarının korkunç boyutlara ulaşması, Hareke el-Yakin grubunun kurulmasına sebep olmuştur. Bu gruba ve üyelerine nasıl ulaştıkları ayrı bir soru işareti olarak kalan bazı uluslararası yapıların, grup üyeleriyle yaptıkları röportajlarda, Pakistan ve Afganistan’da bulunmuş olan Rohingyaların, yaşanan şiddet olaylarından sonra Arakan’ın kuzeyindeki köylerde halka eğitim verdikleri ifade edilmektedir. Videolarda öne çıkan ve örgütün lideri olduğu belirtilen Ataullah isimli şahıs ise Pakistan Karaçi doğumlu, Suudi Arabistan’a göç etmiş bir Rohingya’dır. Ataullah’ın Arakan’da 2012’de patlak veren şiddet olaylarından sonra ikamet ettiği Suudi Arabistan’da ortadan kaybolduğu belirtilmektedir. Hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte, Ataullah’ın Pakistan’a gidip burada eğitim aldığı yönünde tahminler bulunmaktadır.[93]
Hareke el-Yakin grubunun silah kullanımından gerilla taktiklerine kadar çok geniş bir eylem kabiliyeti olduğu ve Suudi Arabistan’daki 20 Rohingya’nın bu grubun lider kadrosunda bulunduğu da iddialar arasındadır.
"Uzmanlar, yerinden etmelerin ve masum halka yönelik şiddet ve işkencelerin devam etmesi halinde, şimdiye kadar radikalize olmamış Rohingyalar arasından küresel şiddet örgütlerine katılımın artabileceği yahut kimi örgütlerin bu alanı kendi emelleri için kullanabileceği yönünde değerlendirmelerde bulunmaktadır."
Röportajlarda karargâhının Mekke’de olduğu ifade edilen Hareke el-Yakin’in, sivil Budist halka yönelik bir saldırıda bulunmadığı, amacının Myanmar’daki Rohingyaların maruz kaldığı zulme son vermek ve vatandaşlık haklarının verilmesini sağlamak olduğu dile getirilmektedir. Grup üyelerinin söz konusu röportajlarındaki ifadelerine göre, Hareke el-Yakin’in küresel terör örgütleriyle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Fakat uzmanlar, yerinden etmelerin ve masum halka yönelik şiddet ve işkencelerin devam etmesi halinde, şimdiye kadar radikalize olmamış Rohingyalar arasından küresel şiddet örgütlerine katılımın artabileceği yahut kimi örgütlerin bu alanı kendi emelleri için kullanabileceği yönünde değerlendirmelerde bulunmaktadır.[94]
Ataullah isimli şahıs, 17 Ekim 2016’da “Arakan vatandaşları, Myanmar vatandaşları ve dünya vatandaşları” diye başlayan açıklamasında, Rohingyaların dünyanın en çok zulme uğrayan halkı olarak son 60 yıldır soykırıma maruz kaldıklarını, dünyanın kendilerini yok saymayı seçtiğini ve Arakan toprağının çocukları olarak bundan böyle kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeyi tercih ettiklerini ifade etmektedir. Bu açıklamada kendilerini bütün terör unsurlarından bağımsız bir yapı olarak tanımlayan Ataullah, Rohingyalar ve askerî saldırıların kurbanları olan bütün masumlar için, tüm Arakan için, adalet ve yasal hakların verilmesinden başka bir isteklerinin olmadığını söylemektedir. Konuşmasının devamında; “İnsanlarımız baskıcıların zulmünden kaçarken Bengal Körfezi’nde, Tayland ormanlarında, insan kaçakçılarının elinde trajik şekilde ölmek yerine, artık özgürce yaşamayı tercih etti. Bizler annelerimizi, kız kardeşlerimizi, yaşlılarımızı, çocuklarımızı ve kendimizi bu zulümden kurtarmak için yemin ettik. Bu taleplerimiz, çağdaş dünyanın yardımıyla gerçekleşmedikçe durmayacağız.” demektedir.[95]
Hâlihazırda belli şüpheleri barındıran ve diğer Rohingya siyasi oluşumları veya geçmişteki direniş gruplarıyla herhangi bir irtibatı bulunmayan bu yapılanma, birkaç noktayı kendisi için odak haline getirmektedir. Örgüt, amacını çaresiz Rohingya halkının sesini duyurmak olarak açıklamakla birlikte, son dönemde başvurduğu yöntem, yaklaşık 70.000 insanın yerinden olmasına, tespit edilebildiği kadarıyla da en az 1.000 kişinin ölümüne ve daha birçok tarifi mümkün olmayan acıya sebep olmuştur. Zira, Myanmar ordusunun böyle bir eyleme en şiddetli şekilde karşılık vereceği herkes tarafından kesinlikle biliniyorken, birdenbire ortaya çıkan bu grubun asıl amacı ciddi bir soru işareti olarak zihinleri meşgul etmektedir.
Ayrıca örgütün kurucu üyesinin Pakistan’la kurulan irtibatı da başta Hindistan olmak üzere bölgede Pakistan’la anlaşmazlığı bulunan diğer ülkeler tarafından da merkezileştirilmekte ve hedef haline getirilmektedir. Örgütün ilkeleri, beslendiği kaynaklar ve oluşum sürecine dair hiçbir somut veri bulunmazken, belli odaklara birden fazla hedefi bir taşla vurma kullanışlılığı sağlaması ise dikkate alınması gereken bir durumdur.
Olayların patlak verdiği dönemde -eş zamanlı olarak Türkiye’de de- bölgede “cihat” edildiğine ve “Rohingya kardeşlerimiz”in desteklenmesi gerektiğine dair özellikle sosyal medyada olayın boyutları resmedilmeden bir furya başlatılmıştır. Kısa sürede ortadan kaybolan bu söylem ve haberlerle bir kamuoyu yaratılmaya çalışılmış fakat devamı gelmeyen bu hareketlenmenin Arakan tarafında yansıması binlerce insanın ölümü ve yerinden edilmesi şeklinde olmuştur.
İnsani Durum ve Rohingya Mültecilerine Genel Bakış
2016 yılı Ekim ayında meydana gelen olaylardan bu yana 69.000 Rohingya’nın Bangladeş’e kaçtığı belirtilmektedir. Bu saldırılar, önceki olaylarda yerinden edilmiş Rohingyaların sığındığı bölge ve kampların insani yardım girişine kapanmasına, bu kamplarda sayıları 80.000’e ulaşan mağdur halka yapılan gıda yardımlarının durdurulmasına ve bölgeyle temasın tamamen kopmasına sebep olmuştur.[96]
Yaklaşık dört ay süren operasyonlar sonucunda en az 1.000 civarında Rohingya’nın öldürüldüğü tahmin edilmektedir. Bangladeş tarafına kaçan mülteci sayısının çok kısa zamanda 69.000’e ulaşması ise Bangladeş’i farklı stratejiler belirlemeye yöneltmiş, meselenin boyutları Rohingya mültecilerini yerleşimin olmadığı Thengar Char Adası’na transfer etme planına kadar ilerlemiştir. Bu ada, Muson yağmurlarının oldukça yoğun olduğu ve yılın belli aylarında sürekli sellerin yaşandığı bir yerdir. Şimdilik Rohingyaların bu adaya gönderilmesi ile ilgili karar askıya alınmış durumdadır. Myanmar ordusu ise, Ekim 2016’dan itibaren sürdürdüğü “temizlik” operasyonunu 16 Şubat 2017’de sonlandırdığını açıklamıştır. Bununla birlikte Myanmar ordusu Genelkurmay Başkanı 27 Mart tarihinde Myanmar Silahlı Kuvvetler gününde yaptığı konuşmada Rohingyaların “vatandaş” olma durumunun kabul edilemeyeceğini ve tüm dünyaya onların Myanmar’a ait olmadıklarını çoktan ilan ettiklerini ifade etmiştir. Bu açıklamaya neden olan gelişme ise, 24 Mart tarihinde BM İnsan Hakları Komisyonu’nun Myanmar güvenlik güçlerinin Rohingyalara yönelik ihlallerini araştırmak üzere bir bilirkişi heyetini bölgeye gönderme kararı almış olmasıdır.
İngiliz sömürge dönemindeki göçlerle bölgeye gelen bir topluluk oldukları iddia edildiğinden vatandaşlığa kabul edilmeyen binlerce Rohingya, aslında tam tersine bir hareketle 18. yüzyıldan itibaren dört ana süreçte Bangladeş’e göç ettirilerek burada yerleşmek durumunda kalmıştır. Burma yönetimi altında dört büyük göç yaşayan Rohingyalar, 1800’lü yıllarda, 1940’lı yıllarda, 1978’de ve 1991-1992 yıllarında kargaşa ve baskılardan dolayı yer değiştirmek zorunda kalmıştır.[97]
1977’de RPF üyelerini yakalamak amaçlı başlatıldığı açıklanan King Dragon operasyonun aslında Burma göç idaresi ve askerî otoritelerince nüfus sayımı öncesinde vatandaşlık kayıtlarını düzenleme ve yabancı unsurları temizleme hedefiyle yapıldığı iddia edilmektedir. Bu iddia, operasyon sürecince Arakan’ın kuzey bölgelerinden 200.000- 250.000 arasında Rohingya’nın Bangladeş’e sığınmış olmasıyla güçlenmektedir. Bu büyük göç akını üzerine Bangladeş uluslararası camiaya yardım çağrısında bulunmuştur. Sınır bölgesinde BM yardımlarıyla 13 kamp kurulmuş fakat durumun kronikleşmesi üzerine BM ve Bangladeş hükümetinin çağrıları ile Myanmar, mültecilerin geri dönüşüne izin vermek durumunda kalmıştır. Ancak operasyonların yol açtığı ağır travma yüzünden ilk anda çok az sayıda Rohingya geri dönmüştür. Bunun üzerine Bangladeş’in geri dönüşleri hızlandırmak için kamplara yardım girişini kısıtlamasıyla bu sayı artmıştır.
