Takdim

Bu araştırma, 2016 yılında hayata geçirilen Suriyeli Öğrencilerin Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonu Projesi’ni, bu çerçevede Suriyeli öğrencilerin uyum sağlama sürecini ve öğrencilerin önündeki engeller ile karşılaştıkları sorunları incelemeyi; ayrıca bu projenin başarılı ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesinin yollarını araştırmayı hedeflemektedir.

Bu dizi üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, “Suriyeli Öğrencilerin Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonu Projesi’nin Dördüncü Yılı” başlığı adı altında olup bir yandan Türkiye’de okul yönetimini düzenleyen yasal çerçeveyi ele alırken bir yandan da Suriyeli öğrencilerin Türk eğitim sistemine entegrasyonunun başarısını ölçen ve üç belirleyici varsayım üzerine kurulan birincil bir değerlendirme sunmaktadır.

İkinci bölümde entegrasyon ve uyumun desteklenmesi ya da engellenmesinde öğretmen ve okul idare sisteminin oynadığı rol, “Okul Sistemi ve Entegrasyon Süreci Üzerindeki Etkileri” başlığı altında ele alınmıştır. Bu çerçevede, verilen emeklerin başarılı olmasında doğrudan ya da dolaylı olarak etkili olabilen bazı “ek dış etkenler” incelenmektedir.

Üçüncü bölümde ise entegrasyon ve uyum sürecinin başarısının temeli olan Suriyeli öğrencileri olumlu veya olumsuz şekilde etkileyebilen bazı faktörler, “Öğrenci ve Aile: Kişisel ve Dış Etkenlerin Uyum ve Entegrasyon Sürecinin Başarısına Etkileri” başlığı altında irdelenmektedir. Ayrıca bu bölümde ailenin rolü, etkisi ve uyum sürecinin bazı öğrencilerde başarılı olmasında etkili olan bazı “genel faktörler” ele alınıp bu projenin başarılı olmasını ve engellerin ortadan kaldırılmasını destekleyebilecek tavsiyelere yer verilmektedir.

 

Giriş

19 Ağustos 2016 tarihinde alınan bir kararla Türkiye’de bulunan Geçici Eğitim Merkezlerinin (GEM) dört yıl sürecek aşamalarla kapatılmasına ve bu eğitim merkezlerinde okuyan tüm öğrencilerin Mili Eğitim Bakanlığına bağlı Türk eğitim sistemine entegre edilmesine karar verilmiştir. Bu kararla birlikte Suriyeli öğrencilerin entegrasyonunu düzenleyecek talimat ve yönetmelikler açıklanmış, Suriyeli öğrencilerin ayrımcılığa maruz kalmamaları için özellikle önlemler alınmış ve ihtiyaç duydukları psikolojik destek sağlanmıştır.

Bu kapsamda 2016-2017 eğitim öğretim yılında 1. ve 5. sınıflarda Suriyeli okullarda eğitime devam eden tüm Suriyeli çocukların Türk okullarına nakledilmesine karar verilmiştir. 2017-2018 eğitim öğretim yılında da aynı işlem 2. ve 6. sınıf öğrencilerine, daha sonraki yıllarda da diğer sınıf öğrencilerine uygulanmıştır.

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 2019 yılı sonunda Türkiye’nin okul çağında (5-17 yaş arası) 1.301.380 yabancı öğrenciye ev sahipliği yaptığını belirtmişti. Buna göre, toplam öğrenci sayısının %83’ünü teşkil eden Suriyeli öğrenci sayısı 1.082.172 olarak açıklanmıştı. Aynı süreçte 781.348 öğrencinin Türk okullarında eğitimlerine halihazırda devam ettiği ve bunların yaklaşık 700.000 kadarının Suriyeli öğrenci olduğu açıklanmıştı. Bu rakam okul çağındaki toplam Suriyeli öğrenci sayısının %70’ini oluşturmaktadır.

Suriyeli Öğrencilerin Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonu Projesi Millî Eğitim Bakanlığı denetiminde Avrupa Birliği tarafından finanse edilerek Türkiye’nin 26 ilinde hayata geçirilmiştir. Bu kapsamda, öğrencilere 2016 yılında 2 milyon Türkçe dil eğitim kitabı, şimdiki okul döneminde de 3 milyondan fazla üç Türkçe dil eğitim seti dağıtılmıştır. Ayrıca, sonuncusu Nisan 2019 yılında gerçekleştirilen birçok seviye tespit sınavı yapılmıştır. Millî Eğitim Bakanı yabancı öğrencilerin Türk eğitim sistemine uyum sağlamasında bazı zorluklar çektiğini işaret ederek bu zorlukların altında yatan sebebin dil engeli olabileceğine dikkat çekmişti.

Bu çalışma İstanbul’da yaşayan Suriyeli öğrencilerden örnek bir kesimin karşılaştığı problem ve zorlukları analiz edip bunları Türkiye genelinde yaşayan Suriyeli ve Arap öğrencilerin problemleri ile karşılaştırarak gerek Türkiye, gerekse İstanbul’da yaşayan Suriyeli öğrencilerin karşılaştığı sorunlara ışık tutmaya çalışmaktadır.

 

1. Çalışma Yöntemi

a) Çalışmanın Soruları

Suriyeli öğrencilerin Türk eğitim sistemine uyum konusu ele alındığında genelde dil öğrenmenin uyum sağlamanın temel anahtarı olduğuna değinilmiş, dolayısıyla resmî Türk kurumları, Suriyeli kurum ve dernekler tüm emeklerini o yöne odaklamışlardır. Ancak burada yanıtlanması gereken önemli diğer sorular daha bulunmaktadır:

  • Türkçeyi öğrenmek öğrencilerin okullarına uyum sağlamasına yeterli olmuş mudur?
  • Dil öğrenimini engelleyebilecek ve o yönde sarf edilen emekleri zayıflatabilecek zorluklar var mıdır?
  • Bu emekleri kolaylaştıracak veya engelleyecek başka nedenler var mıdır?

 

b) Çalışma Metodu

Bu çalışma, betimsel analiz yaklaşımını kullanırken ikincil kaynak olarak Arapça ve Türkçe ile yayınlanan çalışmalar, raporlar ve araştırmaları veri olarak toplamıştır. Bunu yanında, veri toplamak için aşağıdaki yöntemler kullanmıştır:

  • Anonim gönüllü katılımcılardan oluşan dijital anket: Katılan aile sayısı 600’dür. Bu katılımcıların illere dağılımı bu şekildedir: %40 İstanbul, %18,3 Gaziantep, %13,2 Hatay, %6,7 Şanlıurfa (kalan oran genel olarak tüm Türkiye illerini kapsamaktadır).

  • Farklı yaşlardan 50 öğrenci ile kişisel görüşmeler (örnek çalışma) ve daha önce sözü geçen aile örnekleri arasından rastgele seçilmiş görüşmeler görüntülü arama ile gerçekleştirilmiştir.

  • Daha önce GEM’de çalışan ve şu anda Türk okullarına dağıtılan 21 Suriyeli öğretmen ile görüşmeler yapılmıştır. Bu örneklerin %70’i İstanbul’da yaşamaktadır.

  • Türk öğretmen görüşmeleri: 14 Türk öğretmenin katıldığı, ayrıca dört yıl boyunca Suriyeli çocuklarla çalışan Türk uzmanlarla farklı zamanlarda yapılmış yazılı görüşmelerin de yer aldığı dijital anketler düzenlenmiştir.

 

c) Saha Çalışması Hakkında Notlar

  • Bu çalışma geleneksel anlamda akademik, istatiksel bir araştırma sunmayı hedeflememektedir. Zira bu çalışma ilgili makam ve sorumlulara uyum sürecinin yeterince etkili olmamasına sebep olan faktör ve sorunlara ortaya koyan bir araştırma olmayı amaçlamaktadır.
  • Çalışmada özellikle İstanbul’da yaşayan Suriyeli öğrencilerin durumuna odaklandık. Zira gerek aileler, gerek öğrenci ya da Suriyeli ve Türk öğretmenlerden aldığımız yanıtların çoğunluğu İstanbul ilini temsil etmektedir.
  • Başlangıçta bu çalışmada geçen rakamlar; anket ve görüşmeler aracılığıyla elde edilen sonuçları yansıtmaktadır. Bu rakamlar genel olarak İstanbul’daki durumu açık bir şekilde ortaya koysa da diğer iller için -İstanbul sonuçlarının genel sonuçlarla büyük benzerlik göstermesine rağmen- aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Ancak elde edilen sonuçların yoğun ve derin bir şekilde, çeşitli kesim ve alanlarda incelenmesi gereken problemlerin göstergeleri olduğu söylenebilir
  • Çalışma Suriyeli öğrencilerin Türk okullarında sosyal entegrasyonu konusuna odaklanacak ve bu kapsamda eğitim sorunlarına, yalnızca uyum konusuna etki ettiği kadarıyla değinilecektir.

 

d) Çalışmanın Bağlamı

Bu çalışma, koronavirüs pandemisi ve bunun eğitim sistemine olan etkilerinden önce gerçekleştirilmiştir. Zira çalışma geleneksel (yüz yüze eğitim, uzaktan eğitim değil) eğitim sistemi kapsamında okuyan öğrencilerin problemlerini analiz etmeye odaklanmıştır. Uzaktan eğitim deneyimi ve bu deneyimin Suriyeli öğrenciler üzerindeki etkilerini konu alan bir rapor daha sonra yayınlanacaktır.

 

e) Çalışmanın Önemi

Bu çalışmayı önemli kılan, aşağıda belirtilen amaçları gerçekleştirmeye çalışmasıdır:

  • Entegrasyon ve uyum projeleri kapsamında Türk devletinin verdiği emekleri zayıflatan ve Türkler ile Suriyeliler arasındaki gerginliği arttırma riski olan engeller ve dolaylı etkilerinin araştırılıp belirtilmesi.
  • Bu engellerin sebep olabileceği, gerek yanlış zihinsel imge yaratılmasına gerekse her iki taraf arasındaki sosyal değerlerin saptırılmasına yol açabilecek yan etkilerin belirtilmesi.
  • Suriyeli öğrencilerin okullara devam etmesinden daha önce de bulunan sorun ve problemlerin azalmasına yardımcı olabilecek birtakım çözüm ve öneriler sunarak iki taraf arasındaki gerginliği sömürmeyi amaçlayanların önünü kesmek.
  • Suriyeli öğrencilerin Türk okullarında okuması deneyiminden faydalanarak çok kültürlü ve sağlıklı bir etkileşim içinde olan, birbirlerinin deneyim ve kültüründen faydalanarak zenginleşen bir toplum yaratmak.

 

2. Çalışmada Kullanılan Kavramlar

a) Sosyal Uyum

Sosyal uyum, kişi veya kişi gruplarının daha büyük ve geniş bir gruba yakın olabilmek ve o grubun fertleri olabilmek adına kuralları olan sosyal bir sistem[1] kurarak yaptıkları aktivite ve etkinliklere denmektedir. Bu aktivitelerin başarısı genellikle iki şarta bağlıdır:[2] Kişinin istekli olarak uyum ve adapte olmak için emek vermesi ve toplumun o kişiyi kabullenip benimsemesi konusundaki isteklilik.

Bu çalışma kapsamında, Suriyeli öğrencinin okul çevresi, öğretmen ve diğer öğrencilere uyum sağlaması ve arkadaşlıklar kurması kastedilmiştir.

 

b) Zorbalık

Bir ya da birden fazla öğrencinin başka bir öğrenciye zarar vermek için yaptığı ve sürekli tekrarladığı kasıtlı olumsuz davranışlara zorbalık denmektedir. Zorbalık birden fazla kısma ayrılır. Bunlardan biri doğrudan zorbalıktır. Doğrudan zorbalık; sözel zorbalık, tehdit, azarlamak, kışkırtmak, küfür etmektir. Bir diğer zorbalık türü olan fiziksel zorbalık; dövmek, itmek, vurmak, cinsel veya dijital zorbalıktır. Üçüncüsü ise dolaylı zorbalıktır. Dolaylı zorbalık, hiçbir sözcük kullanmadan ve fiziksel şiddet uygulamadan yapılan zorbalık biçimidir. Surat asmak, kasıtlı olumsuz işaretler veya mağduru gruptan ayrı tutmak ya da isteklerini kasıtlı biçimde reddetmek gibi davranışlar sergilemektir.

 

c) Dışlanma veya Sosyal İzolasyon

Dışlanma bir dolaylı zorbalık biçimi olup birçok farklı suretle ortaya çıkmaktadır: Söylentiler yaymakla tehdit etmek, mağdurla aynı ortamda bulunmayı reddetme, mağdurla ilişki kuran insanlara zorbalık etme, mağdurun kıyafet, ırk, renk, din veya engelliliğini eleştirme ve diğer suretlerde görülen davranışlardır.[3]

 

d) Kışkırtma Kampanyaları

Kışkırtma kampanyaları; sistematik ve planlı bir şekilde yaygınlaşan söylentiler, yanlış bilgiler ve Suriyelileri sınır dışı etme çağrılarına işaret etmektedir. Bu kampanyalar özellikle sosyal medya sayfalarında ve bazı televizyon kanallarında siyaset amacıyla Suriyelilerin imajını zedelemek ve devletin Suriyelilerle ilgili politikasına karşı gelmek amacıyla yürütülmüştür.

 

e) Uyum Sınıfları

Uyum sınıfları, Avrupa Birliği tarafından desteklenen bazı projeler kapsamında Suriyeli ve Arap öğrenciler için açılan sınıflara denmektedir. Bu sınıflarda yoğun bir şekilde Türkçe eğitimine öncelik verilmekte (birinci ve ikinci seviye) olup birkaç şekilde uygulanmaktadır:

  • Okul günü içindeki dersler: Öğrenci esas sınıfından alınarak Türkçe dersi aldığı başka bir sınıfa gitmektedir.[4]
  • Okul günü dışındaki dersler: Bu uygulamada, öğrenci Türkçe dersini yoğun bir şekilde almaktadır. Bunun yanında matematik ve fen bilgisi derslerini de daha az yoğunlukta da olsa öğrenmektedir.[5]
  • Suriyeli öğrenciler için özel sınıflar: Bu sınıflarda Suriyeli öğrenciler esas sınıflarına hiç katılmadan ve başka hiçbir ders olmaksızın gün boyunca Türkçe eğitimi görmektedirler.[6]

 

3. Türk Eğitim Sistemine Entegrasyon Deneyimi

Bu çalışma, Suriyeli ve Arap öğrencilerin Türk okullarında entegrasyonu kapsamında verilen emekleri değerlendirmek için üç ana kritere dayanan birtakım belirleyiciler saptamıştır:

  1. Dil engelinin aşılması: Sürekli ve yoğun bir şekilde Türk okulunda Türk akranlarıyla birlikte olmasından yola çıkarak öğrencinin Türkçeyi akıcılıkla öğrenmesi.
  2. Öğrenci okul ilişkisi: Okulun ne derece sevilen bir ortam olması.
  3. Türk akranlarıyla sosyal ilişkiler: Öğrencinin akranlarıyla sosyal etkinlikler içinde yer alma ve arkadaşlık kurma kabiliyetine odaklanması.
     

Bu kriterler öncelikle ailelerin verdiği cevaplara göre değerlendirilecek, bu cevaplar daha sonra öğrenci görüşmelerinin sonuçları ile karşılaştırılacaktır.

 

a) Dil Engelinin Aşılması

Dil, ifade edebilmenin en temel aracı olmakla beraber, toplumda bulunan farklı gruplar arasında uyum ve entegrasyonun gerçekleşmesi ve güçlenmesi için en önemli anahtardır. Bu nedenle, entegrasyon projelerinin birçoğu tüm emeklerini genel olarak yabancıların, özellikle de Suriyelilerin dil becerilerini geliştirmelerine odaklamışlardır. Bu bağlamda okullar dil öğrenmek ve dil engelini ortadan kaldırmak için ideal bir ortamdır.

Ortalama yabancı bir öğrencinin Türkçeyi orta düzeyde öğrenmesi için Türk okulunda bir yıl geçirmesi gerekir. İleri düzeyde Türkçe öğrenip kendisine söylenen çoğu şeyi anlaması ve kendini mükemmel bir şekilde ifade edebilmesi, bunun yanı sıra ödev çözümünü de büyük orada kendi kendine yapabilmesi ise iki yılı bulabilir. Bu sonuçlar, öğrencinin durumu, kişisel yeteneği ve okula devam etme yaşı gibi öğelerden dolayı kişiden kişiye farklılık gösterir.

Türk okullarına devam eden öğrencilerin dil engelini aşabilme kabiliyeti konusunda ise görüşme gerçekleştirdiğimiz velilere yönelik anket sonuçları, çalışmaya katılan toplam öğrenci sayısının %27’sinin anlamama ve kendilerini ifade edememe gibi dil sorunlarının hâlâ devam ettiğini, öte yandan Türkiye genelinde öğrencilerin %39’unun dil seviyesinin orta olduğunu ortaya çıkarmaktadır. (Şekil 5)

Araştırma sonuçları, çoğu öğrencinin okul yılları geçtikçe dil konusunda kendilerini geliştirdiğini göstermektedir. Ancak üç yıldan fazla süredir Türk okullarında okudukları halde seviyeleri orta veya daha az öğrencilerin varlığı da dikkati çekmektedir.