Öte yandan bu süreçten önce, 1970’lerde, Bangladeş hükümeti o güne kadar kendi sınırlarını geçen mültecileri bir an önce geri göndermek için Rangoon’daki State Law and Order Restoration Council/SLORC (Kanun ve Düzenin Yeniden Tesisi Devlet Komisyonu) ile uzlaşma yolları arayışı içerisinde olmuştur.[98]
Yine 1991 ve 1992’de Myanmar ordusunun bölgeye yönelik ağır baskı ve operasyonları sonucu 250.000 Rohingya Bangladeş’e kaçmıştır. Bu göçlerden sonra Rohingyalar Bangladeş’te 19 kampa yerleştirilmiştir. Bir yandan Rohingyaların bölgeye göçü devam ederken bir yandan da Bangladeş geri gönderme konusundaki ısrarını sürdürmüş ve Eylül 1992’de başlayan “geri gönderme” süreci uluslararası gözlemcilerin katılımıyla yürütülmeye çalışılmış, ancak zorla göndermelere olan tepkiler sebebiyle süreç çıkmaza girmiştir. BMMYK da zorla gönderme sırasında yaşanan hukuksuzluklar sebebiyle süreçten çekildiğini açıklamıştır. Bangladeş hükümeti ile anlaşarak resmî bir mutabakat imzalayan BMMYK, Mayıs 1993’te mültecilerle geri dönmek isteyip istemediklerine dair görüşmelere başlamıştır. Rohingyaların sadece %30 kadarı geri dönmek istediğini belirtirken Bangladeş bütün Rohingyaların 1994 sonuna kadar dönmesi gerektiği konusunda ısrar etmiş, BMMYK ile imzaladığı mutabakat anlaşmasının Temmuz 1994’te sonlandırılması yönünde bir karar almıştır. Aynı yıl BMMYK Buthidaung, Rathedaung, Maungdaw’daki geri dönüş mevkilerine dönüşlerin güvenliğini sağlamak için Myanmar’dan giriş izni almıştır. BMMYK bundan sonra Rohingyaların kitleler halinde haftalık olarak Myanmar’a dönüşleri ile ilgili programın onaylanması dolayısıyla bireysel görüşme sistemini bırakmıştır. Ancak ne var ki BMMYK üyelerinin mültecilerle birlikte seyahatine izin verilmemiş ve Rohingyalara vatandaşlık verileceği sözü de tutulmamıştır. Fakat buna rağmen 230.000 civarında mülteci Arakan’a geri dönmüştür.[99] Zira 1991 ve 1994 yılları arasında 2.000’den fazla Rohingya, Bangladeş’teki kampların sağlıksız koşulları ve gıda yetersizliği sebebiyle hayatını kaybetmiştir.[100]
28 Mayıs 2012’de Budist Rakhine bir kadının üç Rohingya tarafından tecavüze uğradığı haberinin yayılması ile adli bir vaka olan olay, Rohingya karşıtı gösterilere dönüşmüştür. Bu süreçte meydana gelen saldırılardan Arakan’da Rohingya dışındaki Müslümanlar olan Kameinler de etkilenmiş, bu olaylar sonucu Müslümanlar ve Budist Rakhineler olmak üzere toplam 140.000 kişi yerinden olmuştur.
2013 yılında ise Rohingyaları hedef alan “dini ve ırkı koruma” paketi ile ilgili geniş çaplı lobi faaliyetleri düzenlenmiş,[101] bu çerçevede yürütülen kampanyalar sonucunda Rohingyalarla ilgili çok sayıda olumsuz uygulama yürürlüğe konmuştur. Kötü çalışma koşulları, köyler ya da ilçeler arası yolculuk etme imkânlarının sınırlanması, devlet hizmetlerinden faydalanamama ve sınırlı çalışma olanakları gibi uygulamaların yanı sıra yerel otoritelerin izni olmaksızın evlenmeleri dahi mümkün olmayan Rohingyalar, bu ağır ve gayriinsani koşullarda hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Myanmar hükümeti 30 Mart 2014’teki nüfus sayımından bir gün önce, “Rohingya” kullanımını yasaklamış ve nüfus sayımında Rohingyaları ülkede yasa dışı ikamet eden Bengaliler olarak tanımlamıştır. Ayrıca milliyetçi Budistler de Rohingyaların Bengali olduklarını, onların Myanmar’a değil Bangladeş’e ait olduklarını söyleyerek kamuoyunu yönlendirmektedir. Aung San Suu Kyi de Rohingyaları “Rakhine eyaletindeki Müslüman topluluk” olarak tanımlamaktadır. Myanmar hükümeti Avrupa Birliği, BM ve ABD’den de aynı ifadenin kullanılmasını istemiştir.
Bununla birlikte 2015 seçimleri yaklaşırken Rakhine’deki Kamein/Kaman dışındaki Müslüman topluluğun kimlik kartı alması engellenmiş, böylece bütün hakları ellerinden alınan Rohingyaların siyaset ve toplumsal hayata katılıma dair bütün ümitleri bitirilmiştir. Oysaki Rohingyalar bir önceki seçimde kimlikleri olmasa dahi seçimlerde oy kullanabilmiştir. Öte yandan getirilen yasaklamalardan sonra Uluslararası Kriz Grubu yaptığı açıklamada gidişatın ülkede organize bir şiddet ortamı doğurabileceği uyarısında bulunmuştur.[102]
Mayıs 2015’te Tayland Sahil Güvenlik birimlerinin Andaman Denizi açıklarında mahsur kalan mültecileri bulmasıyla Rohingya krizi bir anda dünya gündemine oturmuştur. İnsan kaçakçıları tarafından deniz ortasında bırakılan çoğunluğu Rohingya olan mültecilerin hali, meselenin insani boyutlarını gözler önüne sermiştir. Fakat deniz ortasındaki bu gayriinsani bekleyiş, çevre ülkelerin bu insanları mülteci olarak kabul etmemelerinden dolayı uzun süre devam etmiştir. Öte yandan kaçakçıların güzergâhını ortaya çıkaran bu olay sonrasında özellikle Malezya’ya doğru uzanan kaçakçılık rotaları kapatılmış, böylece bilhassa genç erkek Rohingyaların daha iyi bir gelecek için Arakan’dan Muson yağmurları öncesi kaçışları da engellenmiştir.[103]
Aslında 2015’teki bot hadisesi ilk değildir; 2008 Aralık ayı, 2009 ve 2012’nin Şubat aylarında da okyanusa açılan ve Endonezya Açe’ye sığınan Rohingyalar olduğu bilinmektedir. Ancak bunların 2015’teki kadar ses getirmemesi, Rohingya mevzusuna manipulatif yaklaşıldığı iddialarını da ayrıca sorgulatmaktadır.[104]
Rohingya mültecilerinin en yoğun yaşadığı ülke olması açısından sadece Bangladeş’teki koşullar özetlendiğinde bile, birçoğunun mültecilik kaydının dahi olmadığı bu insanların hikâyeleri ve akıbetlerinin hiçbir mekanizma tarafından tam olarak bilinmediği görülmektedir. Bangladeş’teki net sayıları bilinmeyen Rohingya mültecilerinden sadece 32.894’ü kayıt altındadır. Ülkede Nayapara, Jaliapara, Nationgpara, Kutaplaong, Mitha Panir Chora gibi BM kamplarındaki yaşam koşulları ise son derece kötüdür. Sivil toplum kurumlarının kamplara yardımı Bangladeş’in geri gönderme politikaları çerçevesinde zaman zaman engellenmekte, can güvenliği sebebiyle sınırlara dayanan mülteciler acımasızca geri gönderilmektedir. Ayrıca bazı çıkar odaklarının bu kamplar üzerinden kendilerine fayda sağladıkları da maalesef herkesin malumu olan ancak göz yumulan acı bir gerçektir.
İç Dinamikler ve Uluslararası Aktörler
Myanmar, siyasi yapısı ve oldukça girift dengeleri ve hiyerarşisi ile hem azınlıkların hem de çoğunluk Burmaların oldukça sıkıntılı süreçler yaşadığı 68 yıl boyunca birçok krize sahne olmuştur. Bu kompleks siyasi yapıya hâkim ve en önemli unsur ise Myanmar ordusu Tatmadaw’dır. Ülke siyasetini neredeyse tamamen elinde tutan Tatmadaw dışında, parlamento ve ondan ayrı olarak yönetimdeki parti de Myanmar’daki diğer iki önemli unsurdur.[105]
Aslında Myanmar ve bu ülkenin sınırları içerisinde yaşayan Rohingyaların bölgeyle olan tarihî bağları yanında, Myanmar’ın bağımsızlığından itibaren edinmiş oldukları hukuki hakların özellikle 1980’ler sonrasında böyle bir halk olmadığına kadar giden söylemlerle keyfî olarak ihlal edilmesi, çözüm arama niyetinden uzak pek çok tartışmanın gölgesinde kalmakta ve tartışma konusu bile olamamaktadır. Rohingyalara yönelik dışlama, somut bir gerçek olarak dururken, burada yapılan en büyük hatalardan biri, süreçten bütün Myanmar’ı ve tarihini sorumlu tutmaktır. Bu durum hem halk nezdinde hem de Myanmar yönetiminde bir refleks olarak savunma pozisyonu alınmasına ve Rohingyalara olan düşmanlığın artmasına sebep olmaktadır.
Bu topraklarla ilgili, henüz ne Burma Krallığı ne de İngiliz sömürgesi altına girmeden önce, buradaki halkların bir arada yaşadıklarına ve birbirleriyle oldukça üst düzey bir etkileşimde bulunduklarına dair tarihî kayıtlar mevcuttur. 1430-1645 arası Arakanlı Budist kralların Müslüman unvanlarla anılması, dönemin paralarında İslam dinine ait lafızların kullanılması bir yana, bazı dönemlerde krallığın Müslüman yöneticilerce idare edildiğine dair tarihî kanıtlar da bulunmaktadır. 1942 yılında İngiliz sömürge yönetiminin bu bölgeyi “Ulusal Müslüman Bölgesi” olarak ilan etmesi, 1946 yılında General Aung San’ın Rohingyalara haklarını vermeyi taahhüt etmesi ve Myanmar’ın bağımsızlığı için buradan destek istemesi, 27 Ocak 1947 tarihli Aung San-Attlee ve 17 Ekim 1947 tarihli U Nu-Attlee anlaşmaları çerçevesinde Rohingyaların Myanmar Birliği’nin vatandaşları olduklarının kabul edilmesi, yine 1947 Anayasası’nın 11. bölümündeki II ve III. maddelerde bu halkın ülkedeki yerli ırklardan biri olduğunun kabul edilmesi, meseleyi gündeme getirirken göz ardı edilen önemli tarihî gerçeklerdir. Yine aynı şekilde 1954 yılında devlet başkanı U Nu döneminde Myanmar parlamentosu “Rohingya”yı etnik unsurlardan biri olarak tanırken, U Nu 25 Eylül 1954’te devlet radyosunda “Maungdaw ve Buthidaung bölgelerinde yaşayanlar bizim millî kardeşlerimizdir. Onlara Rohingya denir. Kachin, Kayah, Karen, Mon, Rakin ve Shan kadar ulus hüviyetine sahiptirler. Myanmar’daki etnik ırklardan biridirler.” şeklinde bir konuşma yapmıştır. Myanmar’ın ilk devlet başkanlarından Sao Shwe Thaik de, “Arakan Müslümanları elbette ki Myanmar’ın yerli halklarındandır. Eğer onlar yerli bir ırk değilse bize de yerli bir ırk denilemez” şeklinde ifadelerde bulunmuştur. Bu süreçte Rohingyalar seçme ve seçilme haklarını da kullanabilmiş, bu çerçevede 1946’dan 2008 referandumuna, 2012 seçimlerine kadar parlamento seçimleri ve farklı seviyelerdeki idari birimler için oy verebilmişlerdir.[106]
Bu tür birbirinin tam zıddı uygulamaların nasıl bir arada vuku bulduğu ve tarihî süreç içerisindeki keyfî yaklaşımların dayandırıldığı temellerin ciddi bir şekilde araştırılması gerekmektedir. Uluslararası kurumlar belli periyotlarla tekrarlanan insani krizlere dikkatleri çekerek -ya da içerideki birtakım yapılanmalar bu ciddi krizleri kullanıp dikkatleri dağıtarak- Myanmar’a uyarılarda bulunmanın ötesine gidememektedir. Bu uyarılar da Myanmar tarafından bir müdahale aracı olarak algılanmakta ve halka da bu algı aktarılmaktadır.
Myanmar’daki soruna tarihî arka plan göz ardı edilerek hatta görmezden gelinerek yaklaşılması sonucu, bölgede uluslararası gruplar, kampanyalar ve medya söylemlerinin sebep olduğu yeni bir karmaşa yaşanmaktadır. Sorunun yerel ve uluslararası aktörleri arasındaki ittifakların hızlı değişimi, yeni kronik problemler ortaya çıkarmaktadır. Myanmar’da 2012’de Aung San Suu Kyi’nin siyasi tutukluluğunun sona ermesi ve meclisin seçilmiş bir üyesi haline gelmesi akabinde, Arakan’ın kuzeyinde patlak veren olaylar bütün dikkati buraya yöneltmiştir. Bölgedeki şiddet olaylarının Myanmar’ın diğer yerlerine yayılmasıyla da sorun Myanmar genelinde Müslüman karşıtı bir ortam oluşmasına yol açmıştır.
Bu ortamda, Nobel Barış Ödülü sahibi Aung San Suu Kyi’nin insan hakları ve demokratik taleplere dair öncesindeki duruşuyla partisinin görevde olduğu süreçte bütün dünyanın tepkisini üzerine toplayan uygulamalara karşı herhangi bir yorumda bulunmayışı ve Rohingya karşıtlığı üzerinden ordu ve kamuoyu desteği kazanma konusundaki pragmatik tavırları dikkat çekmektedir. Fanatik milliyetçilik ve İslamofobinin yükselişte olduğu son yıllarda benzer fobik söylemlere konuşmalarında yer vermesi ise, kimilerince bu konjonktürün bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Myanmar’ın “küresel Müslüman gücü” ile tehdit altında olduğuna dair söylemleri, ülkede azınlık olan bütün Müslümanları ve daha varlıkları bile kabul edilmeyen Rohingyaları tehlikeye atmaktadır. Uluslararası camianın çözüm bulamadığı sorunla ilgili Aung San Suu Kyi’nin bu yaklaşımı ciddi bir hayal kırıklığı yaratmış, kendisi Rohingyaların yaşadıkları bölgelere dair ne bir iyileştirme ne de bir ziyaret programı gerçekleştirmiştir. Ortaya koyduğu tavır ve söylemlerden en çok etkilenenler ise nefret içerikli eylemleri olan diğer etnik ve dinî gruplardır.[107]
Bütün bu olumsuzluklara karşın olumlu sayılabilecek bazı küçük adımlar da atılmaktadır. Son olarak 10 Mart 2017’de Sangha Maha Nayaka Devlet Komitesi[108] tarafından özellikle Müslüman karşıtı söylemleri ve vaazlarıyla meşhur Wirathu’nun bir yıl boyunca ülke çapında herhangi bir yerde vaaz vermesi yasaklanmıştır. Wirathu ve ona tabi olan Budist rahiplerin konuşmalarının ve nefret içerikli söylemlerinin ülkede sağlanmaya çalışılan düzeni sarstığı, bu durumun da toplumsal bir çatışma ortamı oluşturmasından endişe edildiği gerekçesiyle bu kararın alındığı belirtilmiştir.[109] Yine Myanmar Now isimli gazetenin yazarlarından Ko Swe Win, Wirathu’nun Budizm’in lekelenmesine sebep olan kanunsuz eylemlerinin durdurulması için Myanmar yönetiminin bir an önce çözüm üretmesi çağrısında bulunmuştur. Sangha Maha Nayaka Devlet Komitesi, Myanmar Ulusal İnsan Hakları Komisyonu ve Myanmar Din İşleri Bakanlığı’na dilekçeler göndererek 2008 Anayasası’nın dinî ve etnik nefreti uyandıracak eylemleri engelleyen 364. Maddesi’nin ve yine benzer içerikli 29. Madde’nin ihlal edildiğini belirtmiştir.[110]
Arakan’da meydana gelen şiddet olaylarında Rohingyaların Müslüman oluşu önemli bir faktörken bazı değerlendirmelerde Rohingya karşıtı şiddetin sadece etnik ve dinî bir ırkçılık olmadığına da dikkat çekilmektedir. Burada en önemli etkenin Arakan’ın çoğunluk etnisitesi olan Budist Rakhinelerin diğer azınlık grupları gibi, çoğunluktaki Burmalar tarafından ayrımcılığa maruz bırakılmaları olduğu savunulmaktadır. Burmaların Rakhinelere olumsuz yaklaşımının yarattığı güvensiz ortam, Rakhine-Rohingya şiddetini de beslemektedir.
Problemin özellikle İslam ülkelerinde daha çok din karşıtlığı üzerinden yansıyan görüntüsüne karşın, Arakan’daki Rakhinelerin “Müslüman” isminden ziyade “Rohingya” isminin kullanımına, ileride meydana gelmesi muhtemel bir özerkliğe kapı açma ihtimali dolayısıyla karşı oldukları belirtilmektedir.[111] Son olarak şubat ayında Rakhine’de 53 Rohingya’ya resmî kimlik kartı verilmesi, Sittwe ve Maungdaw’da protesto edilmiştir.[112]
Myanmar, Rakhine, Rohingya arasındaki bu bölünme ve düşmanlık, etnik gruplar arasındaki ayrımcılıktan beslenirken uluslararası kamuoyunun meseleye bakışı ve olayları yansıtma şekli de dış bir tehdit olarak algılanıp sorunu sosyal boyutta daha da kızıştırmaktadır.
"Uluslararası gruplar veya kurumların, bu etnik grupların ve Myanmar’ın genelinin problemlerine odaklanmak yerine kendi öncelik verdikleri konulara yönelmeleri, buradaki sorunu daha da çıkmaza sokmaktadır."
Uluslararası gruplar veya kurumların, bu etnik grupların ve Myanmar’ın genelinin problemlerine odaklanmak yerine kendi öncelik verdikleri konulara yönelmeleri, buradaki sorunu daha da çıkmaza sokmaktadır. Bu durumun getirdiği kutuplaşma sebebiyle normalde adli bir vaka olan Budist bir kadının bir Rohingya tarafından tecavüz ve katli ile başlayan olaylar, bütün Arakan’ı kasıp kavurmuştur. 2013’le birlikte Myanmar’ın belli bölgelerinde Müslüman karşıtı olaylar meydana gelmiş, 969 Hareketi[113] ile Burma Budist Sangha (Burma Budist Din Adamları Komitesi) içerisindeki kişiler ve önde gelen bazı Budist rahipler, olayları alevlendiren eylemler içerisinde yer almıştır. Yine bu istikrarsızlıktan birtakım çıkarları olan siyasiler de bu dönemde gerilimi tırmandırmaktan kaçınmamıştır. Hatta bu süreçte öne çıkarılan ve sadece Budist rahiplerin kışkırtması gibi görünen durum, güçlü siyasi aktörler tarafından manipüle edilmiş ve olaylardaki rolleri gölgelenmiştir.[114]
2015 seçimlerinden önce meydana gelen olaylar ve Müslüman karşıtı şiddet, aslında Myanmar açısından hayati olan anayasal reform sürecine olan ilgiyi de dağıtmıştır. Bu anayasal reform sürecinin önemli maddeleri arasında yer alan nefret konuşmalarının yasalarla engellenmesi, azınlık haklarının korunması ve vatandaşlık haklarının revizyonu konuları, ülkede, mevcut topluluklar arası şiddeti azaltabilecek bir dönemi başlatabilecekken, bu reformlarla yetkileri yahut müdahale alanları zayıflayacak olan odaklar, çatışma ve gerginliğin tırmanmasına bir şekilde destek olmuştur.