Öte yandan Şekil 6, İstanbul’da yaşayan öğrencilerin dil gelişiminin diğer illerde yaşayan öğrencilere kıyasla daha iyi olduğunu göstermekle beraber, elde edilen rakamlar Türkiye genelinde yaşayan Suriye dışındaki diğer Arap öğrencilerin, okul yılları geçtikçe dil sorunlarını Suriyelilere kıyasla daha etkin bir şekilde aşabildiklerini ortaya koymaktadır.

Öğrencilerle yapılan doğrudan görüşmeler, görüştüğümüz öğrencilerin üçte birinin hâlâ dil sorunları yaşadığını ortaya koymaktadır. Bu sorunlar erkek öğrenciler arasında daha fazla görülmektedir (Şekil 7). Bu sonuçlar, yapılan anket sonuçlarına çok yakındır.

b) Öğrenci-Okul İlişkisi

Bir öğrenci okulda eğitim ve öğretim görmenin yanında, akranlarıyla etkinliklere katılmak, ayrıca farklı değerler, zihinsel imgeler, fiziksel, psikolojik, sosyal beceriler kazanmak gibi gelişimler sağlar. Tüm bunların sonunda çevresine uyum sağlamayı becerebilen bir fert olur.

Okulun bu rolü yerine getirebilmesi için öğrencinin rahat hissettiği ve kabullendiği olumlu bir ortam olması gerekir. Bu şekilde öğrenci hem psikolojik dengesini sağlayabilecek, hem de kendisine öğretilen bilimleri en iyi şekilde kavrayıp becerilerini geliştirebilecektir.

Öğrenci ailelerinin verdiği cevaplara bakıldığında ailelerin %39’u çocuklarının okul ile ilişkilerini “iyi” diye tanımlarken %23’ü ise bu ilişkiyi “zayıf” olarak yorumlamıştır. Velilerin %38’i ise çocuklarının okul ilişkisini “orta” olarak tanımlamaktadır.

Üstte görülen şekil, öğrencinin okulu hakkında edindiği izlenimin değişmediğini ve sabit kaldığını, özellikle zorunlu entegrasyon kararı sonrasında Türk okullarında okumaya başlayan öğrencilerin Türk okullarında üç yıl devam etmelerine rağmen sanılanın aksine okullarına karşı hiçbir etkileşim, kabullenme ve sevme girişiminde bulunmadığını gösterir. Tam tersine, verdikleri cevaplar Türk okullarında bir ve iki yıl okuyan öğrencilerin cevaplarıyla büyük benzerlik göstermiştir. Ancak zorunlu entegrasyon kararı öncesinde Türk okullarına devam eden öğrencilerin (okullarda üç yıldan fazla süredir devam eden öğrenciler) okulu kabullenme oranlarının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda dil sorununun, bazı öğrencilerde zayıf ve orta olarak değerlendirilen ilişkilerin temel nedeni olmadığı açıkça görülmektedir. Zira ailelere göre öğrencilerin birçoğu dil engelini aştığı halde okulla ilişkileri hiç iyiye gitmemiştir. Örneğin; Türk okullarına üç yıl boyunca devam eden ve okulla ilişkileri hâlâ zayıf olan %26 öğrencinin %17’si dil sorununu tamamen aşmış ve %9’u hâlâ dil sorunu yaşamakta olan öğrencilerdir. Diğer tarafta, zorunlu entegrasyon kararından önce Türk okullarına devam eden ve hâlâ okul ile ilişkileri zayıf olan öğrencilerin toplam oranı %12 olup bu öğrencilerin %9’u dil sorununu aşmıştır ve sadece %3’ünün dil zorlukları devam etmektedir. Bu sonuçlar, dil sorununun ortadan kalkmasının ve okul çevresine alışılmasının bu olumsuz izlenimi değiştirmediğini ve duyulan bu rahatsızlığın altında yatan başka nedenlerin olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

İstanbul örneklerinden alınan sonuç, Türkiye genelinde yaşayan öğrencilerden alınan sonuçlara kıyasla daha iyi olduğu halde, zorunlu entegrasyon kararında sonra (2016-2017 eğitim öğretim yılı) Türk okullarına nakledilen ve hâlâ okulla ilişkileri zayıf olan öğrenci oranının diğer tüm yıllara göre en yüksek oran olduğuna dikkat çekmektedir. Zira bu oran %31’i bulmuştur. Öte yandan, daha önceki yıllarda Türk okullarına devam eden ve okulla ilişkileri iyi olmayan öğrenci oranı yalnızca %13 olmuştur.

Üstteki şekil Arap öğrencilerin genel sonuçlarının, detaylarda bazı farklılıklar olsa da İstanbul örnek sonuçları ile bağdaştığını göstermekte, ayrıca öğrencilerin büyük çoğunluğunun okulları hakkındaki olumsuz izlenimlerinin okullarına uzun süre devam etmelerine rağmen değişmediğine dikkat çekmektedir.

Diğer yandan, öğrencilerle yapılan doğrudan görüşmeler öğrencilerin %22’sinin kendilerini okulda asla rahat hissetmediklerini, %31’inin ise okulda olmaktan rahatsızlık duyduklarını belirtmektedir. Bu sonuçlar, aileler tarafından belirtilen cevaplar ve sonuçlar ile tutarlılık göstermektedir. Öte yandan, erkek öğrenciler kız öğrencilere kıyasla okullarını kabullenmekte daha büyük zorluklar çekmektedirler. Zira okullarında rahatsız olan kız öğrenci sayısı %48 iken bu oran erkeklerde %59’a kadar yükselmiştir.

Okullarla yaşanan bu gerilimli ilişkinin yeni olduğuna dikkat çeken öğrenciler, daha önceki geçici okullarında (Suriyeli okulları) durumlarının daha iyi olduğunu belirtmektedir.

 

c) Türk Öğrencilerle Sosyal İlişkiler

Okul sadece bir eğitim alanı değil, aynı zamanda öğrenciye ailesinin dışında akranlarıyla sosyal ilişkiler kurmasına olanak sağlayan en önemli sosyal alandır. Bu sayede çocuklar hem diğer insanlarla iletişim kurma ihtiyacını karşılamış hem de bunun için gereken beceri ve yetenekleri kazanmış olurlar.

Ailelerin cevaplarından elde edilen rakamlar, Suriyeli öğrencilerin, okulun sosyal çevresine uyum sağlaması kapsamında (Şekil 12), Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmakta zorlandığını göstermiştir. Genel oranlar, öğrencilerin yalnızca %28’inin Türk öğrencilerle arkadaşlık kurabildiğine dikkat çekerek öğrencilerin %37’sinin hâlâ arkadaş edinmekte başarılı olamadıklarını belirtmiştir.

Ayrıca, Şekil 12’de belirtildiği gibi, ilkokul öğrencileri arkadaşlık kurmakta diğer öğrencilere kıyasla daha fazla zorlanmaktadır. Zira arkadaşlık kurmayı başaramayan ilkokul öğrenci sayısı, toplam öğrenci sayısının %47’sini oluşturmuştur.

Genel olarak öğrenciler Türk okulunda ilk yıllarından sonra Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmakta gözle görülür bir gelişme yaşamışlardır. Dil sorununu bir nevi ortadan kalkması bu gelişmenin en büyük sebebi olabilmekle birlikte daha sonraki yıllarda bu arkadaşlıkların temposunda gözle görülebilecek bir hızlanma yaşanmamıştır. Ayrıca dil sorununu aşabildiği halde arkadaşlık kurmada başarılı olamayan öğrenci oranının %15 ile %19 olduğu görülmüştür.

İstanbul’da yaşayan ve incelenen örneklerin sonuçları (Şekil 13) Türkiye genelinde yaşayan diğer örneklerin sonuçlarıyla benzerlik göstermektedir. Öte yandan, Arap öğrenciler, Türk akranlarıyla arkadaşlık kurmakta Suriyeli öğrencilere kıyasla daha esnek olup Türklerle arkadaşlık kurmakta zorlanan Arap öğrenci oranı Suriyelilere kıyasla çok daha azdır.

Doğrudan görüşmelerden elde edilen sonuçlar, öğrencilerin büyük çoğunluğunun eski geçici okullarında arkadaşlık kurmakta hiçbir zorluk çekmediğini göstermektedir. Aksine bu zorluklar yalnızca Türk okullarına nakledildiklerinde baş göstermiş ve yalnızca Türk öğrencilerle kısıtlı olmayıp Suriyeli öğrenciler arasında da görülmüştür. Zira öğrencilerin %16’sı hiçbir Suriyeli öğrenci ile arkadaşlık kuramamış, öte yandan bu oran Türk öğrencilerle arkadaşlık kurma söz konusu olduğunda %33’ü bulmuştur. Bu sonuçlar, ailelerin yanıtladığı anket sonuçları ile büyük bir benzerlik göstermektedir.

Erkek öğrenciler hem Suriyeli hem Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmakta daha büyük zorluk çekerken kız öğrenciler yalnızca Türk akranlarıyla arkadaşlık kurmakta zorlandıklarını belirtmişlerdir. Suriyeli öğrencilerin sosyal uyum ve entegrasyonunu değerlendirmek için bu konuyla ilgili soruları Türk öğretmenlere yönelttik. Bu bağlamda, Türk öğretmenlerin %46’sı Suriyeli ve Türk öğrenciler arasındaki uyumu “orta” olarak değerlendirirken bu öğretmenlerin %39’u her iki taraf arasındaki sosyal entegrasyonun zayıf olduğunu görüyor (Şekil 15). Öte yandan, Türk öğretmenlerin %92’si Suriyeli öğrencilerin yarısından azının uyum sağlamakta başarılı olduklarını belirtmişlerdir (Şekil 16).

4. Uyum ve Entegrasyon Deneyiminin Sonuçları

Yukarıda sergilenen sonuçlar Suriyeli öğrencilerin Türk okullarına entegrasyon deneyiminin Suriyeli öğrenciler için kolay bir süreç olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu süreç kendisinden beklenen ve bu alanda verilen emeklerle örtüşen sonuçlara da ulaşamamıştır. Zira elde edilen rakamlar, bu emekleri zayıflatan ve etkinliğini azaltan gizli neden ve engellerin bulunduğuna işaret etmektedir. Bu çerçevede ailelerin katıldığı anket, öğrenciler, Suriyeli ve Türk öğretmenlerle yapılan doğrudan görüşmeler bu sonuca sebep olan birtakım doğrudan ve dolaylı nedenlerin olduğuna dikkat çekerken bu nedenlerin bazılarının yeni faktörlerin ortaya çıkması sebebiyle olduğunu; uyum ve entegrasyonun başarıyla gerçekleşmesi için verilen emekleri engellediğini belirtmiştir.

Ağustos 2016 yılında alınan uyum kararı Türkiye’de bulunan Geçici Eğitim Merkezlerine (GEM) dört yıla varacak olan aşamalı bir şekilde son vermiştir. Bu kararın akabinde, 700.000’e yakın Suriyeli öğrenci Türk okullarında eğitim görmeye başlamıştır. Bu sayı, okul çağındaki toplam Suriyeli çocukların %70’ini teşkil etmektedir.

Bu çalışmada, kararın alınmasından dört yıl sonra Suriyeli öğrencilerin Türk eğitimine ve okullarına uyumu değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme üç temel kritere dayanacaktır: Bu kriterlerin birincisi dil engeli ve öğrencilerin dil engelini aşabilme yeteneğidir. İkinci olarak öğrenci ve okul ilişkisi ve öğrencinin okulunu ne kadar kabullenebildiği ele alınmıştır. Son olarak öğrencilerin Türk arkadaşlarıyla sosyal ilişki kurma kabiliyeti değerlendirilmiştir.

 

a) Dil Engeli ve Bu Engelin Aşılması

  • Birçok Suriyeli öğrenci hâlâ dil sıkıntısı çekmektedir. Bu sıkıntılar, genelde kendilerine söyleneni anlamama, kendilerini ifade edememe ve bir yıldan fazla bir süre derslerine devam etmelerine karşın derslerini takip edememe gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu kapsamda erkek öğrenciler, kız öğrencilerden daha fazla sıkıntı çekmekte olup dil engelini aşabilmeleri daha zor olmuştur.
  • İlkokul aşamasında derslerin diğer aşamalara kıyasla daha kolay ve öğrencilerin yaşlarına daha uygun olmasına ve genel olarak bu eğitim aşamasında toplu ve eğlenceli etkinliklere daha fazla yer verilmesine rağmen dil sorunları bu aşamada okuyan öğrenciler arasında çok belirgin olarak ortaya çıkmıştır.
  • Entegrasyon ve uyum kararının alınmasından sonra üç yıldır Türk okullarında eğitimine devam eden çocukların %13’ü hâlâ ciddi bir şekilde dil sıkıntıları çekmektedir.

 

b) Okul Hakkındaki İzlenimler

  • Ailelerin %39’u çocuklarının Türk okulu ile ilişkisini “iyi” olarak değerlendirmiş, öte yandan aralarında dil sorununu aşabilen birçok öğrenci olmasına rağmen ailelerin %23’ü bu ilişkiyi “zayıf” olarak yorumlamıştır.
  • Alınan uyum ve entegrasyon kararından sonra birçok Suriyeli öğrencinin okul hakkındaki izlenimleri sabit kalmış, bu olumsuz izlenimler değişmemiştir. Örneğin, bir öğrencinin okul ile olan olumsuz ilişkisi o okulda yıllar geçirdikten sonra daha iyiye gitmemiştir. Bu sonuç, dil sorununun aşılması veya okul atmosferine alışılmasının bu olumsuz izlenimin ve duyulan rahatsızlığın sebebi olmadığını ve bu rahatsızlığın altında başka sebeplerin olabileceği varsayımını beraberinde getirmiştir.
  • Uyum ve entegrasyon kararından önce Türk okullarında eğitimine devam eden Suriyeli öğrenciler okullarına daha hızlı uyum sağlayabilmiş ve okulları hakkında iyi izlenimler edinmişlerdir.
  • Erkek öğrencilerin %59’u okullarında rahatsız olduklarını belirtmiş, öte yandan bu oran kız öğrencilerde sadece %48 olmuştur. Bu rakamlardan da anlaşıldığı gibi erkek öğrenciler kız öğrencilere kıyasla okullarını kabullenmekte daha fazla zorluk çekmişlerdir.

 

c) Arkadaşlık Kurma Kabiliyeti

  • Suriyeli öğrencilerin %72’si Türk akranlarıyla arkadaşlık kurmakta zorlanmış ve bu öğrencilerin %37’si Türk akranlarıyla hâlâ arkadaşlık kuramamışlardır.
  • İlkokul çağındaki Suriyeli öğrenciler, diğer aşamalardaki öğrencilere kıyasla akranlarıyla arkadaşlık kurmakta daha çok zorlanmış ve bu kapsamda arkadaşlık kuramayan toplam öğrencilerin %47’sini ilkokul çağındaki çocuklar teşkil etmiştir.
  • Suriyeli öğrencilerin Türk okullarında eğitimine devam etmesiyle birlikte arkadaşlık kurmakta dil engeli ile ilgili olmayan başka zorluklar ortaya çıkmış ve öğrencilerin %16’sı Suriyeli akranlarıyla hiç arkadaşlık kuramamıştır. Öte yandan, öğrencilerin %33’ü Türk akranlarıyla hiç arkadaşlık kuramamıştır. Bu çerçevede erkek öğrenciler ne Suriyeli ne de Türk arkadaşlarıyla arkadaşlık kuramazken kız öğrenciler sadece Türk akranlarıyla arkadaşlık kurmakta zorlanmıştır.
  • Arkadaşlık kurma zorluklarında dil faktörü en önemli etken değildir. Zira dil sorununu aşan öğrencilerin %15 ila %19’u, Türk okullarına en az üç yıldır devam etmelerine ve dil sorununu aşmalarına rağmen hâlâ arkadaşlık kurmakta zorluklar yaşamaktadırlar.

 

5. Sonuçlar

  • Türk öğretmenlerin %46’sı Türk ve Suriyeli öğrenciler arasındaki entegrasyonu “orta” olarak değerlendirirken öğretmenlerin %39’u her iki taraf arasındaki sosyal entegrasyonun zayıf olduğunu görüyor.
  • Türk öğretmenlerin %92’si Suriyeli öğrencilerin yarısından azının Türk akranlarına uyum sağladığını belirtirken kalan öğrencilerin hâlâ aşamadıkları ciddi zorluklarla karşılaştıklarını ifade ediyor.
  • Suriyeli öğrencilerin durumu Türkiye genelinde yaşayan diğer Arap öğrencilerin durumu ile kıyaslandığında Arap öğrencilerin sonuçlarının Suriyeli öğrencilerin sonuçlarına benzediği görülmektedir. Zira aynı problemler her iki tarafta aynı oranda görülmektedir. Öte yandan, Arap öğrenciler, Suriyeli öğrencilere kıyasla dil sorunlarını aşmak ve Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmakta az bir farkla da olsa daha çok esneklik göstermişlerdir.