Bütün bunların yanında, Budist rahiplerin Rohingyaların Batılı ülkeler ve diğer Müslümanlarla bağlantılı oldukları yönündeki söylemleri pompalaması ve siyasilerin de buna destek olmasıyla dış güçlerin maşası olarak algılanan Rohingyalara karşı oluşan güvensizlik iyice artmış ve bu durum sıkı güvenlik tedbirleri uygulanmasına yol açmıştır. İşte bu sebeplerden ötürü, çözüm bulma amacıyla Myanmar’daki soruna müdahil olanların ülkede Rohingya karşıtlığı ile Müslüman karşıtlığının farklı kökenleri olduğunu bilmesi gerekmektedir; çünkü bu iki problemin çözümü için farklı stratejilere ihtiyaç vardır. Bunun yanında, siyasi hesaplarla tırmandırılan iç çatışmaların ülke için sonunda üstesinden gelinemeyecek boyutlara ulaşma ihtimali de ne yazık ki göz ardı edilmektedir. Elbette Myanmar’da meydana gelen bu acı olaylara yönelik tepkiler hiç de haksız değildir; ancak sorunun çözümü için hem Arakan eyaletinde son yıllarda vuku bulan olaylara odaklanmak hem de tarihî bir geçmişi olan gerilim konularının sömürge döneminden kalma köklerini incelemek gerekmektedir.[115] Zira İngiliz sömürgesinden bağımsızlığın kazanılması sürecinde, bu geniş ve büyük çeşitliliği barındıran toprakları kontrol altında tutabilmek için gücü merkezileştirmeye çalışan Burma kralları, azınlıkları marjinalleştirmiştir. Bu ise etnik azınlıkların merkezî Burma otoritesine karşı İngilizler tarafından baskılama aracı olarak kullanılmasını kolaylaştırmıştır. Myanmar’ın azınlıklara ve dış aktörlere karşı olumsuz bakışı, orduya büyük önem ve ayrıcalıklar yüklenmesine sebep olmuştur. Ülkedeki askerî darbeleri gerekçelendirip besleyen bu süreç dikkate alınmaksızın Myanmar’a yönelik yapılan çağrılar, içerideki halkı birbirine karşı daha da kışkırtmıştır.
Uluslararası güç dengelerinin değişimi, uzun yıllar kendini dışarıya kapatmış olan ancak 2012’den sonra kısmi bir açılım yaşayan Myanmar’ı ve iç dengelerini büyük ölçüde etkilemektedir. Son dönemlerde yaşanan bu açılımın sebebini ise, dış güçlerin ülkeye yönelik ekonomik planlarının uygulamaya geçirilmesi şeklinde yorumlayan görüşler de mevcuttur. Özellikle Çin ve ABD arasındaki rekabetin yansımaları yanı sıra bölgedeki diğer uluslararası aktörelerin de ülke siyasetine ve gündemine önemli etkileri olmaktadır.
Çin sınırında yer alan etnik gruplar ve bunların silahlı oluşumlarından dolayı Çin ve Myanmar genellikle yakın ilişki içerisinde olmak zorunda kalmıştır. Son yıllarda ekonomik yatırımların artmasıyla bu ilişki daha da gelişmiştir. Çin ile Myanmar arasında hidroelektrik barajlar ve altyapı projeleri, doğalgaz boru hatları, madenlerin işletilmesi gibi önemli iş birlikleri söz konusudur. Fakat sınır boyunca meydana gelen çatışmalar Çin’i de etkilediğinden bazı projeler durma noktasına gelmiştir. Ancak bütün sorunlara rağmen Myanmar Çin’i halen stratejik partner olarak görmekte ve ABD ile gelişmekte olan ilişkileri dengelemede Çin’e dayanabilmektedir. Myanmar’ın Çin ile inişli çıkışlı bir seyir izleyen ilişkileri, ABD-Myanmar yakınlaşmasına da zemin sağlamaktadır.
Bölge uzmanları Çin’in Myanmar’daki iç çatışmaları ödül ve ceza prensibiyle kullanabilen tek yabancı güç olduğunu ve 2011’den bu yana ülkeye akın eden Batılı barış aktivistlerini de saf dışı bırakabildiğini belirtmektedir.[116] Diğer azınlıklarla son barış sürecinin gündem olduğu bu dönemde Çin, yine aracı olarak sürece müdahil olmuştur. Bu müdahalenin amacı ise, bölgeyle olan ticaretini ve enerji yolları ile ilgili projelerini koruma isteğidir. Zira bu projelerin önemli güzergâhlarından biri Arakan eyaletidir. Burayla ilgili petrol tankerlerinin yanaşabileceği derin su limanı kurulması, böylece petrolün çok daha kestirme bir güzergâh üzerinden Çin’e ulaştırılması gibi projeleri bulunmaktadır.
Myanmar’ın siyasi tarihinde etkisi olan ülkelerin başında gelen Çin ile paylaşılan uzun sınır, Myanmar içerisinde etnik Çin nüfusun bulunması, ülkede yaşanan sivil ve siyasi çatışmalar, Çin ile ikili ilişkilerde temel gündem maddelerinin konusunu oluşturmaktadır. Fakat Çin’in ülkeye olan ödül ve ceza eksenindeki müdahaleleri bazı analizciler tarafından “zücaciye dükkânındaki fil” örneğiyle tasvir edilmektedir.
ABD ile ise özellikle Obama döneminde Ortadoğu ve Avrupa’dan Doğu ve Güney Asya’ya doğru olan eksen kayması çerçevesinde gelişen ilişkiler, daha çok Çin’in ekonomik büyümesini dengeleme üzerine şekillenmiştir. Obama’nın 2012’de ikinci kez başkanlığa seçilmesinin hemen ardından ilk ziyaretlerini yaptığı Asya ülkeleri arasında Myanmar da bulunmaktadır. Bu ziyaretten sonra ülkeye yeni bir elçi atanması, diplomatik ilişkilerin yeniden yapılandırılması, bölgeye yönelik insani yardımın arttırılması, etnik silahlı gruplar ve Myanmar hükümeti arasındaki barış görüşmelerine müdahil olunması gibi süreçler gerçekleşmiştir. Hâlihazırda bölgede artan ABD-Çin rekabetinin gerilimiyle karşı karşıya olan Myanmar’daki güç merkezleri, bu rekabeti kendi çıkarları doğrultusunda kullanırken, ülkedeki etnik silahlı gruplar da Myanmar yönetimine karşı aynı yola başvurabilmektedir.[117]
Çin’in ödül ve ceza eksenli yaklaşımına benzer bir siyasetle anılan ve aşırı sağcı bir Hindu milliyetçiliğinin yükselişte olduğu Hindistan da Myanmar açısından bölgedeki bir diğer önemli aktördür. Hindistan’da özellikle Müslüman kesime yönelik son dönemlerde artan dışlayıcı söylemler, endişe verici birtakım İslamofobik gelişmeler ve Keşmir’de oldukça ciddi boyutlara ulaşan gerginlik, Myanmar’ın Rohingyalara yönelik politikalarında daha cesur davranmasına sebep olmaktadır. Ayrıca geçmişte Myanmar’ın askerî cunta yönetimine eleştirilerde bulunan Hindistan, bugün konuya pragmatik bir şekilde yaklaşarak Myanmar’a silah satan ülkelerin başında gelmektedir. Hindistan, ilgisini bir yandan Myanmar’ın petrol ve doğal gaz rezervlerine yoğunlaştırırken bir yandan da ülkedeki ticari varlığını arttırmaktadır. Ayrıca Çin’in bölgede artan nüfusunun tedirginliğiyle Myanmar’da yaşananlara dair herhangi bir çıkışta da bulunmamaktadır. Hindistan şimdilik konunun Myanmar’ın iç işleri olduğu kabulüyle hareket etmektedir. Bu tutumun altındaki en önemli sebeplerden biri de Keşmir’e yönelik benzer uygulamalarına ses çıkarılmasına kapı aralamak istemeyişidir. Bununla birlikte Rohingyaların İngiliz sömürge döneminden kalan bir hafızayla Hintli nesiller olarak dışlanması karşısında sessiz kalması ise ülkedeki bazı muhalifler tarafından eleştirilmektedir. Pakistan yahut Bangladeş’teki Müslüman olmayan Hint azınlıklarla ilgili problemlerde sesini yükselten Hindistan’ın kendisiyle kan bağı kurularak dışlanan bu insanları din farklılığından dolayı görmezden gelmesi, çoğulcu ve demokratik söylemlerinin samimiyetini sorgulatmaktadır.[118]
Pakistan da bu meselenin tarihî sürecinde önemli bir aktör olarak yer alırken pratikte buradaki Rohingyaların durumuyla ilgili siyasi boyutta en sessiz ülkelerden biridir. Rohingyaları bu aşamaya getiren süreçte, kendilerini güvenceye almak için başvurdukları ilk merci olan ve Hint alt kıtasının Müslümanlarını bir araya toplamaya yönelik bir düşüncenin ürünü olarak Pakistan’la kurdukları bağ, bugün Pakistan tarafından unutulmuştur. Ne yazık ki Güney Asya’nın bu en kalabalık Müslüman ülkesi, Keşmir’e gösterdiği ilgiyi Rohingya konusuna göstermemektedir. Bangladeş Bağımsızlık Savaşı’nda Pakistan’ı destekleyen Chittagong halkı ise, o dönem verdiği bu desteğinin bedelini Bangladeş tarafından dışlanmakla ödemiştir.[119]
Myanmar’ın dışa açılmasıyla birlikte ülkede uluslararası sivil toplum kuruluşları üzerinden birçok ülkenin de varlığı hızlı bir şekilde artmıştır. Avustralya, Finlandiya, Japonya, Norveç, İsviçre ve İngiltere özellikle Myanmar’ın belli başlı etnik gruplarla devam ettirdiği barış sürecine odaklanırken bu ülkelerden Japonya, Norveç, İsviçre ve Avustralya bu sürece ayrıca büyük oranda mali destek sağlamaktadır. Bununla birlikte sürece yönelik bağış akını, içeride bu bağışların nerelerde harcanacağına ya da nerelere aktarılacağına dair sorunlara da sebep olmaktadır. Bağışçı ülkelerin, geniş bir çerçevesi olan reformlarla ilgili oluşturduğu baskı ise, herhangi belli bir konuya odaklanmayı engellemektedir.