 

İstanbul’da yaşayan Suriyeli öğrenciler ile Türkiye genelinde yaşayan Suriyeli öğrencilerin durumu kıyaslandığında İstanbul’daki örneklerin Türkiye’nin birçok ilinde analiz edilen örneklerle birçok yönde büyük bir benzerlik gösterdiği görülmekle beraber, İstanbul’da yaşayan Suriyeli öğrencilerin durumunun az bir farkla daha iyi olduğu tespit edilmiştir.

 

Sonnotlar

 

[1] “Mağripte Sosyal Uyum ve Yurttaşlık Toplumu Kurma”, Yıllık İnsan ve Toplum Bilimleri Kongresi, 2013, http://bit.ly/2uneSSt
[2] age.
[3] age.
[4] Bu sınıf biçimi bazı Türk okullarında uygulanmakta olup Türkiye genelinde tüm okullarda yaygınlaştırılan bir model değildir.
[5] Bu plan 2017-2018 eğitim öğretim yılında Avrupa Birliği’nin desteğiyle hayata geçirilmiştir.
[6] Bu sınıf modeli 2019-2020 eğitim öğretim yılında öğrenciler seviye tespit sınavına tabi tutulduktan sonra tüm İstanbul okullarında uygulanmıştır.
 
 

III. BÖLÜM: Entegrasyon Çabalarında Öğrenci ve Aile[1]

 

Giriş

Bu bölüm, entegrasyon sürecinin temellerini oluşturan önemli faktörlerden biri olan öğrenci ve ailesine odaklanmaktadır. Öğrencinin şahsının ve ailesinin, entegrasyon sürecinin zayıflamasının ardındaki nedenleri, araştırma yöntemlerini kullanarak bir araya getirdiğimiz nitel ve nicel verilerle açıklamaya çalışmaktadır. Bu çalışma öğrencinin okula girişinde karşılaştığı durumları anlama ve bu deneyin başarı veya başarısızlığını etkileyen faktörleri belirleme teşebbüsüdür.

İlk bölümde, dolaysız ve etkin bir faktör olarak ailenin; öğrenciyle ilgilenme ve takibi, önyargılardan etkilenmesi, farkındalık düzeyi ve öğrencinin eğitim hayatında başarılı olmasını sağlaması incelenmektedir.

İkinci bölümde ise öğrencinin entegrasyon süreciyle etkileşimini yüksek derecede etkileyen bazı kişisel faktörlere değinilmektedir. Bu faktörlerden bazıları sosyal ve psikolojik yetenek ve yetilerle alakalıyken bazıları kendi üzerlerinde tepkimeye yol açan çevresel faktörlerle alakalıdır.

Üçüncü bölüm ise öğrenciyi başarılı, başarısız kılan veya sekteye uğratan genel noktaları saptamak üzere öğrencilerle dolaysız şekilde yapılan röportajlara başvurarak hazırlanan bir analizi içermektedir. Bu bölüm entegrasyon sürecinin (kamu kurumları, eğitim kurumları, sivil toplum örgütleri ve ebeveynler de dahil) tüm elemanlarına yönelik bir dizi tavsiyeyle son bulmaktadır.

 

1. Entegrasyon Başarısında Ebeveynlerin Rolü

Aile, takip ettiği eğitim usulüyle ve takip ettiği ahlaki değerlerle çocuğun karakterine şekil veren ilk kurumdur. Aile çocuğun olumlu ve iyi yönde olan özelliklerini geliştirme imkânına sahiptir. Dışarıya açık olan aileler çocuklarını toplumda var olma, etkileşim kurma ve arkadaş edinme yönünden daha iyi eğitebilir. Çocuğun kendi ayakları üzerinde durabilme, bağımsızlık, karar alabilme ve arkadaş seçebilme yeteneklerini geliştiren yapının ailesi olmasının yanı sıra kendini ifade etme alanında daha fazla özgürlük veren ailelerde çocukların daha kendine güvenli, içten ve farklılıklara açık bir şekilde büyüdüğü de bir gerçektir.

Çocuğun karakterinin, sosyal görüşlerinin oluşmasında aile ve okulun benzer rollere sahip olması, ilişkilerinin de yakın olması, iletişimin hızlı olması ve takibin yüksek derecede olması gerekliliklerini ortaya çıkarır. Bu gereklilikler okulun ve evin birbirlerini tamamlayıcı olmalarını sağlar; böylelikle birinin inşa ettiğini diğeri yıkmaz. Entegrasyon, öğrencinin sorunlarına çözüm bulunması adına; özellikle çocuğun karakter oluşumunu iyi yönde etkileyen, performansını artıran, eğitim sürecinden olumlu dönütler alan, fikir alışverişinde bulunulabilen, eğitimle alakalı konularda tavsiye alınabilen, çocuğun ruhsal durumunun anlaşılabildiği ve kötü davranışlardan uzak tutulmasına yardımcı olabilecek tarzda bir iş birliğine ihtiyaç duyar.

Suriyeli ailelerin entegrasyon çabalarındaki rolünü şu açılardan inceleyebiliriz:

Ailenin çocuğa gösterdiği takip ve önemin düzeyi: Birçok Türk öğretmen; Suriyeli ailelerin, çocuklarının eğitimiyle yeterince ilgili olmamalarından yakınmaktadır. Kendileriyle röportaj yapılan Türk öğretmenlerden en az %50’si Suriyeli öğrencilerin büyük bölümünün eğitim hayatları konusunda aileleri tarafından yapılan takiplerin tatmin edici olmadığını düşünmektedir. Kendileri ile görüşülen Suriyeli öğretmenlerin % 63’ü de buna katılmaktadır.

Kendileri ile görüşülen ebeveynlerin sadece %26’sı çocukları ile iletişimi “iyi” olarak nitelendirirken Suriyeli velilerin sadece %38’inin veli toplantılarına katıldığı görülmektedir. İstanbul örneğindeki sonuçlar ışığında öğrencilerin eğitimine olan ilginin diğer şehirlere nazaran İstanbul’da daha düşük olduğu görülmektedir. Suriyelilerin diğer Arap vatandaşlara nazaran çocuklarının eğitimine olan ilgilerinin daha az olduğu görülmektedir. Bu durum; ülkede, özellikle de İstanbul’da, Suriyelilere karşı gelişen hassasiyet ve geçen seçim kampanyalarında ortaya çıkan tahrik kampanyaları gibi birçok sebepten kaynaklanıyor olabilir.

Velilerin sadece %33’ü çocuklarının eğitim sürecini iyi bir şekilde takip edebilirken öğretmenlerin verdikleri ödevler hakkındaki raporlarına cevap veren veli oranı ise %50’dir. Bu ilk olarak dil bariyerinden ve ilerleyen sayfalarda detaylandırılacak olan nedenlerden kaynaklanmaktadır.

Velilerden bazıları öğrencilerin akademik durumunu ve öğretmenlerin yazdığı raporları takip etmek için içerisinde raporları ve mesajları çevirebilecekleri ve sorular çözebilecekleri sosyal medyalarda grup kurmak gibi birtakım çözümler bulmuşlardır.

Geçen iki yılda birtakım öğretmenler ve üniversite öğrencileri Türk eğitim müfredatını ücret karşılığı çevirmek, açıklamak ve öğrencilere örnek sınav kağıtlarıyla alıştırmalar yaptırmak üzere özel web siteleri kurmuştur (Şekil 4). Böylelikle bu siteler uygun fiyatlarla öğrenci ve velilere dersleri anlamada ve öğrencilerin akademik başarısını artırmada yardımcı olmaktadır. Bu siteler sayesinde birçok öğrenci hızlı ve istikrarlı bir akademik başarı yakalamaya başladı.

Her ne kadar birçok veli çocuklarının eğitimini takip edemese de özellikle karşılaştıkları problemlerden ve okuldaki tecrübelerinden haberdar olmaya çalıştıkları söylenebilir. Çoğu zaman veliler, öğrencilerin sosyal problemlerini çözmek için idare ve öğretmenlerle iletişime geçmeye çalışmakta ve bu hususta çevirmenlerden yardım talep etmektedirler.

Sonuçlar velilerin %65’inin, çocuklarının eğitiminin takibini iyiden ziyade orta veya düşük düzeyde yaptığını ortaya çıkarmaktadır.

Velilerin, çocuklarının eğitsel süreçlerindeki düşük takip düzeyleri müteakip sebeplerle tahlil edilebilir:

  • Farklı çevreler ve farklı kültürel arka planlardan geliyor olmalarının yanı sıra bazı ailelerin eğitim seviyeleri, çocuklarının eğitsel durumlarını takip etmekte etkili olmaktadır.
  • Birçok Suriyeli ailenin içinde yaşadığı sosyal ve psikolojik istikrarsızlık durumu, Suriye’de uzun süredir ufukta çözümü gözükmeyen karışıklığın varlığı önemli rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra, oturma izni, kimlik, çalışma izni gibi meselelerde çıkan problemler, Türkiye’deki Suriyelilerin durumunu ilgilendiren yeni kararlar vb. Suriyeliler arasında umutsuzluk, stres ve istikrarsızlık hali yaratmıştır.
  • Her Suriyeli ailenin başından geçen hikâye belli noktalarda birbirleriyle kesişmekte, acı, kayıp veya ruhi yıpranma hallerinden etkilenmektedir. Ailenin sıkıntıları, ister istemez öğrencilere yansımakta, birçok öğrenci ayrı kalma veya ayrı ülkelerde ikamet etme gibi durumlardan kaynaklanan travmalar yaşamaktadır.
  • Uzun saatler boyunca çalışma zorunluluğu bir diğer faktördür. Suriyeli ailelerin tüm yetişkinleri yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmak zorunda kalmıştır. Ebeveynlerin uzun saatler çalışmak zorunda olması öğretmenle ve okul idaresiyle olan iletişimini kesmiş ve öğrencinin eğitsel sürecini takip etmelerini zorlaştırmıştır.
  • İletişimsel zorluklar ve dil bariyeri genelde velilerin; öğretmenler ve idarecilerle iletişim kurmaktan kaçınmasının ana nedenleri arasında gelmektedir. Her ne kadar Millî Eğitim Bakanlığı son iki yılda Suriyeli öğretmenlerin okullarda gönüllü olarak çalıştığı bir program başlatsa da birçok veli bu öğretmenlerin okullardaki varlıklarından haberdar değil veya çocuklarının bulunduğu okullarda bu öğretmenler bulunmamakta.
  • Finansal gereklilikler: Öğretmenlerin veya idarenin Türk öğrencilerden talep ettikleri gibi kendilerinden de okul ihtiyaçları için para talep etmelerinden çekinen bazı ebeveynler öğretmen ve idareyle iletişim kurmaktan kaçınıyorlar. Birçok veli ekstradan gelen mali taleplerden şikâyetini dile getirmektedir. Özellikle okulda birden fazla çocuğu olan veliler oldukça sıkıntılıdır.
     

Çocuklar belki de farklılıkların üstünden gelip farklılıklarla birlikte arkadaşlık kurabilme açısından en yetenekli yaş grubudur. Çünkü onların farklı insanlar, ırklar veya milletler hakkında yerleşmiş fikirleri bulunmamaktadır. Bu tarz önyargılar onlar büyüdükçe ve ailelerinden, toplumdan veya medyadan edindikleri düşünceler yoluyla ortaya çıkmaktadır.

Seçim kampanyaları beraberinde ortaya çıkan kışkırtma kampanyaları genel atmosferde endişe verici bazı etkilerde bulunmuştur. Bu etkiler velilerin cevaplarında, her iki tarafın birbiri hakkında sahip olduğu yanlış düşüncelerde gözlemlenmiştir.

Velilerin %63’ü kışkırtma kampanyalarını müteakip süreçte okullardaki genel atmosferin geçen yıllara oranla daha kötü olduğu düşüncesine sahipler.

Velilerin %60’ı ise kışkırtma kampanyaları ve etkilerinin ardından Türk halkı hakkındaki şahsi düşünce ve intibalarının değiştiğini belirtmiştir. Bu sonuçlar Suriyelilerin hassasiyetinin Arap kardeşlerine oranla ne derece farklı olduğunu göstermektedir. Suriyelilerin %47’si kışkırtma kampanyalarından etkilendiklerini ve ev sahibi ülke hakkındaki düşüncelerinin değiştiğini belirtmiştir.

Bu yeni düşünceler bariz bir şekilde öğrencilere yansımıştır. Suriyelilerin %43’ü çocuklarının, kendilerinin Türkler hakkındaki düşüncelerinden etkilendiğini belirtirken diğer Arap ailelerde bu oran %32 olarak görülmüştür.

Kışkırtma kampanyaları velilerde genel anlamda %66’lık bir dilimde önyargı oluşturmuştur. Veliler Türklerin Araplara yönelik olumsuz bir duruşu ve Türklerin kendilerini sevmedikleri düşüncesine sahip olduklarını belirtmişlerdir. Bu kışkırtma kampanyaları diğer Arap ebeveynlerin %59’unda da bu düşünceyi oluşturmuştur.

İzleyen tablo Türkiye genel atmosferindeki Suriyelileri hedef alan kışkırtma kampanyalarının Suriyeliler ve Araplar üzerindeki yansımalarını göstermektedir.

Aşağıda, iki velinin zihinsel intibalarından (olumlu veya olumsuz) ve çocuklarının entegrasyon sürecinden bahsettikleri konuşmalara yer verilmiştir:

“Oğlum eğitiminin ilk yılında yalnız ve dışlanmıştı. Veli toplantılarının birinde öğretmen oğlumu terbiyesi ve çabasından dolayı övdü. Sonra öğretmen ‘Keşke milletimiz çocuklarına bu öğrencimin sahip olduğu edep ve iletişim becerilerini öğretse.’ dedi. Sonra onu yetiştirme tarzımdan dolayı bana teşekkür etti. Bu toplantıdan sonra Türk öğrencilerin oğlumuzla arkadaşlık bağları kurduğunu fark ettik.”

Ankete katılan bir veli


“Biz entegrasyon istemiyoruz. Bağımsız Arap okulları istiyoruz. Zaten öğrenciler; öğretmenler, veliler ve idare tarafından reddediliyor ve ötekileştiriliyoruz. Yeter bize gülündüğü.”


 

Aile içerisindeki farkındalık ve anlayış seviyesi: Şüphe yok ki ailenin farkındalık düzeyinin, öğrencinin eğitim sürecinin tüm seviyelerinde büyük bir önemi vardır. Ailelerin, çocuklarının problemlerine gösterdikleri erken ilgi ve bazen de onların bu problemleri çözmelerine yardımcı olmaları, onların bu problemlerden en az zararla kurtulmalarına ve desteklenmiş, güven verilmiş ve ilgilenilmiş hissetmelerine yardımcı olur.

Farkındalık konusu değişik alt başlıklar altında detaylandırılabilir:

Ev sahibi toplumla entegrasyonda ailenin farkındalığı: Her ne kadar hükümet entegrasyon çabalarına önem gösterse de hâlâ iki tarafın birbirlerine karşı direnç ve kapalılık hali devam etmektedir. Suriyeliler kendi aralarında ayrı mahallelerde toplanmış bulunmaktalar ve Türk toplumuyla karşılıklı olarak olmaları gerektiği kadar açık olamamışlardır. Öğrencilerle dolaysız yoldan yapılan röportajların gösterdiğine göre öğrencilerin %37’si okul dışında Suriyeliler haricinde sosyal etkileşimde bulunamayacakları izole edilmiş çevrelerde yaşamaktalar. Bu öğrencilerin %67’si ise Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmakta başarısız olmuşlardır.

Röportajlar Suriyeli öğrencilerin %65’inin (her ne kadar Türkçeyi iyi veya orta düzeyde konuşabiliyorlarsa da) Türk toplumundan izole olmuş çevrelerde yaşadığını gösterirken %71’inin de Türk akranları ile arkadaşlık yapamadıklarını ortaya çıkarmıştır.

Ailenin ev sahibi ve misafirin kültürel farklılıkları hakkındaki farkındalığı: Suriyeli ve Türk ailelerin birbirlerinin kültürleri hakkındaki farkındalığının ve kabullenişinin yeterli olmadığı açıktır. Örneğin, Türk aileler, Suriyeli ailelerin ilk ve ortaokul seviyesindeki çocuklarını okula yalnız göndermelerini eleştirmektedir. Genelde Türk aileler çocuklarıyla okula gitmeyi önemli görmektedirler. Bu hareketi Türk aileler ilgisizlik olarak yorumlamaktadırlar. Ancak Suriye’de çocukların okula yalnız gitmesi yaygın bir durumdur.

Bir diğer örnekte ise birçok Türk öğrenci Suriyeli öğrenciler tarafından hazırlanan yemeklere hoşnutsuzluk göstermektedir. Birçok Suriyeli öğrenci Türk akranlarının daha tadına bakmadan Suriye yemeklerine karşı negatif davranışlar gösterdiklerini defalarca belirtmiştir. Bu durum da Türk öğrencilerin ailelerinin diğer kültürlerin yemek kültürlerini kapalı olduğu ve farklı kültürlere karşı önyargılı oldukları ihtimaline işaret etmektedir.

Ailenin Türk okullarındaki eğitim yapısı hakkındaki farkındalığı: Türk okullarında çalışan bazı Suriyeli öğretmenler birçok Suriyeli velinin hâlâ okullarda düzeni sağlayan Türk eğitim sisteminin kanun ve kurallarından haberi olmadığını dile getirmiştir. Birçok veli çocuklarının bir sınıftan, öğrencinin arkadaşı veya kardeşinin bulunduğu bir diğer sınıfa transfer edilmesini talep etmektedir. Bu Suriye’de yaygın görülen bir harekettir. Ancak Türk okul sistemi bu konuda sıkıdır.

Bir diğer açıdan, Türkiye eğitim sisteminde öğrencinin dersi daha iyi anlamak ve alıştırmalar çözebilmek için ekstradan çalışma yaprağı ve destekleyici kitaplar alabileceği, sınıf içi aktivitelerdeki notlarını yükseltmek için fazladan ödev alabileceği bilgileri birçok Suriyeli aileye ulaşmamaktadır. Çünkü bu uygulamalar Suriye eğitim sisteminde görülmemektedir. Türk okulunda çalışan Suriyeli bir öğretmen şahit olduğu bir olayı şöyle anlatıyor:

“Bir Suriyeli öğrenci okulu bıraktı. Aile ile iletişime geçilince ailenin sınıf öğretmeninin, öğrenciyi ilk sıradan en arka sıraya geçirmesinden rahatsız olduğu anlaşıldı. Öğretmen yer değiştirme meselesinde ısrarcıydı, öğrenci de bunu Suriye’de anlaşılabileceği üzere bir ceza olarak algıladı. Ancak Türk olsun, Suriyeli olsun öğretmenler Türkiye’de öğrencilerin yerini periyodik olarak değiştirir.”

Ailenin çocuklarının problemleri hakkındaki farkındalığı: Çocuklarla ilgilenmek onların sorunlarıyla nasıl etkileşimde bulunulabileceği farkındalığını gerektirir. Bu farkındalık çocuğun yaşının karakteristiğini, geçirdiği gelişim ve değişimi ve karşılaştığı sorun ve zorlukları ilgilendirir. Ağır savaş koşullarından gelip yine ağır iltica koşulları ile karşılaşan ailelerin bu konudaki sorumluluğu iki katına çıkmaktadır. Çünkü çocukları etkisi ve yarası kalıcı olabilecek birçok olumsuz tecrübeye sahiptir. Türk öğretmenlerin %77’si, Suriyeli velilerin sadece dörtte birinin çocuklarının psikolojik sorunlarına önem verdiklerine ve onlara destek olduklarına inandıklarını belirtmiştir. Bu öğretmenlerden %62’si ise Suriyeli ailelerin çocuklarının davranışsal rehberliğe olan ihtiyacı önemsemediklerini düşündüklerini söylemişlerdir.

Suriyeli anne ve babaların çocuklarının okuldaki sosyal ve entegrasyon problemlerine yüksek ilgi gösterdiği söylenebilir. Ancak aynı ilgiyi davranışsal ve psikolojik problemlerine gösterip göstermedikleri belli değildir. Bu durum savaştan kaynaklanıyor olabilir. Aileleri çocukları için nereden yardım ve destek alabileceğini bilmemektedir. Yüksek sayıda Suriyeli öğrencinin uygunsuz davranışlarda bulunması, Suriyeli akranlarına karşı zorbalık yapması ve birçoğunun da psikolojik sorunlarının olması anket ve röportajlardan çıkarılabilecek diğer önemli sonuçlardır.

Birçok ebeveyn, çocuklarının Arap kimlik duygularını veya Arapça becerilerini kaybetmelerinden korktuklarını dile getirmiştir. Bu korkular çocukların Türk okullarında reddedilme ve kabul edilmeme olaylarıyla karşılaşmalarının dolaylı bir sebebi olarak görülebilir.

Bazı röportajlar Suriyeli çocukların Arap dili becerilerini, özellikle de modern standart yazılı Arapçayı, unutmaya ve kaybetmeye başladığını göstermektedir. Bu durum Suriyeli organizasyonlarının, çocukların anadillerine olan bu büyük ihtiyaca karşılık verebilecek etkili, eğlenceli ve eğitici bir müfredatla dil kursları açma yetisinden yoksun olmalarından kaynaklanıyor olabilir.


“Oğlumun Türkçe yanında Arapça da öğrenmesini istiyorum, hele ki Türk yetkililer bizi sürekli geri göndermekle tehdit ediyorken. Benim çocuğum erken yaşta Türkçe öğrenmiş ve Arapça öğrenmemişken geri gönderilirsek nasıl okuyacak?”

Ankete katılan bir veli


 “Çocuklarımın tümünün Türk okullarında başarılı olmasını diliyorum. Ancak bir sorum var: Türkçe eğitim alan çocuklarımın Arapça hakkında hiçbir şey bilmemeleri onların geleceğini nasıl etkileyecek? Büyüyünce durumları ne olacak? Kendilerine Türk mü diyecekler Suriyeli mi?”

Ankete katılan bir veli



2. Entegrasyon Çabalarında Öğrencinin Rolü

Eğer entegrasyon çabaları öğrencinin okul ve sosyal çevresiyle etkileşimini kolaylaştırmak üzere başarılı bir şekilde bitirilmek isteniyorsa bu sürecin odak noktası öğrenci olmalıdır. Öğrencinin gelişimini engelleyebilecek tüm sıkıntılar, bu sıkıntıların ortadan kaldırılma çabası ve öğrencinin bu süreçteki rolü belli açılardan sınırlandırılıp listelenebilir. Bunlardan en önemlisi:

Dil becerileri ve arkadaşlık kurmadaki etkisi: Hiç şüphe yoktur ki dil, ifade araçlarının başında gelmektedir ve arkadaşlık kurmanın en önemli faktörüdür. Bununla beraber çocuklar için dil bariyerinin çok büyük bir problem olmadığı da bilinir. Çünkü çocuklar birbirlerini anlamak üzere oyun ve kendi geliştirdikleri yollarla iletişim kurabilirler.

Suriyeli öğrencilerle yapılan dolaysız röportajlar öğrencilerin %33’ünün her ne kadar Arap ve Suriyeli çocuklarla arkadaşlık kurabilseler de Türk akranlarıyla arkadaş olamadıklarını göstermektedir. (Şekil 11) Dil yetisinin arkadaşlık kurmadaki etkisini incelemek için yaptığımız röportajlarla şu sonuçlara ulaşılmıştır.

Öğrencilerin %33’ü dil bariyerini (orta ve düşük düzeyde Türkçe bilgisiyle) aşarak Türk akranları ile arkadaşlık kurabilmişlerdir. Bu öğrencilerden %16’sının Türkçe bilgisi zayıftır.

Öğrencilerden %8’i dil bariyerini aşmış olsalar da Türk akranlarıyla arkadaşlık kuramamışlardır. Bu öğrencilerden %6’sı kızdır. Bu da dilin arkadaşlık konusunda ana etken olmadığını gösterir.

Öğrencinin Türk okuluna transferi: Röportajlar aynı zamanda birçok öğrencinin ana dillerinden farklı olarak Türkçenin kullanıldığı Türk okullarına transfer edilmeye direnç gösterdiği ve reddettiğini göstermektedir; özellikle ortaokul ve lise öğrencileri. Bu öğrencilerin zor bir tecrübeden geçme, çeşitli problemlerle karşılaşma ve akademik başarılarının düşmesi gibi korkuları Türk okullarına transfer konusunda tereddüt oluşturmuştur. Bu durum dil öğrenimlerini ve entegrasyon sürecini olumsuz yönde etkilemiştir.

Röportajlarda öğrencilerin iç dünyasında bariyerler olduğu ve başlarından geçen olaylardan dolayı bir direnç hali oluştuğu ortaya çıkmıştır. Bunlar da öğrenciyi ve entegrasyon sürecini başarısızlığa uğratmıştır. Öğrenci kendinin, kendi direncinin ve ailesinin entegrasyon sürecine olan duruşunun kendisini başarısızlığa uğrattığından haberdar değildir.

“Türk öğrencilerle arkadaşlık kurmak ve devam ettirmek arasında bir fark var. Mesela benim oğlum Türkçeyi iyi bildiği için Türk öğrencilerle arkadaş olabiliyor. Ancak onlarla olan arkadaşlık seviyesi Suriyeli arkadaşlarıyla olandan daha düşük. Çünkü 3 yıl önce bu okula naklolduktan sonra sadece kendi içlerinde bir arkadaş çevresi kurmuşlardı. Zorbalığa ve tacize uğramaları onları uzaklaştırmış ve kendi içlerinde izole bir arkadaş ağı kurmaya zorlamıştı.”

Ankete katılan bir veli

“Suriyeliler için kurulan okullarda okurken önde gelen başarılı öğrencilerdendim. Zorunlu entegrasyon kararından sonra sekizinci sınıftayken Türk okuluna transfer edildim. Ancak Türk okuluna gitmek veya yeni bir dil öğrenmek fikrini bir türlü benimseyemedim. Türk orta okulunda bir hafta okuduktan sonra okulu bıraktım. Bu bir hafta içerisinde öğrenciler tarafından rahatsız edildim; bazıları beni sınıftan atıyordu, birisi ise dersi dinlememi engelliyordu. Benim için bu durum çok zor ve üzücüydü. Suriye’ye gidip Arapça ders görmeyi umut ediyordum. Türk öğretmenler bile Suriyeli öğrencileri hoş karşılamıyordu. Bizden sadece iki kişi olduğu halde, öğretmenler bizimle dalga geçiyordu. Eğer Türk öğrencileri azarlamak isterlerse “Bunu neden yapıyorsun, Suriyeli misin?” diyorlardı. Yani öğretmen Suriyeli tanımını hakaret olarak kullanıyordu. Buna dayanamadım ve okulu bir seneliğine bıraktım.

Bu bir senelik arada, okulu bırakmanın doğru çözüm olmadığı kanısına vardım. Aynı okula döndüm ve şükür ki durum daha iyiydi. Okuldaki Suriyeli öğrenci sayısı artmıştı. Sınıf arkadaşlarım naziklerdi. Her ne kadar birçoğu Türk öğrencilerin sorularına gösterdikleri ilgi Suriyeli olanlara nazaran daha fazla da olsa öğretmenler bile sınıflarında Suriyeli öğrencilerin olması fikrine alışmışlardı. Okulun genelinde bile daha açık olma hali hakimdi. Ancak benim Türkçeyi öğrenme ve geliştirme isteğim sınıf arkadaşlarımın benimle arkadaş olmak istemesinin ana nedeniydi. Çünkü şimdi başarılıyım ve genel ortalamam %80. Dahası da matematik ve fizik başta olmak üzere bilimsel derslerde herkesi geçiyorum. Her ne kadar Türkçe için daha fazla zaman ve çaba sarf etsem de henüz hayalini kurduğum seviyeye ulaşamadım.”

Lamis, 15 yaşında, Mersin

 

Lamis örneğinde, Türk okuluna transfer olma fikrine olan örtük isteksizliğine, buna müteakip okulda başına gelebilecek olumsuz hareketlere karşı sahip olduğu çifte hassasiyete ve bu hareketlerin onun üzerinde oluşturacağı çifte tepkilerin onu okula bir sene ara vermeye itmesine rağmen mezkur okulda okuma fikrini kabullendikten sonra dil bariyerlerini ve önceki kaygılarını aştığı, Türkçesini hızlıca geliştirdiği ve diğer derslerde de akranlarını geçtiği görülmektedir.

Psikolojik faktörlerin etkisi: Savaşın ve iltica koşullarının ruhları üzerinde bıraktığı etkilerden bahsetmeden Suriyeli çocuklar hakkında konuşmak mümkün değildir. Birçoğu acı verici tecrübelerden geçmişlerdir. Başına bu tarz olaylar gelmeyenler ise ailelerinin ve yakınlarının başına gelenleri dinleyerek etkilenmektedirler.

Belki de Suriye’de durum düzelene kadar komşu ülkelere iltica eden Suriyeli ailelerin ana motivasyonu; çocuklarının psikolojik dengesini korumak ve onlar için iyi bir gelecek sunmaktı. Suriyeli aileler iltica ettikleri ülkelerin sert koşullarında gerek entegrasyon, gerek hayatlarını yeniden inşa etme konusunda birçok zorlukla karşılaştı.

Save the Children tarafından 2017 yılında yapılan bir çalışmaya göre Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukların %45’inde TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) görülmüştür. Bu oran dünya genelindeki çocuklarda görülen oranın 10 katıdır. Çalışma aynı zamanda bu çocukların %44’ünde depresyon olduğunu ortaya çıkarmıştır. Diğer çalışmalar da Suriyeli çocukların yüksek oranda epilepsi, psikoz ve gelişim bozukluklarına sahip olduğunu göstermektedir.

Kendilerine, öğrencilerinin arasında savaşın neden olduğu psikolojik problemlerin olup olmadığı sorulan Suriyeli öğretmenlerin %45’i öğrencilerinde anormal davranışlar gözlemlediklerini belirtmiştir. Ancak bu öğretmenler çocukların bu psikolojik problemlerinin derinlerde nerede yattığını anlamak ve bu problemlere tanı koymak için gerekli vasıflara sahip bulunmamaktadır. Hele ki Suriye’nin farklı yerlerinden gelen, farklı tecrübelerden geçen ve ülkelerinde farklı zamanlarda yaşayan çocuklarda savaşın bıraktığı etkileri anlamanın zorluk derecesi çok daha ciddi boyutlardadır.

Öğrencilerle yapılan röportajlar gösteriyor ki birçok Türk okulunda rehberlik servisi ya yeterli düzeyde bulunmamakta ya da Suriyeli öğrenciler bu servisten haberdar değildir. Bu hizmetin bulunduğu okullarda da doğal olarak genelde Türk çocuklarıyla ilgilenme öncelik taşımakta ve Suriyeli çocuklarla nadiren irtibata geçildiği belirtilmektedir. Suriyeli öğretmenlerin biri bölümü, görsel bozukluk, işitsel bozukluk, hareket bozukluğu, otizm, hiperaktivite veya down sendromu olan özel eğitime muhtaç öğrencileri belirlemek için Türk uzmanlardan destek almıştır. Bu öğretmenler, Rehberlik ve Araştırma Merkezlerine (RAM) uzmanlara çevirileriyle yardımcı olmak ve Türk okulları tarafından yönlendirilen öğrencilerinin engellerinin derecesini tespitte yardımcı olmak üzere atanmışlardır.

Anketlerden çıkan sonuçlara ve ailelerinin de doğrulamasına göre psikolojik problemleri olan çocukların %20’si bu konuda ya yardım alamamış ya da aileler bulundukları bölgede hangi kurumların bu tür hizmetleri sunduğunu bilmiyorlar. Yaygın sorunlardan bazıları; altına kaçırma, içe dönüklük, toplumdan izole oluş, abartılı korkular, kronik kabuslar, tırnak yeme, dudak ısırma, çığlık atma, kendine zarar verme vb.


“Oğlum öğretmenin ve arkadaşlarının ne söylediğini anlayamamaktan çok korkuyor, kendini sürekli Türk öğrencilerin tehdidi altında hissediyor.”

Ankete katılan bir veli


“Oğlum son zamanlarda iyice içine kapanmaya başladı, bazen abartılı çığlıklar atıyor ve anlaşılması güç bir sinir halinde. Genelde bunlar okulda yaşadığı problemlerle alakalı; Türk arkadaşlarının onunla oynamayı reddetmesi veya grup ödevlerine almamaları gibi.”

Ankete katılan bir veli


Sosyal esneklik ve tecrübe seviyesi: Çocukların sosyal zekâ seviyeleri birbirinden farklıdır. İletişim kurma ve arkadaş edinme becerileri de doğalarına göre değişiklik gösterir. Ancak bir çocuk açık sosyal bir ortamdaysa, akranlarıyla tanışıp oynama imkânı varsa veya oyun yoluyla sosyal becerilerini artırabilecek sosyal aktivitelere katılırsa hayatını kolaylaştıracak yeni becerileri çok daha kolay kazanmaktadır. Bu becerilerden bazıları adalet, katılım, yenilmeye alışma, sportmenlik, kazananı tebrik etme, hislerini ifade etme ve diğer çocukların hislerini anlama vs. olabilir.

Yine belirtilmelidir ki doğası içe dönük ve utangaç olan çocuklar da vardır. Bu çocuklar kendileri izole etmeye meyillidirler, bu durum sosyal sıkıntılardan kaynaklanabilmektedir. Bu sıkıntılardan biri çocuğun insanların önünde azarlanması veya dalga geçilmesi olabilir. Böylece çocuk insan önüne çıkmaktan korkar hale gelebilir.