"Bugün Myanmar’ın yer altı kaynaklarının keşfi ve işletilmesiyle ilgili ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin gibi birçok dış aktör bölgede pay kapmak istemektedir."
Ortadoğu petrollerinin ülkeye ulaşmasıyla birçok iş imkânının oluşacağı Myanmar’da ayrıca karada ve denizde petrol arama çalışmaları da gündemdedir. Hasılı bugün Myanmar’ın yer altı kaynaklarının keşfi ve işletilmesiyle ilgili ABD, Avrupa ülkeleri ve Çin gibi birçok dış aktör bölgede pay kapmak istemektedir. Sayılan bu sebeplerden ötürü de buradaki olayların ne topluluklar ne de dinler arası bir çatışmadan kaynaklandığı, aslında her zamanki gibi esasen devletler arası çıkar kaynaklı çatışmalar olduğu belirtilmektedir.[120]
Myanmar yönetimi ve toplumunun Batı kökenli kurumları tehdit olarak algıladığı bu süreçte, bölgesel bir örgüt olan Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) devreye girmesi ise -henüz sahaya yansıyan olumlu sonuçları olmamakla birlikte- önceki girişimlere nazaran önemli bir gelişmedir. Dönem başkanlığını Malezya’nın yaptığı ASEAN’da 2015 yılında “insan odaklı ASEAN” ilkesi benimsenmiş, ancak bu karara rağmen hâlihazırda ASEAN içerisinde mülteci krizlerine yönelik bir strateji geliştirilmemiştir.[121] ASEAN ülkelerinin önemli çoğunluğu BM Mülteciler Sözleşmesi’nin imzacı ülkelerinden değildir. Ancak 2015 yılında denizde yaşanan mülteci krizi sonrası başta Malezya ve Endonezya olmak üzere ASEAN ülkelerinde durumla ilgili kısmi de olsa bir hareketlilik gözlenmiştir. Bununla birlikte bölge ülkelerinin yoğunlukla insan kaçakçılığının geçiş güzergâhı üzerinde olmaları, bu ülkelerin mülteci krizine etkin bir tepki vermemesinin de gerekçesini oluşturmaktadır.[122]
Kasım 2016’da BM’nin Myanmar’a yönelik etnik temizlik suçlaması sonrası, Endonezya’nın ASEAN elçisi bu yorumun gerçeği tam olarak yansıtmadığını ve Myanmar hükümetinin karşılaştığı problemleri BM’nin göz ardı ettiğini ifade etmiştir. Bu vesileyle de Endonezya’nın ASEAN ülkelerini konuyla ilgili herhangi bir toplantı için çağırma planının olmadığı belirtilmiş, üstelik ASEAN Hükümetler Arası İnsan Hakları Komisyonu’nun Endonezya temsilcisi de BM raporunun sorgulanması gerektiğini söylemiştir. ASEAN’ın insan hakları bağlamında ülkelerin iç siyasetine karışmama ilkesi uyarınca, insan hakkı ihlalleri yeterli karşılık görmezken, başta BM gibi Batı kökenli kurumların ülkelere yönelik yorumları, bölgenin sömürge geçmişinden dolayı Anglo Sakson yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir.[123]
Bu süreç ve açıklamalar ardından Rohingyalarla ilgili durum kritik boyutlara ulaşmış, bunun üzerine de ASEAN, tarihinde ilk defa “diğer ASEAN ülkelerinin iç işlerine karışmama” prensibi dışında bir yönelimle hareket ederek Rohingyaların yaşadığı insani trajedi karşısında duyduğu endişeyi dile getirmiştir. Akabinde, 19 Aralık 2016’da Aung San Suu Kyi’nin davetiyle ASEAN Dışişleri Bakanları Yangon’da konuyla ilgili resmî olmayan bir toplantı düzenlemiş, bu toplantı kararı da ASEAN üst düzey yetkililerinin Bali’deki resmî olmayan toplantısında alınmıştır.[124] Toplantıda Myanmar hükümeti insani yardım hususunda ASEAN üyelerini bilgilendireceğini ve bu konudaki çalışmalara yardımcı olacağını belirtmiştir. Arakan’daki son durumla ilgili bilgi verilen toplantı sonrası, Tayland Dışişleri Bakanı tüm tarafların görüşmelerden memnuniyet duyduğunu ifade etmiştir. Endonezya Dışişleri Bakanı ise Myanmar’ın ASEAN’a gelişmeleri düzenli olarak ileteceğini ve kendilerinin de bölgeye yardım ulaştırmak için imkân tanınması talebinde bulunduklarını ifade etmiştir. Myanmar Dışişleri Bakanı Suu Kyi de bu karmaşık problemin çözülmesi için hükümetlerinin kararlı olduğunu fakat bu konuda zamana ihtiyaç duyulduğunu belirtmiştir.[125]
Bu noktada, ASEAN’ın sıkı sıkıya bağlı olduğu, üye ülkelerin iç işlerine karışmama prensibini göz ardı etmesinin sadece uluslararası tepkiler sebebiyle mi yahut başka bir nüfuzun etkisiyle mi olduğu konusu ise ayrı bir soru işaretidir. Benzer olaylar geçmişte de yaşanmış olmasına rağmen ASEAN’ın ilk defa bu boyutta bir tepki vermesi, akıllara birtakım sorular getirmektedir. Myanmar’ın iç işlerine, özellikle azınlıklar üzerinden Batılı ülkelerin müdahalesi yanı sıra, yaşanan insani sorunla ilgili bölge ülkelerinden de böyle bir tepki gelmesi, beklenmedik bir durum olarak değerlendirilmektedir. Ancak Myanmar’ın bu durumu ne kadar dikkate alacağı ayrıca merak konusudur.
Arakan’daki şiddet olaylarından en fazla etkilenen ülke şüphesiz Bangladeş’tir. ASEAN üyesi olmayan Bangladeş, 2014 yılında yaşanan benzer trajediler sonrasında, bu konuya yönelik ilk kez resmî bir strateji oluşturacağını açıklamıştır. Ancak Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin 1951 Tarihli Sözleşme’ye ya da 1967 Protokolü’ne imzacı taraflardan olmayan ve en fazla sayıda Rohingya mülteciyi barındıran Bangladeş, 2015’teki bot hadisesi üzerine 2014’teki kararının aksine bir açıklama yaparak bu durumun kendi sorunu olmadığını ve bu problemi Myanmar’ın çözmesi gerektiğini ifade etmiştir. Son süreçte de topraklarına sığınan yaklaşık 70.000 insanı ıssız bir adaya gönderme kararı alan Bangladeş, yılın büyük bir bölümünde sellerin meydana geldiği ve bu yüzden de yaşam için uygun olmayan bir yer olan bu ada fikrini şimdilik askıya almış görünmektedir.
Endonezya’da da konunun Müslümanların maruz kaldığı baskılar çerçevesinde ele alınması ve Rohingyalara yönelik saldırıların devam etmesi, kamuoyunda ciddi bir tepkiye sebep olmuştur. Bu durum, Endonezya’yı ASEAN’ı sorunla ilgili bir toplantı girişiminde bulunmak için harekete geçmek zorunda bırakmıştır. Endonezya’nın bu girişimi üzerine 2-3 Aralık’ta Endonezya’yı ziyaret edecek olan Aung San Su Kyi’nin ziyareti, ülkedeki iç meseleler gerekçe gösterilerek iptal edilmiştir. Sonrasında, 6 Aralık 2016’da, Endonezya Dışişleri Bakanı önce Bangladeş Cox’s Bazar’daki mülteci kamplarını ziyaret etmiş, akabinde de Myanmar Dışişleri Bakanı Aung San Suu Kyi’nin davetlisi olarak Myanmar’a gitmiştir. Endonezya, bu konuyla ilgili olarak Bangladeş’i ilk ziyaret eden Asya ülkesi olmuş ve bu görüşmelerde Rohingyalara yapılacak insani yardımlar konusunda Endonezya’nın hazır olduğu belirtilmiştir.[126]
Son olaylar ardından kayıtlı 56.000 Rohingya mültecinin bulunduğu Malezya ise 2015’teki tavrından daha olumlu bir yaklaşım sergilemiştir. Zira 2015’teki bot hadisesinden sonra Malezya, Rohingyaların ülkeye girmeleri halinde derhal geri gönderileceklerini ilan etmişti. Malezyalı yetkililer botların batması durumunda mültecilerin kurtarılacağını, ancak mültecileri ülkeye kabul etmek istemediklerini açıklamıştı. O dönemde benzer bir tepki de o güne kadar sığınmacıların kurtarılmasına dair yoğun çaba sarf eden Endonezya’dan gelmişti.
Fakat Arakan’da yaşanan son olaylar akabinde Malezya parlamentosu, Myanmar hükümetine, etnik temizlik boyutuna varan süreçle ilgili gerekli bütün önlemleri alması yönünde çağrıda bulunmuştur. 4 Aralık 2016’da da Kuala Lumpur’da oldukça büyük çaplı protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bu protestolara hükümet partisi UMNO ile ana muhalefet patisi de katılmış, Malezya başbakanı tepkilerin Myanmar’ın iç işlerine karışmak olarak algılanmaması gerektiğini, Arakan’da Rohingyalara karşı yürütülen operasyonların hem evrensel insan haklarının hem de ASEAN sözleşmesindeki insan hakları kararlarının ihlali olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, bu şiddet sürecinin durdurulmaması halinde Myanmar’ın ASEAN üyeliğinin sorgulanması gerektiği de gösteriler esnasında dile getirilen taleplerden olmuştur.[127]
Bununla birlikte Malezya ordu komutanının Myanmar’ı ziyareti esnasında, Rohingyaların bu şekilde dışlanmasının Myanmar dâhil bütün bölge ülkelerini tehdit eden bir hal alabileceği ifade edilerek DAEŞ gibi küresel terör örgütlerine gönderme yapılıp uyarıda bulunulmuştur.[128]
İİT ise Malezya’nın çağrısı üzerine 19 Ocak 2017’de Kuala Lumpur’da üyelerinden Malezya, Endonezya, Afganistan, Pakistan, Azerbaycan, Filistin, İran ve Maldivler ile bakanlar düzeyinde bir araya gelmiştir. Toplantının sonuç bildirgesinde problemin insani yardımlarla aşılamayacak kronik bir boyuta geldiği, bölge ülkelerini toptan etkilediği/etkileyeceği hususu vurgulanmış, sürekli dışlanan ve baskı gören bu insanlara çıkış yolu bırakılmaması halinde bu durumun küresel terör gruplarına kaynak teşkil etme ihtimaline işaret edilmiştir.[129] Fakat İİT’nin bu toplantı sonrası etkili çalışmalara başlayıp başlamadığı ile ilgili somut yahut kamuoyuna yansımış bir girişim bulunmamaktadır.[130]
"ASEAN, İİT, Çin ve Hindistan gibi bölgesel güçler, ABD gibi uluslararası aktörler ve yabancı yatırımcıların mevcut Myanmar siyaseti üzerinde etkileri olduğu ifade edilirken, bütün bu unsurların hedeflerinin ve önceliklerinin farklı olması, bazı krizleri yahut anlaşmazlıkları çok daha başka noktalara çekebilmekte ve tehlikeli kutuplaşmalara sebep olabilmektedir. Arakan eyaletindeki şiddet olayları ve Myanmar’daki barış süreci devam ederken olayların merkezindeki aktörler, bu aktörlerle irtibat gibi daha hayati konular göz ardı edilmektedir."