Görüşülen ailelerden biri, iki çocuklarının olduğunu söylemiş ve ikisinin de Türkçe seviyesi başlangıç aşamasında olduğu halde birinin Türk toplumuna entegrasyonu başarılı olmuşken diğerinin olamamış. Arkadaşlık kurmaktaki ısrarı ve esnekliği, reddedilme ve dışlanmaya karşı direnci, arkadaşlık kurma teşebbüslerinden vazgeçmemesi, futbola olan tutkusu ve yeteneği gibi faktörlerin yardımıyla entegrasyonu başarılı olan çocuğun dil becerileri yetersiz olmasına rağmen kısa sürede arkadaş edinmiş ve okulda daha eğlenceli vakit geçirmeye başlamıştır.

Farklılık hissi: Kendileriyle konuşulan birçok öğrenci Türk akranlarıyla eşit muamele görmediği hissine sahiptir. Bu muamele, özellikle ilgi, öğrencinin sorularına cevap verme veya sorunlarıyla etkileşim halinde bulunma gibi alanlarda görülebilir.

Diğer taraftan, doğal olarak Türk öğrenciler kendilerinin daha fazla hakka sahip olduğunu hissedebilir ve karşısındaki yabancı uyruklu biriyse daha serbest davranıp sonuçlarına katlanma zorunluluğu olmadan hatalar yapabilir. Buna karşın yabancı uyruklu öğrenci de kendini koruyacak yasalar olmadığı için sürekli hedef alındığı hissedebilir ve adaleti kendi eliyle sağlaması gerektiği inancıyla yeni hataları tetikleyebilir.
 


“Her gün bir arkadaş grubundan aynı cümleleri duyuyorum: ‘Sen Suriyelisin, ülkene dön!’. Bu beni çok rahatsız ediyor ama onlara cevap veremiyorum. Çünkü çok fazlalar. Bu konuşmalara maruz kalıyorum çünkü benim vatandaşlığım yok...”

Ubade, 12 yaşında


“Oğlum bir Türk öğrenci tarafından demir makasla ağzından yaralandı. Şikâyet ettiğimde ne öğretmen ne idare gereğini yaptı. Oğlum bir hafta okula gitmedi. Sonra öğrendim ki oğlumu yaralayan kız bir başka Türk öğrencinin kafasına vurup onu hastanelik ettiği için idareye gitmiş. İdare, öğrencinin ailesinin müdahalesi ve ısrarı üzerine kızı cezalandırmaya karar vermiş.”

Bir veli



Çevreden sosyal kabul görme: Velilerin görüşlerinden çıkan sonuçlara göre Suriyeli öğrencilerin %69’unun Türk akranlarıyla problemleri bulunmaktadır. Bu rakam Suriyeli öğrencilerin kendi aralarında çıkan problemlerin iki katıdır (%32). Bu sonuçlar ayrıca Suriyeli öğrencilerin, Türk komşularıyla %34’lük bir oranla problemli olduğunu gösterirken Suriyeli komşuları ile %8’lik bir oranda problemli olduğunu göstermektedir. 

Aşağıdaki şekilden anlaşılabileceği üzere Suriyeli öğrencilerin akranlarıyla arkadaşlık kurma sorunları ne zamanla azalmış ne de Türkçe bilgilerinin artmasıyla. Yani bu durum problemlerin çıkmasında dil yetersizliğinden başka nedenlerin varlığına işaret etmektedir. Her ne kadar entegrasyon sürecinden önce Türk okullarına kayıt yaptıran öğrencilerde bu oran düşük olsa bile onlarda dahi aynı sorunlar gözlenmiştir.

 


“Türkçe bilsem bile arkadaş sayım artmayacak. Onların arkadaşlığını istemiyorum; zaten onlar da Suriyeli arkadaş istemiyor. Bir arkadaşım çok iyi Türkçe biliyor ama onu da kimse sevmiyor. Okul dışında mutluyum. Ama okula gidince mutluluk hissimi kaybediyorum. Çok kızgın hissediyorum ve onlara vurmak istiyorum.”

Selam, 12 yaşında, İstanbul


 

Diğer taraftan velilerin verdiği cevaplara göre öğrencilerin %68’i Türk öğrenciler tarafından sosyal dışlanmaya en az bir veya iki defa maruz kalmıştır. %42’si ise orta ve üst düzeyde dışlanma vakalarına maruz kalmıştır. (Şekil 15) Bu oranın Arap öğrencilerde daha az (%38) olması ile birlikte Suriyeli öğrencilerin diğer Suriyeli öğrencileri dışlaması da görülmüştür. Bu öğrencilerin %8 ilâ %26’sı Arap ve Suriyeli öğrenciler tarafından orta ve üst düzeyde dışlanmaya maruz kalmıştır.

Türk öğrencilerde Arap veya Suriyeli olması fark etmeksizin okullarında Arap uyruklu öğrenci olmasını kabul etmeme hali genel bir durumken Suriyeli öğrencilerdeki oranlar kışkırtma kampanyalarının dolaylı etkilerinin öğrenciler arasında nasıl etkili olduğunu göstermektedir.

Sosyal dışlama aynı grup tarafından sürekli şekilde yapılınca bir tür zorbalık haline gelmektedir. Ancak Suriyeli ve Arap öğrencilerin maruz kaldığı tüm dışlamalar bu kategoriye girmemektedir. Yine de sosyal dışlanma ve zorbalık olayları öğrenciler arasında ciddi boyutlarda görülmektedir.

Bazı öğrencilerde akranları tarafından kabul edilmedikleri düşüncesi hedef alındıkları, izole olma, içe dönüklük, topluma entegrede isteksizlik gibi hisler doğurmaktadır. Bu da onların arkadaşlık kuramamasını açıklar niteliktedir.

Sözlü şiddetin etkileri: Birçok psikolog sözlü şiddetin fiziksel şiddet kadar tehlikeli olduğuna inanıyor. Sözlü şiddet çocuğun psikolojik ve duygusal gelişimini etkilerken gelecekte silinmesi zorlaşan izler bırakmaktadır. Bu durum çocuklarda agresif davranışlara, depresyon semptomlarına, kaygıya, kendine güvensizliğe, karakter zayıflığına ve kendini suçlamaya neden olmaktadır.

Sözlü şiddet başlığı altına hakaret etme, dalga geçme, küfür etme, aşağılama, kişisel bütünlük zedeleme, ağır eleştiri ve küçük düşürme vb. eylemler girmektedir. Bu tarz şiddete maruz kalan kişiler genelde faillerinden uzaklaşmaya çalışabilir, kırıcı kelimelere sabretmeye çalışabilir; cevap vermeye çalışabilir, izole ve sevgisiz kalabilir hatta kendini savunma amacıyla fiziksel şiddete bile başvurabilir. Bunlar okullarda her zaman rastlanabilen dışa vurumlardır.

Velilerin röportajlardaki cevaplarına göre öğrencilerin %68’i Türk akranlarından en az bir defa “Sen Suriyelisin, ülkene dön!” cümlesini duyduğunu söylemektedir. Bu öğrencilerin %24’ü bu cümleyi altı kereden daha fazla duymuştur. Mezkûr cümleyi Suriyeli olmayan Arap öğrencilerin de duyduğunu hatırlatmak bu noktada önemlidir. Bu öğrencilerin de %17’si bu cümleyi altı kereden daha fazla duymuştur. %25’lik bir dilim için bu sözlü şiddet öğrencinin bir akranı veya bir öğrenci grubu tarafından devamlı rahatsız edilmesiyle gerçekleşen bir zorbalık haline dönüşmüştür.

 

Vaka Çalışması

Rama 14 yaşında, üstün zekalı çocuklar testinde yüksek puan almış başarılı bir öğrencidir. Entegrasyon kararından önce kendi isteğiyle 7’nci sınıfta bir Türk okuluna transfer olduysa da zorluklarla başa çıkma konusunda büyük bir korkuya kapılmıştır. İlk yıldaki ortalaması 70 iken sonraki yıllarda giderek düşmüştür. Sosyal dışlanma ve dalga geçilmesi onun tüm davranışlarını değiştirmiştir.

Türk öğretmenlerden biri Rama’nın defterinde intihar etmek ve yaşamaktan kurtulma hakkında Türkçe yazılmış not bulmuş. Bunun üzerine annesini arayıp içe kapanıklık halinin devamı konusunda annesi uyarılmış. Annesi bu bakış açısıyla kızına yaklaşınca Rama yazdığı şeyin ciddi olmadığını ve öğretmeninin abarttığını dile getirmiştir.

Rama şöyle demiştir: “Sınıfımdaki tek Arap öğrenciydim. Herkesin gözü benim üzerimde gibi hissediyordum. Korku ve ötekileştirilme hislerim vardı. Türkçem zayıftı ve bu yüzden olaylara bihaber kalmaktan korkuyordum. Beni destekleyen öğrenciler vardı. Ancak yanlış okuduğumda veya hata yaptığımda bana gülenlerin davranışları beni hassaslaştırıyordu.”

Bir sonraki yıl babasının ölümü ve Rama’nın okulu yakmak istediğini dile getirmesinin ardından annesi idareye başvurarak kızının durumunu iyiye götürmek adına başka bir sınıfa nakledilmesini talep etmiştir. İdare talebi kabul etmiş ve kızın entegrasyonunu kolaylaştırmak amacıyla Suriyeli öğrencilerin bulunmadığı bir başka sınıfa transfer etmiştir.

Yaz aylarında konuşma kursuna gitmesiyle 8’inci sınıfta Rama’nın dil yetenekleri yükselmiştir. Ancak okuldaki problemleri son bulmamıştır. Çünkü yeni bir grup öğrenci kendisini küçük düşürme ve dalga geçme yoluyla rahatsız etmeye başlamış ve hakaretlere susmamasından dolayı sınıfta Rama’yı topluca şikâyet etmişlerdir. Rama bunun karşılığında onları kazanmak üzere bazı öğretmenlerin ve idarenin huzurunda arkadaşlarına isimlerini paketlerin üzerine yazdığı hediyeler takdim etmiştir. Bu olay Rama’nın birçok öğrenciyle arasının düzelmesine yol açarken zorba grup aynı davranışlara devam etmiştir.

Rama: “Bu davranışlar beni üzdü ve yordu. Bazen okulda kimsenin göremeyeceği yerlerde ağladım. Onları görmezden gelmeye, cevap vermeye veya kızdırmaya çalıştım. Ama hiçbir şey onları durdurmadı. Benim çabalarım da beni iyice yordu.”

Rama ilk önce sınıfa öğretmenine, sonra idareye ve ardından da rehberlik birimine şikâyette bulundu. Çünkü sınıf değişikliği ardından bile Rama entegre olamamıştı ve diğer öğrenciler bu konuda Rama’yı suçlamıştı.

Rama bazı derslerde başarı göstermeye başladı; öğretmenleri onu teşvik ederek yeniden kazanmayı başardı. Ancak Rama hâlâ korkuyor. Çünkü öğretmenlerin Rama’ya olan ilgisi o zorba grubu daha çok sinirlendirmişti.

Sekizinci sınıfın son ayında Rama kendisini rahatsız eden gruptan kaçmak için okuldan ayrıldı. Tanıdığı birine rastlamamak için okulun çevresine bile gitmedi. Hatta durumun önemi anlatıldığında bile okula gitmeyi reddetti.

Rama, seçtiği uzak bir yerde liseye başlamıştır. Bunun üzerine sosyal ve psikolojik durumu yüksek oranda iyileşmiştir. Rama şimdi sınıfındaki tüm öğrencilerden başarılı olmasının Türk öğrencileri ona yaklaştırdığına ve olumsuzluklardan koruduğuna inanmakta. Ayrıca yeni okulu kızların rahatsız etmesi konusunda ciddi bir tutum sergilemekte.

 

Fiziksel şiddetin etkisi: Öğrenciler arasında fiziksel şiddetin yayılması tüm dünya ülkelerini etkileyen bir sorundur. 2019 yılında UNESCO tarafından yayınlanan “Rakamlardan Öte: Okulda Şiddete ve Zorbalığa Son” adlı raporda 144 ülkeden öğrencilerle yapılan ankete göre öğrencilerin üçte biri akranları tarafından korkutuluyor veya ayda bir fiziksel şiddete maruz kalıyor. Rapor ayrıca fiziksel zorbalığın birçok bölgede en yaygın zorbalık türü olduğunu gösteriyor; Kuzey Amerika ve Avrupa hariç, bu bölgelerde daha çok psikolojik zorbalık görülüyor.

Çizgi filmlerin yanında çocuklara yönelik oyunlar da bu şiddet kültürünün büyümesinde etkilidir. Hatta bu kültür yetişkinleri bile etkilemektedir. Çocuk bu sahneleri saatlerce izlemekte ve akranlarıyla olan iletişimi gittikçe azalmaktadır. Hatta “sanal düşmanlarını” öldürdükçe izlediği cinayet, katliam ve kan gölü sahneleri onu kahraman olarak kutlamaktadır. Tüm bunlar çocuğu şiddeti problem çözmede ana yol olarak kullanmaya itmektedir.

Röportajlardan elde edilen sonuçlar gösteriyor ki okullarda öğrenciler arasındaki şiddet, entegrasyonu engelleyen başlıca nedenlerden biridir; şiddet çocukça sataşmanın sınırlarını aşan bir şekilde ve özellikle öğrencinin Suriyeli olması nedeniyle kasten ve sürekli hedef alınması ile arttığı için ciddi bir sıkıntıya işaret etmektedir.

Öğrenciler arasındaki şiddet Türk ve Suriyeli öğrenciler arasında karşılıklı olarak görülebilmektedir. Suriyeli öğrencilerin şiddete başvurması birçok sert tecrübenin, ölümün ve yıkımın yaşandığı çalkantılı bir ortamdan gelmelerine bağlı olmakla izah edilebilir. Türk öğrencilerinde ise şiddet eğilimi, büyük ihtimalle, ailelerinin izlenimlerinden ve kışkırtma kampanyalarından kaynaklanıyor olabilir.

Velilerle yapılan ankete göre öğrencilerin %68’i itişip kakışmaya bağlı kasıtsız şiddete maruz kalmıştır. Bu öğrencilerden %34’ünün başına bu olay 3 defadan fazla gelmiştir. %6’sının başına gelen bu sert “oyun” onları en az bir kere hastanelik etmiştir.

Şekil 20

Öğrencilerin %51’inin Suriyeli olması ve üstelik bunların %14’ünün altı defadan fazla, sürekli ve yüksek oranda şiddet görmüş bulunmaları sistematik bir olguya işaret ediyor olabilir.


“Oğlum birinci sınıfta Türk ve Suriyeli akranları tarafından dövülmeye ve şiddete maruz kaldı. Bu onun en az iki kere hastanelik olmasına sebep oldu. Oğlum okulu bir yıl süreyle bıraktı. Okula devam edince şiddet olayları da yeniden başladı ve oğlum okuldan nefret etmeye başladı. Akranlarından korkar hale geldi, onlardan uzaklaştı ve kimseyle konuşmaz hale geldi.”

Suriyeli bir veli



Suriyeli öğrencilerin velileri çocuklarının okulda uğradığı kasıtlı ve kasıtsız şiddete karşı hassaslar, hele ki bu durum çocuklarının Suriyeli olmasından kaynaklanıyorsa. Velilerin bu konudaki tutumları birbirinden farklılık göstermektedir. Bazıları sorunu çözmek üzere anlama ve sıkıntıyı azaltma yoluna giderken bazıları ise çocuklarına nefsi müdafaa kapsamında şiddete şiddetle karşılık vermeleri gerektiğini söylüyor. Bazı diğer veliler ise çocuklarını okuldan alma veya zorluklara sabretmelerini söylemeyi tercih ediyorlar.

Dahası bazı anketler ve röportajlara göre Suriyeli öğrenciler fiziksel şiddete uğradıktan sonra velilerinin duruma müdahil olmasının durumu iyice çıkmaza sürüklediği, öğretmen ve idarenin ilgi ve etkileşiminde sıkıntılar olduğu anlaşılmıştır.

Kendileriyle mülakat yapılan öğrencilerden %53’ünün en az bir rahatsız edilme olayı yaşadığı ve erkeklerin kızlardan çok bu olaylara maruz kaldığı anlaşılmaktadır.

Sonuçlar ayrıca çocukların okula gitmeye direnmelerinin veya eğitimlerine ara vermelerinin ana nedenlerinden birinin de, başta fiziksel olmak üzere, şiddet olduğunu göstermektedir. Velilerin cevapları, çocuklarının okullara adapte ve entegre olamamaları yüzünden Türk okullarından atılma ve bu olaydan çocuklarının psikolojik olarak etkilenmeleri endişelerini taşımaktadır. Anket sonuçlarının gösterdiğine göre velilerin %46’sı çocuklarının en az bir kere okula gitmeye direndiğini dile getirmiştir. Çocuklardan %2’si ise dayanamadıkları için okullarını tamamen bırakmışlardır.