Hasılı ASEAN, İİT, Çin ve Hindistan gibi bölgesel güçler, ABD gibi uluslararası aktörler ve yabancı yatırımcıların mevcut Myanmar siyaseti üzerinde etkileri olduğu ifade edilirken, bütün bu unsurların hedeflerinin ve önceliklerinin farklı olması, bazı krizleri yahut anlaşmazlıkları çok daha başka noktalara çekebilmekte ve tehlikeli kutuplaşmalara sebep olabilmektedir. Arakan eyaletindeki şiddet olayları ve Myanmar’daki barış süreci devam ederken olayların merkezindeki aktörler, bu aktörlerle irtibat gibi daha hayati konular göz ardı edilmektedir.[131]
Arakanlı Müslümanlar yahut Rohingyalar, Türkiye’de de yıllardır gündem olmuş ve kamuoyu bu uzak coğrafyadaki insanların dertleriyle her zaman ilgilenmiştir. Türkiye’nin bu konudaki hassasiyeti 2012’de meydana gelen olaylar sonrasında, dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Emine Erdoğan’ın bölgeyi ziyaretleri ile dünya kamuoyunda yankı bulmuş ve Türkiye’nin konuya ilgisi diasporada yaşayan binlerce Rohingya için bir umut olmuştur.[132]
Bu ziyaret esnasında dönemin Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein ile de görüşen Davutoğlu, Myanmar’ın imajının Arakan problemiyle sarsılmaması gerektiğinin altını çizerek İİT ülkelerinin Myanmar ile ilgili herhangi olumsuz bir kanaate sahip olmalarının insani yardımların bölgeye ulaştırılmasıyla engellenebileceğini belirtmiştir. Arakan’ın bir bütün olarak bu durumdan etkilendiğinden bahseden Thein Sein ise, insani yardımların Müslümanlar kadar Budistlere de yapılması talebinde bulunmuştur. Görüşmede, Arakan’da yaşanan olayların din yahut ırkla bir ilgisinin olmadığı fakat olayın bölgedeki gruplar arası nefreti tetiklediği ifade edilmiştir. Davutoğlu, dinler arası çatışmayı arttıracak propaganda ve söylemlerden kaçınılmasını ve bağımsız kurumların bölgeye gelip bizzat yerinde incelemeler yapması gerektiğini vurgulamış ve Myanmar devlet başkanını Türkiye’ye davet etmiştir. Bu ziyaretten bir hafta sonra Suudi Arabistan’da gerçekleşen İİT toplantısında konuyla ilgili gözlemlerini aktaran Davutoğlu, teşkilatın bölgeyi ziyaretini de teşvik etmiştir. Bu ziyaret sonrası Türkiye Myanmar’a 50 milyon dolar bağışta bulunmuştur.[133] Türk yardım kuruluşlarının bölgeye yönelik çalışmaları hâlihazırda devam etmektedir.
Sonuç
Myanmar’da toplum, yaşanan çatışmalar üzerinden birbirine gitgide daha çok düşmanlaşırken bu süreçte mağdur olanlar, hayatlarını kaybedenler, yine masum ve suçsuz insanlar olmaktadır. Yaşadığımız çağın “hız” temelli felsefesi, birçok insani krize sadece günü kurtarmakla sınırlı ve yardımı sektörleştiren bir zihniyet çerçevesinde çözümler sunarken, kökleri çok derinlerde yatan problemlere uzun vadeli ve yapıcı çözümler bulamamaktadır.
Günümüz itibarıyla uluslararası kurumların raporları, gözlem ve incelemeleri, kurulan araştırma komisyonlarının değerlendirmeleri halen tam bir karşılık bulamamış ve ne yazık ki sorunun çözümü noktasında bir ilerleme kaydedilememiştir. Tam tersine 2012’den bu yana süreç bariz bir şekilde bu raporun konusu olan Rohingyaları kimsenin hayal dahi edemeyeceği son derece ağır insani koşullara sürüklemeye devam etmiştir.
“Vatansız” bir topluluk olmaya sürüklenen ve zorlanan bu insanların çareyi daha istenmeyen yöntemlerde bulmak meyline dair bölge uzmanları tarafından yıllar önce birçok uyarıda bulunulmuştur. Şu an, sınırı olmayan terör grupları, insan kaçakçılarının ve organ mafyalarının şer ağlarında yok olan bu insanların birinci adresi haline gelebilir.
Myanmar’da diğer etnik gruplarla devam eden barış süreçlerine müdahil olmak isteyen gerek Batı dünyası gerekse bölge ülkeleri, etnik olarak oldukça zengin ancak bir o kadar da problemli olan ülkeye sorunlarının çözümü noktasında neredeyse hiçbir gerçekçi öneri sunamamakta, hatta olaylara çoğunlukla kendi çıkarları doğrultusunda ve ne yazık ki daha da parçalayıcı bir anlayışla yaklaşmaktadır.
Öncelikle bölgede yıllardır devam eden diğer etnik ve toplumsal çatışmalar yanında, on binlerce insanın ülkeden gönderilmesi gibi bir gündemi olan Rohingya krizini doğru anlamak, bunun için de Myanmar’ı anlamak, bölgeye ve yaşanan soruna dair gerçekçi bir okuma yapmak gerekmektedir. Bu konu bölgeyle ilgili gerçekçi yaklaşımları olan yerel ve uluslararası aktivistler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Bölgedeki olayların Müslüman dünyada hissî boyutlarda bir tepkiyle karşılanması ancak bunun ötesine gidilmemesi yanında, daha çok Batılı yardım ya da araştırma kurumlarının yorumlarına dayanılarak hakkında bir intiba sahibi olunan ülkede, sorunun kalıcı olarak çözümüne yönelik yeni yöntemler bulunmalıdır. Bu sorun, Myanmar’ın millî bütünlüğü ve sınırları içerisinde yaşayan her insanın eşit haklara sahip olduğu bir gelecek inşa edilmesi ilkesiyle ele alınmalıdır. Myanmar’daki toplumun bütün kesimlerini ve özünde insanlığı ilgilendiren bu problemin sebeplerinin her yönüyle araştırılması ve doğru bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Uluslararası aktörlerin de sorunun iki önemli tarafı olan Bangladeş ve Myanmar ile birlikte çözüm için yapıcı bir ilişki geliştirmesi önem arz etmektedir.
Ayrıca Myanmar’da yaşayan farklı dinî ve etnik yapıların birbirlerini tanıma ve anlamasına yönelik destekleyici çalışmalar yapılması da kapalı bir toplum yapısı olan bu ülke için gerekli bir adımdır. Yine Myanmar’ın da üyesi olduğu bölgesel bir kuruluş olan ASEAN’ın, mevzuyu ele alırken yoğun bir Rohingya nüfusu barındıran ve Arakan’da meydana gelen her olaydan büyük ölçüde etkilenen Bangladeş’i de sürece dâhil etmesi gerekmektedir. Bangladeş’in bu süreçte yalnız kalmasından dolayı mültecileri geri göndermesine yahut kapıları kapatmasına meydan vermemek için ASEAN üyelerinin Bangladeş’e yardımcı olması, İİT’nin de Bangladeş ile mültecilerin durumuna yönelik ortak çalışmalar yürütmesi gerekmektedir.
Rohingyalar genel olarak başta Bangladeş, Endonezya, Malezya, Tayland, Pakistan, Hindistan, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve batı ülkelerinde diasporada yaşamaktadır. Buralardaki Rohingyaların durumlarına dair tespitlerin ivedilikle yapılması gerekmektedir. Zira bu gruplar arasındaki en dezavantajlı topluluklar Bangladeş sınırlarında ölüme terk edilen Rohingya mültecileridir. Bangladeş’teki mültecilerin durumunun iyileştirilmesine dair bugüne kadar doğru dürüst projeler gerçekleştirilmemiş, yapıcı adımlar atılmamıştır. Arakan tarafında ise evlerinden edilen, iç göçe zorlanan ve Arakan içerisinde sıkışmış Rohingyaların köylerine, yaşadıkları yerlere dönebilmeleri için gündeme gelmesi gereken çalışmalar da “kamplara sıkışmış insanlara yardım” telaşıyla gölgelenmektedir. Burada da tıpkı İsrail’in Filistinlileri kamplara sürmesi ve uluslararası toplumun kampları beslemesiyle İsrail’e zaman kazandırması bağlamında bir durum söz konusudur.
Yardımların nasıl gerçekleştirileceği, bölgedeki halka nasıl ulaştırılacağı ve Rohingya mevzusunun sadece yardım toplamak boyutunda kalmayacağı yeni bir anlayışla hareket edilmesi ve bu durumun bir sektör haline gelmesinin önlenmesi gerekmektedir. Yine Arakan içerisindeki Rohingyaların kendilerini temsilde ve ifadede pasifleştiği/pasifleştirildiği ve böylece soruna içeriden çözüm bulabilecek temsilcilerin yetişemediği de bir gerçektedir.
Myanmar, hem Türkiye’ye coğrafi olarak uzak olması hem de maalesef bulunduğumuz coğrafyadaki bitmeyen savaş ve krizler sebebiyle hakkında çok fazla bilgi sahibi olamadığımız bir bölgedir. Bununla birlikte Türkiye hiçbir zaman bu bölgedeki Müslümanların sorunlarına kayıtsız kalmamıştır. Bundan sonra da hem Myanmar’ın bütünlüğüne hem de burada yaşayan Müslümanların geleceğine dair yapıcı yaklaşımların sergilendiği bir ilişki geliştirilmesi önem arz etmektedir. Önümüzdeki süreçte ülke yönetimini muhatap alan ziyaretler ve bütüncüllüğü dikkate alan yaklaşımlarıyla Türkiye’nin Myanmar ile olan ilişkilerini devam ettirmesi, Rohingyalara yönelik yardımları Myanmar yönetimiyle koordineli şekilde ihtiyaç sahiplerine iletmesi, bölgedeki insani sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır.
[1] Human Rights Watch. “II. Historical Background”, https://www.hrw.org/reports/2000/burma/burm005-01.htm (17 Şubat 2017).7inAN)kalarında daha eme üzerind
[2] Yeni kullanımda adı Rakhine olarak değiştirilen bu bölge, bu çalışmada Türkiye’de yaygın bilinen adı ile Arakan olarak zikredilecektir.
[3] 1948’de İngiliz sömürgesinden bağımsızlığını ilan eden ülke, “Burma Birliği” ismini almıştır. Burma, ülkenin çoğunluğunu oluşturan “Bamar” ırkına izafe bir isimdir. Bu isim 1989’da “Myanmar Birliği Cumhuriyeti” olarak değiştirilmiştir. 1989’da askerî hükümetin değiştirmiş olması dolayısıyla ülkedeki askerî rejim karşıtları bu ismi kullanmamaktadır. Bu değişikliğe dair farklı yorumlar bulunmakla birlikte, bu ismin İngiliz sömürge döneminin adlandırması olması dolayısıyla tepki olarak değiştirildiği de ifade edilmektedir. Bununla birlikte isimle ilgili 1989’da kurulan komisyon, “Burma” isminin Burma/Barma etnik nüfusu dışındakileri dışladığını, “Myanmar” kullanımının daha kapsayıcı olduğunu belirterek bu ismi İngilizce söylenişiyle zikretmekten ziyade konuşma diline ait kullanımın yazı dilindeki “Myanmar” ile değiştirilmesine karar vermiştir. Bu kronolojik sürece paralel olarak tarihî isimlendirme, anlaşma yahut daha çok 1989 öncesi belli adlandırmalarda “Burma” kullanımı tercih edilmiş, 1989 sonrası sürece yönelik açıklamalarda ise ülkenin adı Myanmar olarak zikredilmiştir.
[4] Sittwe’de 2012’de vuku bulan olaylara kadar Rohingyalar Aung Mingala bölgesinde yaşamıştır. Ayrıca Sittwe, Budist Rahiplerin siyasi alanda güçlü ve etkin olduğu bir merkezdir. Bölgede İngiliz sömürgesine karşı ilk kalkışmayı başlatan U Ottama isimli rahip de Sittwelidir. 2007’de Saffron Devrimi olarak bilinen ordu karşıtı gösterilere önemli ölçüde katkıda bulunan All Burma Monks’ Alliance (Tüm Burma Rahipler Birliği) de bu bölgede bulunmaktadır. Daha fazla bilgi için bk. https://en.wikipedia.org/wiki/Sittwe, https://en.wikipedia.org/wiki/Saffron_Revolution, https://en.wikipedia.org/wiki/U_Ottama
[5] https://en.wikipedia.org/wiki/Sittwe (10 Şubat 2017).
[6] Kamein ya da Kaman olarak bilinen bu grup Hint-Aryan bir etnik topluluk olup çoğunluğu Müslüman’dır. Genel olarak Arakan’da ikamet etmektedirler. Kaman Farsça asıllı bir kelime olup yay manasına gelmektedir. Burma devleti tarafından tanınan bir etnik grup olan Kamanlar, Arakan millî ırkını oluşturan yedi etnik gruptan biridir. Kamanlar bölgenin yerlileri kabul edilip Burma vatandaşlıklarını gösteren kimlik kartlarına sahiptirler. Arakan’daki Rohingyalara yönelik ayaklanmalardan Müslüman olmaları dolayısıyla kısmî olarak etkilenmişlerdir.
[7] Aye Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, SOAS Bulletin of Burma Research, Vol. 3, No. 2, Sonbahar 2005, https://www.soas.ac.uk/sbbr/editions/file64388.pdf (13 Mart 2017) s. 397.
[8] https://en.wikipedia.org/wiki/Sittwe (10 Şubat 2017).
[9] Amine Tuna, 30 Nisan 2014, http://insamer.com/tr/myanmar-nufus-sayiminda rohingyalar-yok-sayildi_83.html (15 Şubat 2017).
[10] Mehmet Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, Araf’ta Bir Toplum, Arakan Sempozyumu, İstanbul, http://istanbul.mazlumder.org/webimage/arafta-bir-toplum-arakan-kitabi.pdf (13 Mart 2017), s. 69.
[11] Önceki adı Palongkee olan Cox’s Bazar, ismini Doğu Hindistan Şirketi’nde görevli İngiliz bir memur olan Hiram Cox’tan almıştır. Kaptan Cox, Palongkee’de Arakan mültecileri ile yerel Rakhineler arasındaki yüzyıllık bir çatışmayı ele almak için özel olarak görevlendirilmiştir. Ölümünden sonra anısına Cox’s Bazar (“Cox’s Market”) adlı bir pazar kurulmuş ve sonrasında bu isim, yerleşim yerinin adı haline gelmiştir.
[12] Human Rights Watch. “II. Historical Background”.
[13] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, ss. 69-71.
[14] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 403.
[15] https://en.wikipedia.org/wiki/Politics_of_Myanmar (10 Şubat 2017).
[16] https://en.wikipedia.org/wiki/Politics_of_Myanmar (10 Şubat 2017).
[17] https://en.wikipedia.org/wiki/Politics_of_Myanmar (10 Şubat 2017).
[18] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 73-75.
[19] Human Rights Watch, Ocak 2017, “Country Summary: Burma”, https://www.hrw.org/sites/default/files/burma_1.pdf (12 Şubat 2017).
[20] Kristina Kironska, Migration in East and Southeast Asia,The Rohingya Oxymoron: Stateless People Leaving Their Home Country, Ed. Samuel C Y.Ku. Kristina Kironska, National Sun Yat-sen University Taiwan, World Scientific, 2017, s. 222.
[21] Bahsedilen yazıya ulaşılamamış olmakla birlikte “Sudeten”den kastın 1938 yılında Çek devleti topraklarında bulunan Sudeten bölgesindeki Almanların durumuyla Rohingyaların durumuna dair bir benzetme yahut bu bölge sorunundan dolayı Çek devletinin başına gelenlere dair Burma yönetimine bir gönderme olduğu tahmin edilmektedir. Çoğunluğu Almanca konuşan Sudeten bölgesine yönelik Çek devletinin belli birtakım talepleri yerine getirmemesi, 1938’de Çek devletinin parçalanmasıyla sonuçlanmıştır. Yine bu tahmine Hindistan ve Pakistan’ın ayrışma sürecindeki tartışmalarda Muhammed Ali Cinnah’ın “haklarından vaz geçmeyen Sudeten Almanlarının korumasız olmayıp baskılara direndikleri gibi Müslümanlar da kimliklerinden vazgeçmeyecekler” ifadeleri destek olmaktadır. İfadeler Road to Pakistan: The Life and Times of Mohammad Ali Jinnah adlı kitapta yer almaktadır.
[22] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 403.
[23] İmtiaz Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, Araf’ta Bir Toplum, Arakan Sempozyumu, s. 17.
[24] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 69.
[25] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, ss. 17-18.
[26] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, s. 19.
[27] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 414.
[28] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, s. 19.
[29] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, s. 19.
[30] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, s. 20.
[31] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 404.
[32] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 404.
[33] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 404.
[34] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 404.
[35] Aman Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”, 15 Eylül 2016, http://www.rvisiontv.com/emergence-jamiatul-ulama-activities/ (14 Mart 2017).
[36] Kristina Kironska, Migration in East and Southeast Asia, The Rohingya Oxymoron: Stateless People Leaving Their Home Country, s. 222.
[37] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[38] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 71.
[39] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[40] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[41] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[42] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[43] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[44] Farklı kaynaklarda Mohammad Jafar ya da Jafar Hussain olarak da geçmektedir.
[45] Kironska, Migration in East and Southeast Asia, The Rohingya Oxymoron: Stateless People Leaving Their Home Country, s. 222.
[46] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 71-72.
[47] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 71-72.
[48] Human Rights Watch, Country Summary, Burma.
[49] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)” s. 411.
[50] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”, 15 Aralık 2016, https://www.crisisgroup.org/asia/south-east-asia/myanmar/283-myanmar-new-muslim-insurgency-rakhine-state (14 Şubat 2017).
[51] Berdal Aral, “Self-Determinasyon Hakkı Ekseninde Burma’daki Rohingya Azınlığı”, Araf’ta Bir Toplum, Arakan Sempozyumu, Kasım 2013, İstanbul, http://istanbul.mazlumder.org/webimage/arafta-bir-toplum-arakan-kitabi.pdf (13 Mart 2017), s. 31.
[52] Ullah, “The Emergence of Jamiatul Ulama and it’s Activities”.
[53] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 413.
[54] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 413.
[55] The Voice of Rohingyas, https://thevoiceofrohingyas.wordpress.com/2012/09/19/mayu-frontier-administration/ (17 Şubat 2017).
[56] Aral, “Self-Determinasyon Hakkı Ekseninde Burma’daki Rohingya Azınlığı”.