Çocukların okula gitmeyi reddetme nedenleri en fazla görülenden en az görülene doğru şöyle sıralanmıştır:

  • Sözlü kızdırılma
  • Anlayamama ve dil bariyerine bağlı sıkıntılar
  • Devamlı dövülme
  • Sosyal dışlanma ve arkadaş edinememe
  • Öğretmeni kızdırmaktan korkma
  • Kabul edilemez veya sevilemez hissetme
     

Veliler çocuklarının direncini anlama, çocuğu sakinleştirerek problemlerini çözme, okula gitmeye ikna etme veya çocuklarını başka okula naklettirme yollarına başvurmuşlardır.

 

3. Öğrencilerin Sosyal Entegrasyonunda Başarı Etkenleri

Entegrasyonun başarılı veya başarısız oluşu aynı zamanda öğrencinin eğitim hayatındaki tecrübelerinin tümüne yardımcı veya engelleyici bir unsur olabilir. Görüşmelerden çıkan sonuçlara göre öğrencilerin %37’si Türk okullarına entegre olabilmiştir, %14’ü hafif problem yaşamış, %49’u ise hâlâ entegre olamamalarına neden olan bazı problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan bazıları; dil bariyeri, sosyal bariyerler veya şahsi bariyerlerdir.

Öğrencilerden %77’si dil bariyerlerini bir şekilde aşmış ve entegre olabilmiş, %23’ünde ise arkadaşlık kurma konusunda dil bariyerleri hiç bulunmamaktadır. Öğrencilerden %72’si Suriyelilerle sosyal ilişkileri iyi olan aile yaşantısının yoğun olduğu bölgelerde yaşamaktadır. %67’si ise genel olarak Türk toplumuna açık ortamlarda yaşamaktadır. Öğrencilerden %88’i Türk okullarında bir seneden fazla okumuşlardır. Bu da entegrasyon çalışmasının sonuçlarının elde edilebilmesi için belli bir sürenin gerektiği anlamına gelmektedir.

Öğrencilerden %33’ü sözlü zorbalığa ve hakaretlere maruz kalmışlardır (Çoğu kez bu olaylar Suriyeli olmalarından kaynaklanmıştır.), %17’si kasıtlı fiziksel şiddete maruz kalmış, %11’i ise sosyal dışlanmaya maruz kalmıştır. Ancak öğrenciler bu zorlukların üzerinden gelmiş, rahatsız edilme olaylarını psikolojik dirençleri ile görmezden gelip kontrol altına almışlardır. Entegrasyon çalışmasının başarılı olma şansı ilkokulda daha yüksektir. Bu başarı ise öğrencilerin Türk toplumu hakkında olumlu düşüncelere sahip olmasında gözlemlenebilmektedir.

 

Başarılı bir örnek 1: Mavadda

2013 yılında Türkiye’ye gelmiş Suriyeli Mavadda, doğrudan Türk ilkokuluna başlamıştır. Mavadda’nın şansı yaver gitmiştir çünkü öğretmeni anlayışlı ve bilinçli biridir. Öğrencilerine rehberlik edip onlara kendi kontrolündeki ortamda davranış eğitimi vermiş ve öğrencilerinin arasında Türk-yabancı ayrımı yapmamıştır. Yine de Mavadda’nın entegrasyon süreci kolay olmamıştır. Zorluklarla karşılaşmış ve sosyal dışlanmaya maruz kalmıştır. Özellikle iki öğrenci tarafından da zorbalığa maruz kalmıştır. Anca Mavadda’nın ailesi müdahale edip öğretmeni bilgilendirmiştir. Bunun üzerine öğretmeni iki öğrenciyi yanına çağırıp onlarla konuşmuş, Mavadda ve ailesi sevgilerini kazanmak için bu öğrencilere hediye almıştır. Sorun bitmiş ve yeniden tekrarlanmamıştır. Ailesinin ilgi ve desteği, kendine güveni ve öğretmeninin farkındalığıyla Mavadda birçok sosyal problemi aşmıştır. Mavadda Türk vatandaşlığı almasına rağmen hâlâ Suriyeli olarak bilinmektedir ve ismini arkadaşlarının daha kolay telaffuz edebileceği bir başka isme çevirmiştir.

Başarılı örnek 2: Ömer

Ömer 13 yaşında, 2018’de körfez ülkelerinden birinden Türkiye’ye gelmiş Suriyeli bir çocuktur. Türkçe bir kelime dahi bilmediği için hazırlık sınıfına girmiştir. Eğitimini desteklemek için okulda birçok aktiviteye katılıp akranlarının arasına karışmıştır. Ancak Ömer için bu durum yine de kolay değildir. Ömer dil zorluklarına ve arkadaşlarıyla iletişim kuramamasına yenilmemiştir ve futbol yeteneğinden faydalanarak akranlarını maça davet etmiştir. Arkadaşlarıyla okulda ve okul dışında her gün takımlar kurup futbol oynamıştır. Bu durum arkadaşlık kurabilmesini ve Türkçe bilgisinin yetersiz oluşundan utanmamasını sağlamıştır.

Ömer okulunun futbol takımına katılmış ve önemli bir maçta takımını kazandıran bir gole imza atmıştır. Bu olay ve idarenin takım arkadaşlarıyla birlikte kendisini onurlandırması okuldaki popülaritesini artırmış ve daha fazla arkadaş edinmesini sağlamıştır. Ömer daha sonra konuşma Türkçesini iyice geliştirmiş ve sosyalleşmiştir. Ancak hâlâ akademik dilde ve eğitiminde bazı zorluklarla karşı karşıyadır. Yine de arkadaşlarının olması hasebiyle psikolojik durumu iyidir. Çünkü arkadaş canlısı bir ortamda eğitim görmek Ömer için çalışmanın ve öğrenmenin zorluklarını hafifletmektedir.

 

Önceki çalışmalar ve entegrasyonu başarılı olanların çalışmaları birlikte düşünüldüğünde bazı etkenlerin varlığının entegrasyon sürecini kolaylaştırdığı söylenebilir, bu etkenlerden bazıları şunlardır:

  • Öğrenciler ve aileleri hakkında önyargılardan uzak olmak.
  • Çocuğun esnek karakteri ve arkadaş edinme isteği.
  • Gönüllü olarak Türk okuluna gitmek.
  • Öğrencilerle ilgilenip sorunlarıyla uğraşabilecek, Suriyeli öğrencileri Türk akranlarıyla eşit hissettirebilecek anlayışlı bir öğretmenin varlığı.
  • Ailenin devamlı ilgi ve takibi, çocuklarının çektiği sorunlara çözüm bulma istekleri.
  • Çocuğun veya ailesinin kışkırtma kampanyalarından kaynaklanan tacizlere uğramaması.
  • Ailenin Türk toplumuna ve aktivitelerine açık olması, çevresiyle veya komşusuyla kaynaşması.
  • Okulda başarılı olmak (Bu, Türk öğrencilerin Suriyeli öğrenciyle arkadaş olmak isteklerini yüksek oranda artırmaktadır), öğretmenin dikkatini ve saygısını kazanmak.
  • Özellikle spor faaliyetleri başta olmak üzere, öğretmenin gözetimi ve kontrolü altında, ayrımcılık olmadan takım çalışmasının sağlandığı ve birinin diğerine tercih edilmediği grup aktivitelerine katılmak.
     

Öğrencilerle yapılan röportajlardan çıkan sonuçlar üzerinden analiz yapıldığında entegrasyon çalışmasının başarısız olmasının nedenleri şöyle sıralanmıştır:

  • Entegre olamayıp arkadaş edinemeyen öğrencilerden %54’ünün dille ilgili bir problemi yoktur. Bu da dil faktörünün bu süreçteki tek etken olmadığını göstermektedir.
  • Bu grubun sadece %12’si sosyal tecrübelerinden sıkıntı çekmiş ve arkadaş edinmede problemlerle karşılaşmıştır. Bu da bazı öğrenciler için şahsi problemlerinin sosyal hayatlarındaki başarısızlığa neden olduğunu göstermektedir.
  • Entegre olamayan öğrencilerin %42’si çevreleriyle ve komşularıyla aktivite yapmayan sosyal açıdan kapalı ailelerde yaşamaktadırlar.
  • Entegre olamayan öğrencilerden %84’ü Türk toplumuna kapalı ailelerde yaşamaktadırlar.
  • Entegre olamayan öğrencilerden %50’si sözlü zorbalığa maruz kalmıştır (çoğu kez Suriyeli olmalarında dolayı), %38’i kasıtlı fiziksel şiddete maruz kalmıştır, %46’sı ise dışlanmaya ve sosyal ötekileştirilmeye maruz kalmıştır.
  • Entegre olamayan öğrencilerden %71’i Türk okullarında bir seneden fazla eğitim görmüşlerdir ancak yine de arkadaşlık kuramamışlardır.
  • Entegre olamayan ve arkadaş edinemeyen öğrencilerden %30’u Türk akranlarının kendilerini sevmediklerinden emindir ve Türkçeyi iyi bir şekilde öğrenseler bile Türklerle gelecekte arkadaşlık kurmak istememektedirler.
     

Orta düzeyde problemleri çözmeyle ilgili çalışma: Ne tam olarak başarılı ne de başarısız olmuş tecrübeler her ne kadar az oranda da olsa birçok bilgi sunmaktadırlar, en önemlileri:

  • Problemli tecrübelerden %43’ü okulun ilk yılında gerçekleşmiş olup aynı oranda dil problemleriyle gerçekleşmiştir.
  • Bu tecrübeleri yaşayan öğrencilerin öğretmenlerine karşı olumsuz düşünceleri bulunmakta. Bu öğrencilerden %57’si öğretmenleriyle olan ilişkilerini “kötü” olarak nitelendirmişlerdir.
  • Sonuçlar bu türde tecrübelere sahip öğrencilerin çoğunun ailelerinin belli oranda dışarıya açık ve Suriyelilerle sosyal ilişkilerinin mevcut olduğunu göstermektedir (%72). Ancak bu toplulukların %86 oranında Türk toplumuna kapalı olduğu görülmektedir.
  • Bu türdeki tecrübelere sahip öğrencilerin henüz Türk akranlarıyla ilgili olumsuz düşüncelerinin oluşmadığı ve hâlâ onlarla arkadaşlık kurma ümidinde oldukları gözlemlenmiştir.
  • Bu türdeki tecrübelere sahip öğrencilerin henüz sözlü/fiziksel zorbalığa veya sosyal dışlanmaya maruz kalmadıkları görülmüştür.
  • Bu türdeki tecrübelerin oranları başarılı segmentin oranlarına daha yakındır. Bu da bu segmentin entegrasyon çalışmalarının başarısını yükseltmeye yardımcı etkenlerinin olduğu anlamına gelmektedir. Ancak aynı zamanda bu segmentteki öğrenciler yine de Türk toplumuna kapalı ortamlarda yetişmektedirler. Bu durum da entegrasyonu başarısızlığa uğratabilir.
     

Sonnotlar


[1] Bu araştırma için:
  1. % 60'ı İstanbul'da olan 600 ebeveyn ile elektronik bir anket yapılmış,
  2. Farklı yaş gruplarından 50 öğrenciyle görüşülmüş,
  3. Geçici Suriye okullarında çalışan ve daha sonra Türk okullarında çalışan 21 Suriyeli öğretmen ile mülakat yapılmış,
  4. 15 Türk eğitimci ve öğretmen ile online görüşme yapılmıştır.

 

IV. BÖLÜM: Suriyeli Çocukların Okullaşma Süreci ve STK’ların Etkisi

 

1. Suriyeli Çocukların Okullaşma Süreci ve STK’ların Etkisi

2011 yılının Mart ayında Suriye’de başlayan iç savaş nedeniyle 9 yıldır milyonlarca Suriyeli bireyin hayatı, ortaya çıkan göç dalgası sebebiyle köklü değişikliklere uğramıştır. Göç kendi başına zaten çok önemli değişiklikleri beraberinde getiren bir kavram iken bu göçün zorunlu bir şekilde hatta yerinden edilmek suretiyle gerçekleşmesi tüm Suriyelileri ve özellikle de Suriyeli çocukları sarsıcı bir sürece götürmüştür.

Çocukluk ve gençlik, kişinin yaşadığı toplumda var olabilme, ait olduğu yeri tespit etme, aynı zamanda şahsi alışkanlıklar geliştirme dönemi olması bakımından son derece hassas bir dönemken buna bir de travmatik göç deneyimi, yeni bir dile adapte olma, bulunduğu topluma ait hissedememe ve farklı bir kültürün içine dahil olmak zorunda bırakılma durumunun eklenmesi, çocukları içinden çıkılamaz bir noktada konumlandırmaktadır.

Tüm bunların yanında Suriyeli çocuklar, en temel haklarından biri olan eğitim hakkına ulaşma noktasında da önemli engellerle karşılaşmaktadır. Suriyeli ailelerin maddi yetersizlik çekmesi, çocukların okumak yerine çalışmak ve ailenin maddi sorumluluğunu üstlenmek zorunda kalmaları, mültecilik durumunun bir sonucu olarak belirsizlik ve geleceğe dair umutların azlığı, kültürel olarak kız çocuklarının okula gönderilmesine karşı mesafeli duruş, kız çocuklarında evlenme yaşının düşük olması, kimlik problemi, idarecilerin olumsuz tutumları, dil farklılığından kaynaklı olarak okul kaydında yaşanan problemler gibi pek çok sebep bu engelleri oluşturmaktadır.

Suriyeli çocukların karşılaşmış oldukları zorluklar okula erişimlerini zorlaştırmaktadır. Okula erişimin önündeki engelleri yapılan çalışmalardan yola çıkarak şu şekilde sınıflandırabiliriz:

  1. Dil Engeli: Yapılan pek çok araştırmada, Suriyeli öğrencilerinin Türk okullarına uyumunda en temel problemin dil olduğu görülmüştür. Suriyeli öğrencilerin Türkçe dil yeterliliğine sahip olmaması okul derslerini anlayamama ve takip edememenin de yanı sıra okul idaresi, öğretmenleri ve akranları ile iletişim kurmalarını güçleştirmektedir (Emin, 2018; Tatlıcıoğlu, 2019; Abay, 2020).
  2. Ekonomik Yetersizlikler: Yapılan araştırmalara bakıldığında gelir düzeyi düşük olan ailelerin çocuklarını çalıştırmak zorunda olmaları okula erişimin önündeki en temel problemlerden biri olarak görülmektedir. Ekonomik elverişsizlik ve buna bağlı olarak çocuk işçiliği özellikle erkek çocuklar arasında sıkça rastlanan bir durum olmaktadır. Erkek çocuklar genellikle babalarını savaşta kaybettiklerinde ya da babaları çalışacak durumda olmadığında çok küçük yaşlardan itibaren çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
  3. Akademik Düzey: Uzun süre eğitim hayatından uzak kalmış veya eğitim hayatına Türkiye’de başlayacak olan Suriyeli çocuklar Türk okullarında eğitim alma fikrine eğitim dilinin Türkçe olması ve yıl kaybının telafi edilemeyeceği fikrinden hareketle uzak durmaktadır.
  4. Belgeleme ve Kayıt SorunlarıOkul kayıt işlemi için devlet okullarına müracaat eden Suriyeli aileler süreç içerisinde çeşitli sıkıntılar yaşayabilmekte ve bundan dolayı bir kısmı okul kaydını tamamlayamamaktadır. Okul kayıt işleminde başlıca engel teşkil eden unsur dil olmaktadır. Okullarda tercümanın bulunmaması, okul idaresinin Suriyeli öğrencilerin kayıtlarını alma yönünde istekli olmayışları da ailelerin kayıt sürecini etkileyen faktörlerden birisidir. Ailelerin okul kayıt işlemleri için gerekli prosedürü ve onlara tanınan hakları bilmiyor oluşları da okul kayıt oranlarını düşürmektedir. Aileler yasal haklarını tanımamakta, bu yüzden de süreç hakkında bilgi sahibi olamamaktadırlar. Okul kayıt işlemlerinde ortaya çıkan bir başka sıkıntı kayıt için gerekli belgelerin, ailelerin bir kısmı tarafından temin edilemiyor oluşudur. Ailelerin belirli bir adreslerinin olmaması, sıklıkla yer değiştiriyor olmaları ikamet belgesi almalarını engellemektedir. MEB’in 2016 yılında yürürlüğe koymuş olduğu uygulama ile Suriyeli öğrenciler yabancı kimlik belgesine sahip oldukları takdirde devlet okullarına kayıtlarını gerçekleştirebilmektedir. Ancak yabancı kimlik belgesini edinmenin zor ve uzun bir süre içermesi nedeniyle Suriyeli ailelerin bir kısmı yabancı kimlik belgesinin edinememekte, bu nedenle de çocuklarını okula kaydettirememektedirler.
  5. Kültürel Sebepler: Suriyeli öğrencilerin okula erişimlerini engelleyen kültürel sebeplere bakıldığında daha çok kız çocuklar üzerinde etkili olduğu görülmektedir. Kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi, ailelerin Türk okullarında verilen karma eğitimden tedirgin olması ve kız çocuklarının ev işlerinden sorumlu görülüp eğitim hayatından uzak bırakıldığı farklı araştırmalarda ortaya konulmuştur.
  6. Geleceğe İlişkin Belirsizlik: Suriyeli mültecilerin geleceklerine ilişkin sosyal ve mekânsal olarak hissettikleri belirsizlik, okullaşma üzerinde etkili sebeplerden biri olarak görülmektedir. Özellikle kendine eğitim ile bir gelecek tahayyül edemeyen çocukların, eğitimi vakit kaybı olarak görerek çalışma hayatına yönelmesi rastlanan bir durum olmaktadır.
     

Çeşitli sivil toplum kuruluşları, Suriyeli mülteci çocukların yukarıda kategorize ettiğimiz dezavantajlı durumlar ile karşılaşmasını önleyebilmek amacıyla okullaşma, akademik, psikososyal ve benzeri alanlarda çalışmalar yaparak onların okula erişimlerine, okulda kalıcı hale gelebilmelerine, gelecekten beklentilerini daha pozitif hale getirebilmelerine ve sosyal hayatta var olabilmelerine destek olmaya çalışmaktadır.

 

2. Okullaşma Desteği

Bir sosyal afet olarak tanımlanan zorunlu kitlesel göç sonrasında çocukların eğitim ve öğretim sürecinde okullaşma, devamsızlık, başarısızlık ve benzeri alanlarda pek çok sıkıntı ile karşılaşılmaktadır. Eğitimden uzak kalan ve okullaşamayan Suriyeli mülteci çocuklar, genellikle çalışma hayatına yönelmekte veya erken yaşta evlenmektedir. Erken yaşta evlilik ve çocuk işçiliği gibi durumların yanı sıra toplum içerisinde marjinalleşmeye maruz kalma, kötü alışkanlıklara eğilim gösterme, suç ve kabahate yönelik davranışlara meyletme gibi dezavantajlı durumlar ile de karşı karşıya kalabilmektedir. Çocuk ve gençlerin bu dezavantajlı durumlar ile karşılaşmalarını önleyebilmek amacıyla çeşitli sivil toplum kuruluşları okullaşma desteği altında yapmış olduğu çalışmalar ile okullaşma oranlarının artırılmasına destek olmaya çalışmaktadır.

Suriyeli öğrencilerin okullaşma alanında yaşamış olduğu sıkıntılar öncelikli olarak ilk kısımda da belirtildiği üzere, dil engeli, ekonomik yetersizlikler, akademik düzey, belgeleme ve kayıt işlemleri noktasında olmaktadır. Suriyeli aileler, okul kayıt işlemleri için okula gittiklerinde Türkçe bilmemelerinden dolayı zorluk yaşamakta, kayıt işlemlerini gerçekleştirememektedirler. Kayıt esnasında prosedüre hakim olamamaktan kaynaklı belgeleme ve okul idarecileri ile veli arasında dil farklılığından kaynaklı olarak yaşanan iletişim sıkıntıları kayıt işlemlerini sekteye uğramaktadır (Canpolat, 2020). Bu noktada aileler, kayıt işlemlerinin nasıl gerçekleşeceğini bilmeyerek desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu ihtiyaca binaen çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşları, okul kayıt sürecinde kolaylaştırıcı bir unsur olmaktadır. Bu noktada bazı sivil toplum kuruluşları, okul kayıt işlemlerinde güçlük yaşayan ailelere yardım etmek amacıyla, danışmanlık ve yönlendirme hizmetleri gerçekleştirmektedir (Kalaycı, 2016).

Suriyeli çocukların okula erişiminde karşılaşılan temel sorunlardan biri, Suriyeli ailelerin maddi yoksulluk çekmesi nedeniyle Suriyeli çocukların çalışmak zorunda kalmasıdır. Ailesinin geçimine katkıda bulunmak amacıyla eğitimine devam edemeyen veya eğitim hayatına hiç başlayamayan çocukların sayısı azımsanmayacak miktardadır. Bazı sivil toplum kuruluşları çocuk işçiliğinin önüne geçebilmek ve çocukların hak ettiği eğitim hayatına erişebilmelerini sağlamak adına ailelere aylık burs desteği vererek Suriyeli çocukları okula kazandırmaktadır. Yeryüzü Çocukları Derneği, ekonomik yetersizliklerden dolayı okul dışında olan onlarca Suriyeli işçi çocuğun ailelerine maddi destekte bulunmakla birlikte, okula erişimlerini sağlamakta ve 2021 yılı rakamlarına göre 231 çocuğa eğitim bursu desteği sağlayarak bu öğrencilerin okuldan uzaklaşıp çocuk işçi olma ihtimallerinin önüne geçerek hak ettikleri eğitim hayatına kavuşmalarına destek olmaya yönelik çalışmalar yürütmektedir.

Suriyeli çocuklar; savaş ve göç şartları, ailelerin Türkiye’deki ekonomik durumu, çocukların çalışmak zorunda kalmaları ve /veya çeşitli nedenlerden dolayı uzun yıllar eğitim hayatından uzak kalmaktadır. Eğitimine uzun süre ara vermiş ve/veya ana dilinden farklı bir dilde eğitim veren okullara başlayan Suriyeli çocuklar çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. Bunlar arasında, yaş ve sınıf seviyesi uyumsuzluğu, Türkçe dil yetkinliğine sahip olamamaktan kaynaklı iletişim sıkıntıları, okul ortamına adaptasyon ve kabul görmekte zorlanma gibi sorunlar yer almaktadır. Bu sorunlarla yüzleşen çocuklardan bazıları okuldan ve eğitim hayatından uzaklaşmaktadır. Çocukların yaşamış olduğu dil engeli ve yıl kaybı sorununa çözüm üretebilmek amacıyla sivil toplum kuruluşları eğitsel ve sosyal nitelikte çalışmalar gerçekleştirmektedir. Bu çalışmaların büyük bir kısmını Türkçe dil kursları oluşturmaktadır. Ancak bazı sivil toplum kuruluşları, mülteci çocukların eğitiminin iyileştirilmesine yönelik, okul dışındaki zamanlarında derslerine yardımcı olabilmek amacıyla kurslar ve atölye çalışmaları gerçekleştirmektedir. Bu sayede mülteci çocukların dil ve okul derslerine ilişkin eksiklikleri giderilmeye çalışılmaktadır.

Geçici koruma kapsamındaki Suriyelilere yönelik eğitim, sağlık ve diğer temel hizmetler noktasında yasal düzenlemeler yapılmış olsa da, pratikte bu hizmetlere erişim kolay olmamaktadır. Suriyeli çocukların okullaşmasına yönelik birçok düzenleme gerçekleştirilmiş, ancak okul dışında olan Suriyeli çocuklara yönelik kalıcı bir çözüm üretilmemiştir. Göç sebebiyle eğitim hayatından uzak kalan Suriyeli çocukların okullaşmalarına yönelik verdikleri hizmetler ile sivil toplum kuruluşları etkin bir rol oynamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının okullaşma alanında vermiş oldukları destekler ile, Suriyeli çocukların eğitime erişimi ve devamlılığı, sosyal ve kültürel entegrasyonları sağlanmaya çalışılmaktadır.

 

3. Psikososyal ve Akademik Destek

Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye göç etmelerinin ardından iki toplumun da çeşitli sorunlarla yüzleşmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkmıştır. Türkiye Hükümeti bu süreçte hızlı politika üretimine önem vermiş, göçmenlerin mağduriyetlerini en aza indirmek ve entegrasyonlarını sağlamak için çalışmalar yapmıştır. Devletin yeterli olmadığı noktalarda, sivil toplum kuruluşları kritik roller üstlenmiştir. Bu roller arasında; eşitliği sağlamak, toplumun sorunlarını belirlemek ve kaynak sağlamak, kamu eğitimi, yardımseverlik duygusu geliştirmek, sosyal ve kültürel hizmetler sağlamak, birliği teşvik etmek gibi görevler sayılabilir. Sivil toplum kuruluşları, birçok alanda yaptıkları çalışmalarla mültecilerin uyum sürecinde önemli bir yere sahiptir.

Yapılan araştırmalar incelendiğinde sivil toplum kuruluşlarının ağırlıklı olarak mülteci öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarını esas aldığı ve bu yönde araştırmalar yapıldığı görülmektedir. Ancak mülteci çocukların eğitim hayatlarının yanı sıra sosyal ve kültürel alanlarda da benzer boyutta sorunlar yaşadıkları bilinmektedir. Mültecilerin kültürel uyum süreçleri ile eğitim hayatlarını konu alan bazı araştırmalarda, mülteci öğrencilerin eğitimiyle ilgili yapılacak çalışmalar ile dil çalışmalarının bir arada verilmesinin önemi vurgulanmakta ve mülteci öğrencilerin okulda verilen eğitimden çok, sosyal ve toplumsal boyutta kabul görmeye ihtiyaç duyduğu ifade edilmektedir. Toplumun mültecilere karşı tutum ve kabulünün mülteciler için kritik önem taşıdığı gerçeği göz önünde bulundurularak mülteci öğrencilerin eğitimi ile ilgili süreç yönetirken aynı zamanda toplumsal alanda da çalışmalar yapılması sonuçları daha etkili ve kalıcı hale getirmek adına önem arz etmektedir.

Çocuk mültecilerin yaşam koşullarının kötüleşmesi, dışlanma ve yabancılaşma gibi benliği tehdit eden durumlarla yüzleşmeleri, ruh sağlığı ve psikososyal sorunlar için risk oluşturmaktadır. Çocuk mültecilerin sosyal uyuma, destekleyici aile ortamına, bakım verenlerinin iyi ruh sağlığına ve pozitif okul deneyimlerine sahip olması ise korucu faktörler olarak ifade edilmekte ve çocukların psikolojik dayanıklılığını arttırarak uyum sağlamalarını kolaylaştırmaktadır. Bazı sivil toplum kuruluşları, çocuklara eğitim ve dil desteğinin yanında psikososyal anlamda destek veren çalışmalarda bulunmaktadır.

Yabancı literatür taramaları değerlendirildiğinde mülteci çocukların aldıkları destekler konusunda kendi görüşlerine yer verilmesinin; gerçek ihtiyaçlarının karşılanması ve sosyokültürel farkındalık kazanmaları noktasında kritik öneme sahip olduğu belirtilmektedir. Fakat özellikle Türkiye’de yapılan araştırma veya destekleme çalışmalarında mülteci çocukların kendi görüşlerine çok az yer verildiği görülmektedir. Bu hususta çalışmalar yapmaya başlayan STK’lerden biri olan Yeryüzü Çocukları Derneği, Suriyeli mülteci öğrencilerin eğitim, kişisel gelişim ve uyum süreçlerini desteklemek adına 2016 yılından beri sahada faaliyet göstermektedir. Temel olarak mülteci öğrencilerin eğitim sorunlarına kalıcı çözümler geliştirirken öğrencilerin psikolojik iyi oluşlarını da ele alan çalışmalarda bulunmaktadır. Yeryüzü Çocukları Derneği 2020-2021 projesinin ilk adımları olan ihtiyaç analizi ve proje geliştirme süreçlerine hedef kitlesini temsil edebilecek 11 öğrenciyi dahil ederek mülteci çocukların sürece aktif katılımlarını sağlamıştır. 14-19 yaş aralığındaki Suriyeli mülteci öğrencilerle geçmiş çalışmaların etkisini değerlendirme ve güncel ihtiyaçları tespit etme amacıyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler öğrencilerin eğitim hayatları, psikolojik iyi oluşları ve sosyokültürel açıdan değerlendirmelerini içeren nitel bir çalışma olarak yapılmış ve derneğin çalışma alanları hakkında önerileri alınmıştır.

Yeryüzü Çocukları Derneği (2020) verilerine göre mülteci öğrencilerin okul derslerine destek olunması için planlanan projelere dahil olmaları, diğer mülteci öğrenciler ve Türk mentörler ile olumlu ilişkiler kurmalarını sağlamıştır. Mülakat yanıtlarına göre, dernek çalışmalarına katılma sürelerine bağlı olarak öğrencilerin sosyal ve psikolojik açılardan olumlu etkilendikleri görülmektedir.

 “Dernekteki kursta 3 ay kalıp arkadaşlarımla tanıştık ve Türkçeyi bir şekilde öğrendik orada. 5. sınıftayken 3 kişi aynı sınıftaydık ve öğrendiğimiz yeni şeyleri tahtaya kalkarak yarışıyorduk. Bu şekilde Türkçeyi öğrenebildim ben. Ama sonra arkadaşlarımızla bizi farklı okullara dağıttılar, o zaman çok ağladım. Hayatımın en unutulmaz zamanları 5.sınıf hatıralarıdır. Hayatımın en özel senesi ve aklımdan hiç çıkmaz.”

Bir öğrenci

Yeryüzü Çocukları Derneği (2020) raporunda benzer alanda faaliyet gösteren Nun Eğitim Projesi’nin kurucusu olan S.M., Suriyeli ve üniversiteli bir genç olarak sosyal alanda yaşadığı zorlukları şu sözlerle ifade etmiştir:

“Ben bile üniversitemde iyi seviyedeki Türkçem ile ayrımcılığa uğruyorum ve hâlâ az kişi bana selam veriyor. “Sen nerelisin?” sorusu geldikten sonra iletişim duruyor. Suriyeliler zaten yabancılık, sosyal uyumsuzluk ve birçok zorluk çekerken ayrımcılık ekstra zorluk yaratıyor ve psikolojiyi çok etkiliyor. İçimde bir nefretin oluştuğunu hissetim ve Türklerle kurduğum iletişime sınır çektim. Çocukların yaşadığı benimkinden çok daha zor oluyor. İki taraf da karşılıklı iletişim kurmalı ve ortak yanlarımız vurgulanmalı. Sadece negatif tarafların medyada yayılması toplumda bir önyargı oluşturuyor. Ben hiç olumlu bir haberle karşılaşmadım. Eksik olan şey pozitif söylemlerin yer almamasıdır. Dernekler içerisinde de keşke bu konu hakkında farkındalık programı yapılsa (Bunu ancak köprü olabilecek bir Türk yaparsa ciddiye alınır.). Bu kadar dernek görüyor ve hiç bir şey yapmıyor, bu çok garip.”

S.M.’nin de belirttiği üzere, mültecilerin toplum tarafından nasıl algılanacağına yön veren temel unsurlardan biri medyadır. Mültecilerin medyada yer alış biçimini ve medyanın göçmenler için kullandığı sorunlu dili konu alan araştırmalar, “yabancılara” yönelik söylemin ırkçı ve ayrımcı, stereotiplere dayalı, hedef gösteren veya sorunları ve nedenlerini göz ardı eden haber içeriklerinden oluştuğunu ifade etmekte ve göçmenler gibi azınlık grupların başat kitle medyasında çok az yer bulduğuna değinmektedir. STK’ler toplum geneline yayılmış bu sorunlu algıyı kırmak için Suriyeli çocukların eğitim hayatına katılımını destekleyen çalışmaları önemsemekte ve sürdürmektedir. Yapılan araştırmalar, eğitimin olumlu algı ve davranışların gelişiminde oldukça etkili olduğunu göstermektedir. Özellikle de okullar çocuklara yakın ilişkiler kurabilecekleri, toplumsal çeşitliliği deneyimleyebilecekleri, şiddet ve ayrımcılığa başvurmadan anlaşmazlıkları gidermek için beceriler inşa edebilecekleri güvenli bir ortam sunmaktadır. Eğitim aynı zamanda, erken evlilik ve çocuk işçiliği gibi çocuk haklarını ihlal eden kritik sorunlara karşı da koruyucu olmaktadır.

Özetle, mülteci öğrencilerin psikososyal anlamda desteklenmesi ile eğitim arasında çift yönlü bir ilişki söz konusudur. Eğitim hayatına dahil olan mülteci öğrenciler, Türk öğrenciler ile bir araya gelebileceği ve sosyokültürel çeşitliliği deneyimleyebileceği fiziksel bir alana sahip oldukları için bu durum sosyal uyum ve aidiyetlik sürecini olumlu yönde etkilemektedir. Okul ve STK’lerin destekleyici çalışmaları, karşılıklı anlayış geliştirmek, kaynaşmak ve toplumda iyi davranış ve tutum sahibi olabilmelerine imkân sağlamaktadır. Verilen STK destekleri “Kayıp kuşak olmasın.” stratejisi ile eğitim ve psikososyal alanlara odaklanmasının getirdiği çok yönlü olumlu etkileri sayesinde önce çocukların, sonra da toplumun refahını artırmaya katkı sağlamaktadır.