[57] The Voice of Rohingyas.
[58] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 413.
[59] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 72.
[60] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 413.
[61] Jacques P. Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”, 18 Ekim 2012, http://www.burmalibrary.org/docs21/Jacques-P-Leider-2012-The_Muslims_in_Rakhine_and_the_political_project_of_the_Rohingyas-en.pdf (8 Mart 2017).
[62] https://en.wikipedia.org/wiki/Rohingya_Liberation_Party
[63] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 413.
[64] https://en.wikipedia.org/wiki/Rohingya_Liberation_Party
[65] Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”.
[66] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[67] https://en.wikipedia.org/wiki/Rohingya_Patriotic_Front (20 Şubat 2017).
[68] https://en.wikipedia.org/wiki/Rohingya_insurgency_in_Western_Myanmar (10 Şubat 2017).
[69] https://history/?q=https%253A%252F%252Fen.wikipedia.org%252Fwiki%252FOperation_King_Dragon (10 Şubat 2017).
[70] Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”.
[71] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[72] https://en.wikipedia.org/wiki/Arakan_Rohingya_Islamic_Front (20 Şubat 2017).
[73] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[74] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[75] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 414.
[76] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 414.
[77] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 414.
[78] Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”.
[79] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[80] Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”.
[81] Press Release: “Concerning implication Rohingya groups to have connection with terrorist organisation”, 6 Ekim 2006, http://www.rohingya.org/portal/index.php/arno/arno-press-release/44-press-releaseconcerning-implicating-rohingya-groups-to-have-connection-with-terrorist-organisation.html
[82] a.g.e.
[83] Arakan Rohingya National Organisation (ARNO) Arakan Burma, http://www.rohingya.org/~rohingya/portal/index.php/who-we-are.html (8 Mart 2017).
[84] a.g.e.
[85] Leider, “The Muslims in Rakhine and the Politica Project of the Rohingyas”.
[86] BRANA Press Reliese, file:///C:/Users/user/Downloads/BRANA+Press+Release+1.pdf (8 Mart 2017).
[87] Burmese Rohingya Organisation UK, http://brouk.org.uk/?cat=5
[88] Danimarka’da kurulan ve başkanlığını Dr. Anita Schug ve Dr. Hla Kyaw’nın yaptığı bu kuruluşun Riyad ve Chittagong’da şubeleri bulunmaktadır.
[89] Ahmed, “Devletsiz Rohingyaların Vahim Durumu ve Ne Yapılmalı?”, s. 17-18.
[90] 14 Ekim 2012’de MAZLUMDER tarafından organize edilen panelde konuşan İmtiaz Ahmed bu soruna yönelik öngörülerini ve kaygılarını ifade etmiştir, bk. Araf’ta Bir Toplum Arakan, s. 21.
[91] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[92] Söz konusu görüntülerden bazılarına şu linklerden ulaşılabilir; H. Edrogan, YouTube Channel, https://www.youtube.com/watch?v=Oa8RdJv4gxc, https://www.youtube.com/watch?v=M0mc-0jdMIg
[93] P. Millar, “Sizing up the shadowy leader of the Rakhine State”, http://sea-globe.com: http://sea-globe.com/rakhine-state-insurgency-ata-ullah/ (14 Şubat 2017).
[94] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[95] A. Times, 17 Ekim 2016, Faith Movement Arakan Press Statement, video: https://www.youtube.com/watch?v=zNrVlHPcEIk (10 Şubat 2017).
[96] Al-Jazeera, 19 Ekim 2016, http://www.aljazeera.com/news/2016/10/food-aid-80000-rohingya-blocked-myanmar-161019135600701.html (13 Şubat 2017).
[97] Human Rights Watch. “II. Historical Background”.
[98] Human Rights Watch. “II. Historical Background”.
[99] Human Rights Watch. “II. Historical Background”.
[100] Aral, “Self-Determinasyon Hakkı Ekseninde Burma’daki Rohingya Azınlığı”, s. 35.
[101] “Burma’nın Bengaller Yoluyla İslamlaştırılması” başlığındaki rapor bu kampanyalara örnek olarak verilebilir. http://www.burmalibrary.org/docs21/Khin-Maung-Saw-NM-2011-09 Islamanisation_of_Burma_through_Chittagonian_Bengalis-en.pdf
[102] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[103] International Crisis Group, “Myanmar: A New Muslim Insurgency in Rakhine State”.
[104] Özay, “Myanmar’da Rohingya Konusu: Çözümler”, s. 76.
[105] S. L Clarke, “Working inside the triangles”, http://www.centrepeaceconflictstudies.org/wp-content/uploads/Myanmar-publication.pdf (17 Şubat 2017).
[106] Nurul İslam, “Rohingya Sorunu ve Çözümü”, Araf’ta Bir Toplum, Arakan Sempozyumu, Kasım 2013, İstanbul, http://istanbul.mazlumder.org/webimage/arafta-bir-toplum-arakan-kitabi.pdf (13 Mart 2017), s. 53-54.
[107] http://www.burmapartnership.org/2013/10/joint-statement-on-aung-san-suu-kyis-outrageous-remarks-on-muslims/ (8 Mart 2017).
[108] Sangha Maha Nayaka Devlet Komitesi, devlet tarafından 1980’de kurulmuş, Myanmar’da Budist din adamı “Sangha”yı denetleyen üst düzey bir Budist keşişler komitesidir.
[109] “Wirathu silenced by Myanmar’s top Buddhist body”, 12 Mart 2017, http://www.aljazeera.com/news/2017/03/wirathu-silenced-myanmar-top-buddhist-body-170311141258664.html
[110] The Irrawady, “Myanmar Now Journalist Demands Authorities Take Action Against U Wirathu”, 29 Mart 2017, https://www.irrawaddy.com/news/burma/myanmar-now-journalist-demands-authorities-take-action-against-u-wirathu.html (31 Mart 2017).
[111] International Crisis Group, 22 Ekim 2014, “Myanmar: The Politics of Rakhine State”, https://www.crisisgroup.org/asia/south-east-asia/myanmar/myanmar-politics-rakhine-state (17 Şubat 2017).
[112] Radio Free Asia, “Myanmar’s Decision to Give Some Muslims Official IDs Stirs Protest” http://www.rfa.org/english/news/myanmar/myanmars-decision-to-give-02272017143837.html?searchterm:utf8:ustring=rohingya (27 Şubat 2017).
[113] 969 Hareketi kendini Budist ülkelerde bu kültürü ve geleneklerini korumak üzere kurulmuş bir hareket olarak tanımlamaktadır. Buda’nın öğretilerini canlı tutma ve yaşatma yanında bir diğer önemli gündemlerini de Budist ülkelerin dinî yapısını bozan yabancı yıkıcı unsurların yayılmasını engellemek olarak açıklamaktadırlar. Ayrıntılı bilgi için bk. http://969movement.org/what-is-969-movement/. Buda’nın erdemlerini simgeleyen rakamlarla kendini ifade eden bu hareketin faaliyet ve eylemleri özellikle Müslüman karşıtı gösterilere bürünmüş ve Sri Lanka gibi Burma dışındaki Budist çoğunluklu ülkelere de sıçramıştır. İslamofobik ve Müslüman karşıtı eylemler ve söylemleriyle tanımlanan 969 Hareketi, Arakan’daki Bengaliler tarafından “tehdit altında olan” Rakhineleri korumak amacıyla faaliyet yürüttüğünü belirtmektedir.
[114] Joseph Schatz, “In Myanmar, attacking the Rohingya is good politics”, http://america.aljazeera.com/articles/2015/5/29/in-myanmar-attacking-the-rohingya-is-good-politics.html (8 Mart 2017).
[115] Clarke, “Working inside the triangles”.
[116] Clarke, “Working inside the triangles”.
[117] Clarke, “Working inside the triangles”.
[118] P. Gopal, “Regional actors should take a stand against Myanmar”, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2017/02/regional-actors-stand-myanmar-170213140632476.html (15 Şubat 2017).
[119] Chan, “The Development of a Muslim Enclave in Arakan (Rakhine) State in Burma (Myanmar)”, s. 403.
[120] J. Webb, “Solving the Rohingya Crisis”, http://thediplomat.com/2015/05/solving-the-rohingya-crisis/ (17 Şubat 2017).
[121] Mehmet Özay, “Güneydoğu Asya Çalışmaları (Southeast Asian Studies)”, http://guneydoguasyacalismalari.blogspot.com.tr/search/label/Arakanl%C4%B1%20M%C3%BCsl%C3%BCmanlar (27 Şubat 2017).
[122] Webb, “Solving the Rohingya Crisis”.
[123] Endonezya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Evi Fitriani, bu Anlgo Sakson tavra başka ülkelerin de aynı tepkiyi vermemesinin problemi kronikleştirdiği görüşünde. Fitriani, bölgesel bir yapı olan ASEAN’a daha çok iş düştüğünü de ifade etmekte. Daha fazla bilgi için bk. http://www.thejakartapost.com/news/2016/11/26/no-asean-meeting-to-discuss-rohingya.html
[124] S. Yogendran, “Turning to ASEAN: Response to the Rakhine Crisis”, http://reliefweb.int/report/myanmar/turning-asean-response-rakhine-crisis (21 Şubat 2017).
[125] http://www.reuters.com/article/us-myanmar-rohingya-asean-malaysia-idUSKBN1480E1 (17 Şubat 2017).
[126] Özay, “Güneydoğu Asya Çalışmaları”.
[127] Özay, “Güneydoğu Asya Çalışmaları”.
[128] Özay, “Güneydoğu Asya Çalışmaları”.
[129] Özay, “Güneydoğu Asya Çalışmaları”.
[130] A. A. Ahsan, “The Rohingya crisis and the role of the OIC”, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2017/02/rohingya-crisis-role-oic-170217102801957.html (24 Şubat 2017).
[131] Clarke, “Working inside the triangles”.
[132] Clarke, “Working inside the triangles”.
[133] S. Y. Naing, “Turkey Foreign Minister Tours Arakan State”, 10 Ağustos 2012, https://www.irrawaddy.com/news/burma/turkey-foreign-minister-tours-arakan-state.html (21 Şubat 2017)