Suriyeli çocukların güçlenmesi için faaliyet gösteren ve etkili çalışmalar yapan birçok STK bulunmaktadır. Fakat birbirleri ile iletişimlerinin zayıf olması nedeniyle geniş çaplı bir iş birliği ve koordinasyon sağlanamamaktadır. Yapılan yardımları daha etkili bir hale getirmek için kamu kurumları da dahil olmak üzere alanda faaliyet gösteren tüm kurum ve kuruluşları iş birliğine dahil etmek, eksik kalınan noktalarda STK’lerin birbirlerini tamamlamasına yardımcı olacaktır. Hem yerel hem de ulusal boyuttaki işbirlikleri için STK’lerin çeşitli çekinceleri olduğu görülmektedir. Bu konudaki soru işaretlerinin giderilmesi için öncelikli olarak etkili iletişimin kurulabileceği bir alan oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Yerel STK’lerin varlık gösterebileceği bir platformun kurulması, STK'ler arasında güncel ve sürekli bilgi akışına imkân sağlayacaktır. Temel amacı toplumsal fayda sağlamak olan STK’lerin anlaşabilecekleri temel noktaları belirlemeleri, zamanı ve kaynakları etkili kullanmaları Suriyeli mültecilerin ihtiyaçlarına yanıt vermek adına kritik öneme sahiptir.

Yardım kuruluşları, yapılan çalışmaların başarısını ölçmek ve etkisini arttırmak için güçlü analizlere ihtiyaç duyarlar. Ancak çeşitli sebeplerden STK’ler arasında bilgi paylaşımına sıcak bakılmamaktadır. Eğer yapılan çalışmaların etkisi arttırılmak amaçlanıyorsa mevcut tüm teknolojik araçlardan istifade edilerek STK’ler arasında sürekli ve güncel veri paylaşımı yapılmalıdır. STK’ler, sahada gerçekleştirdikleri faaliyetlerin yanı sıra bu faaliyetlerinin değerlendirme sonuçları konusunda da şeffaf olmalıdır. Özellikle arka planda kalmış ve büyümekte olan STK’lerin desteklenmesi alana daha kısa sürede katkı sağlamaları anlamına gelmektedir. STK’ler arası iş birliği ve koordinasyon sağlanması ve ortak bir merkezin kurulması, STK’lere kriz müdahalelerini anında ve etkili bir şekilde yönetebilme imkânı sunacaktır.

 

4. Sonuç ve Öneriler

Suriye toplumunun yüzleşmekte olduğu çeşitli zorluklara karşı zaman içerisinde birçok yeni sivil toplum kuruluşu ortaya çıkmış ve çıkmaya da devam etmektedir. Sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli çocuk mülteciler özelinde sunduğu desteklerin değerlendirildiği bu çalışmada özetle, çocukların eğitim hakkına erişme konusunda karşılaştıkları zorluklar ve ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer alanlarda karşılaştıkları engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik yapılan çalışmaların birbirini destekler nitelikte, eş güdümlü ve iş birliği halinde yapılmasının çok boyutlu bir ele alış imkânı sağlayarak Suriyeli çocuklara daha etkili ve kalıcı çözümler üretebileceği düşünülmektedir.

STK’lerin çalışma alanları arasında, sosyal ve kültürel uyum, dil yetkinliği kazandırma ve kültürel etkileşim, okullaştırma, burs desteği gibi çalışmalar yer almaktadır. Okullaştırma, akademik destek ve psikososyal destekle Suriyeli çocukların sosyal ve akademik hayatlarında daha güçlü hale gelmelerinde STK’ler önemli bir rol üstlenmektedir. Sayılan herhangi bir çalışma başlığının ele alınmaması durumunda mülteci çocukların eğitimi konusunda amaçlanan hedeflerden geri kalınması kuvvetle muhtemeldir (Akdeniz, 2018).

Suriyeli mülteciler konusunda çalışmalar yapan bir STK’nin belirtilen bütün çalışma alanlarında faaliyet göstermesi hem zorluk hem de emek ve zaman israfı oluşturacaktır. Her kuruluşun kendi uzmanlık ve kaynak sahibi olduğu alanları belirleyip diğer kuruluşlar ile kolektif bir çalışma ortaya koyması özellikle kriz dönemi müdahaleleri için önemlidir. Bu sebeple STK’lerin çalışma alanlarının belli olması ve birbirleriyle iş birliği halinde çalışmaları toplumsal olarak hedeflenen amaçlara hizmet edebilmek için şarttır.

Kapsayıcı ve eş zamanlı olarak faaliyet gerçekleştirmenin önemi göz önünde bulundurularak STK’ler arasında açıklık ve paylaşımcılık ilkelerinin gelişmediği bir ortamda verimli sonuçların alınması da engellenmektedir. Bu sebeple, STK’lerin kendi aralarında, toplumsal alanlarda ve devlet ile iletişimlerindeki eksiklikler giderilmelidir. İlk adım olarak hem istatiksel veri paylaşımı hem de sahada gerçekleştirilen faaliyetlere dair STK’ler arasında sürekli ve güncel bilgi paylaşımı yapılması esas alınabilir.

STK’ler sadece hedef kitlelerine yönelik çalışmalar gerçekleştirmekle kalmayıp aynı zamanda hedef kitlenin toplumla ilişkisine ve toplumdaki algısına yönelik çalışmalarda da bulunmalıdır. Toplumda farkındalık yaratılması amaçlanan konuya dair doğru bilgiyi yaymak ve toplumsal kaynaştırma çalışmaları yapmak bu hususta örnek olarak verilebilir. Suriyeli mültecilerin toplum genelinde nasıl algıladıklarını etkileyen yegane unsurun medya olması neticesiyle, STK’ler de medya kanalı üzerinden ve mümkün olduğunca yaptıkları çalışmaları objektif olarak yansıtarak ihtiyaç duyulan pozitif söylemlerin yayılmasına hizmet edebilir.

 

Kaynakça

Abay, A. ve Güllüpınar, F. “Suriyeli Çocukların Eğitim ve Uyum Sorunlarının Değerlendirilmesi: Kızıltepe Örneği”, Muhakeme Dergisi, 3(1), 37-60.
Akdeniz, Y. (2018). “Türki̇ye’de Yaşayan Suri̇yeli̇ Mülteci̇ Öğrenci̇leri̇n Uyum Sorunları: Şanlıurfa İli̇ Örneği̇”, Retrieved June 2018, from https://acikerisim.sakarya.edu.tr/bitstream/handle/20.500.12619/74386/T07896.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Betancourt, T. S., & Khan, K. T. (2008). The mental health of children af- fected by armed conflict: protective processes and pathways to resilience. International Review of Psychiatry, 20(3), 317–328. https://doi.org/10.1080/ 09540260802090363
Büyükhan, M. (2019). Zorunlu Eğitim Çağındaki Suriyeli Çocukların Eğitime Erişimi Önündeki Engeller: Ankara İli Örneği (Doctoral dissertation, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).
Canpolat, G. (2020). Türki̇ye’ye Göç Eden Suri̇yeli̇ Çocukların Sosyalleşme Süreci̇ ve Eği̇ti̇m Konusunda Geli̇şti̇ri̇len Farklı Prati̇kler, (Yüksek lisans tezi), İstanbul Ticaret Üniversitesi
Catley A., Burns, J., Abebe, D., Sufi, O. Participatory Impact Assessment: A Guide for Practitioners. Boston: Tufts University. http://www.prevention- web.net/english/professional/publications/v. php?id=9679
Chambers R. (2007) “Who Counts? The Quiet Revolution of Participation and Numbers” Working Paper No. 296, Brighton: Institute of Development Studies. http://www.ids.ac.uk/ files/Wp296.pdf
Doğanay, Ü., Çoban Keneş, H. (2016). Yazılı Basında Suriyeli ‘Mülteciler’: Ayrımcı Söylemlerin Rasyonel ve Duygusal Gerekçelerinin İnşası . Mülkiye Dergisi, 40 (1) , 143-184. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/mulkiye/issue/37412/432816.
Emin, M.N. (2018). Türkiye’deki Suriyeli çocukların devlet okullarında karşılaştığı sorunlar Ankara ili örneği (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi) Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Estrella, M. et al. (eds)Additional sources on participatory methods include: Learning from Change: Issues and Experiences in Participatory Monitoring and Evaluation (Brighton: Institute of Development Studies, 2000), http://www.idrc.ca/EN/Resources/ Publications/Pages/IDRCBookDetails.aspx?PublicationID=348;
Fazel, M., Reed, R. V., Panter-Brick, C., & Stein, A. (2012). Mental health of displaced and refugee children resettled in high-income countries: Risk and protective factors. The Lancet, 379(9812), 266–282. https://doi.org/10. 1016/S0140- 6736(11)60051- 2
Harunoğulları, M. (2016). Suriyeli sığınmacı çocuk işçiler ve sorunları: Kilis örneği. Göç Dergisi. 3(1): 29-63.
HRW. “Türkiye’deki Suriyeli mülteci çocukların eğitime erişimini önündeki engeller- Kayıp bir nesil olmalarını önlemek”. Human Rights Watch, 2015.
İnce, C. (2019). Bi̇r sosyal afet biçimi olarak Suriye göçü ve sivil toplum örgütleri̇. Electronic Turkish Studies, 14(7).
International Society for Social Pediatrics and Child Health (ISSOP) Migra- tion Working Group. (2017). ISSOP position statement on migrant child health. Child: Care, Health & Development, 44(1), 161–170. https://doi.org/ 10.1111/cch.12485
Kalaycı, S., (2016). Sığınmacıların Korunmasına Yönelik Türk Sivil Toplum Kuruluşları, İnsanı ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Yayınları, İstanbul.
Kaya, H. ( 2016), Heyse. Kayıp Neslin Eşiğinde. İstanbul: Açık Toplum Vakfı.
Khattab, N., & Hussein, S. (2017). “Can Religious Affiliation Explain the Disadvantage of Muslim Women in the British Labour Market?” Work, Employment and Society, 32(6), 1011-1028. doi:10.1177/0950017017711099.
Kurter, M. Ç. (2017). Suriyeli mültecilerin eğitim hakkına erişimi. (Erişim tarihi: 28.01.2019).
Mackreath, H., & Sağnıç, Ş. G. (2017). Türkiye'de Sivil Toplum ve Suriyeli Mülteciler. İstanbul: Yurttaşlık Derneği.
Muhcu, Ü. (2016). İnsani Yardım Tedarik Zincirini Etkileyen Kritik Başarı Faktörlerinin Önem Düzeyinin Belirlenmesi: Analitik Ağ Süreci Uygulaması. Yüksek Lisans Tezi, 74. Trabzon: Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Noewegian Refugee Council (Ed.). (2020). The Obstacle Course: Barriers to Education for Syrian Refugee Children in Lebanon. Retrieved March, 2020, from https://www.nrc.no/globalassets/pdf/reports/the-obstacle-course-barriers-to-education/the-obstacle-course_barriers-to-education.pdf.
Özkan, F. (2019). Mülteci̇ Çocuklarin Eği̇ti̇mi̇nde Si̇vi̇l Toplum Kuruluşlarinin Eği̇ti̇m Poli̇ti̇kalarinin İncelenmesi̇ (Doctoral Dissertation, Kastamonu Üniversitesi).
Serim, S. (2019). Devlet Okulunda Okuyan Suriyeli Mülteci Çocukların Eğitimde İyi olma Hali: İstanbul’da Nitel Bir Araştırma. Retrieved 2019, from http://seyhan.library.boun.edu.tr/record=b2031622~S5
SETA ve TheirWorld. (2017). Breaking the bariers: Getting Syrian children into school in Turkey. Ankara: Siyaset, Toplum ve Ekonomi Araştırmaları Vakfı ve TheirWorld.
Taştan, C., & Çelik, Z. (2017). Türkiye’de Suriyeli çocukların eğitimi: Güçlükler ve öneriler. Ankara: Eğitim-Bir-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi.
Tatlıcıoğlu, O. (2019). Suriyeli çocukların iyi olma hallerinin incelenmesi: Altındağ örneği.
UNICEF. (2017). Türkiye’de ‘Kayıp bir Kuşak’ Oluşmasını Önlemek. Retrieved from http://unicefturk.org/public/uploads/files/Children%20of%20Syria_01.2017_TR.pdf
Vaage, A. B. (2014). Asylum-seeking children, mental health, and child psy- chiatry services: reflections from a project in south-western Norway. In G. Overland, E. Guribye, & B. Lie (Eds.), Nordic work with traumatized refugees: Do we really care? (pp. 71–87). Cambridge Scholars Publishing.
Yilmaz, M., & Özdenur Evis, Z., (2019). Türkiye’de Yaşayan Suriyeli Mülteci Öğrencilerin Resimlerine Yansiyan Savaş İmge. The Journal of Social Sciences , vol.38, 544-562.

 

V. BÖLÜM: Genel Sonuçlar

 

1. Genel Sonuçlar

Bu araştırma, 2016’da yürürlüğe giren, Suriyeli öğrencilerin Türk okullarına entegrasyon kararını ele alıp Suriyeli öğrencilerin ne kadar entegre edildiğini, ne tür sorun ve engellerle karşılaştıklarını ve bu tecrübeyi başarıya kavuşturmak için neler yapılması gerektiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır.  

Çalışmanın birinci bölümünde Suriyeli öğrencilerin Türk okullarına ne kadar entegre olabildikleri konusunda genel bir değerlendirme yapılmış, ikinci bölümde ise entegrasyon çabalarını destekleme veya engelleme hususunda öğretmenin ve idari sistemin okuldaki rolü ve diğer dolaylı ya da doğrudan etkisi olabilecek bazı dış faktörler ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise “Aile ve Öğrenci, Kişisel ve Dış Faktörlerin Entegrasyon Sürecine Katkısı” başlığı ile değişik unsurlar ele alınırken entegrasyon sürecindeki engelleri ortadan kaldırmaya katkı sağlayabilecek bazı önerilere yer verilmiştir.

 

a) Entegrasyon Çabalarının Desteklemesinde veya Engellemesinde Ailenin Rolü

  • Suriyeli öğrencilerinin ebeveynlerinin, öğrencinin okuldaki sosyal sorunlarıyla -özellikle diğer öğrencilerle sorunları- ilgilendikleri kadar, öğrencinin eğitim durumu, ödevleri ve öğretmen ile etkileşimi konusuyla ilgilenmedikleri görülmüştür. Suriyeli öğrencilerin bu hususlarla alakalı olarak yeterince ilgi görmedikleri anlaşılmıştır.
  • Öğretmenlerin bazısı, Suriyeli öğrencilerin %75’inin eğitim, davranışsal rehberlik, sağlık ve psikoloji konularında aileleri tarafından destek ve ilgi görmediklerini belirtmiştir.
  • Ebeveynlerin %74’ü, öğretmenlerle iyi bir iletişim kurmadıklarını, %62’si veli toplantılarına katılmadıklarını belirtmişler. Bunun sebebi ise iş yoğunluğu, iletişim güçlüğü, bilinç seviyesi…
  • Ebeveynlerin %63’ü okul ortamının, nefret kampanyalarının ardından olumsuz bir şekilde etkilendiği belirtti. Ebeveynlerin %60’ı; kişisel olarak etkilendiklerini, Türk toplumuyla ilgili kanaat ve algılarının değiştiğini belirtti. Bu oranın %43’ü, benimsedikleri olumsuz kanaatlerin, kendi çocukları üzerinde etkisi olduğunu ifade etti.
  • Öğrencilerle yaptığımız doğrudan görüşmeleri ele aldığımızda öğrencilerin %37’sinin tamamen kapalı aile ortamında yaşadıkları, okul dışında ister Suriyeli öğrencilerle ister Türkiyeli öğrencilerle olsun hiçbir sosyal aktiviteye katılmadıkları görülmüştür. Bu ortamda yaşayan çocukların %63’ünün, Türkiyeli öğrencilerle arkadaşlık kuramadıkları saptanmıştır.
  • Öğrencilerle yapılan doğrudan görüşmeler sonucunda öğrencilerin %65’inin Türk toplumundan uzak, kapalı aile ortamında yaşadıkları görülmüştür. Bu öğrencilerin %71’inin ise Türkiyeli öğrencilerle arkadaşlık kuramadıkları belirtilmiştir.
  • Birçok Suriyeli ailenin, kendi çocuklarının kimliğini ve ana dilini kaybetme olasılığından endişe duydukları görülmüştür. Bu tür endişeler, ailelerin entegrasyon sürecini reddetmelerinin ve kendi çocuklarının Türk okullarında eğitim görmelerine karşı çıkmalarının önemli bir faktörü olarak değerlendirilebilir.

 

b) Öğrencinin Rolü

  • Suriyeli öğrencilerin Türkiyeli öğrencilerle arkadaşlık kurma konusunda dil faktörünün net bir etkiye sahip olduğu görülmüştür ancak buna rağmen öğrencilerin %33’ünün, zayıf ve orta düzeyde bir Türkçeye sahip oldukları halde Türkiyeli öğrencilerle arkadaşlık kurabildikleri görülmüştür. Diğer taraftan bazı öğrencilerin iyi düzeyde bir Türkçeye sahip oldukları halde Türkiyeli öğrencilerle arkadaşlık kuramadıkları saptanmıştır.
  • Öğrencinin Türk okullarında eğitim görme fikrini kabul etmesi, entegrasyon sürecinin başarılı olmasında önemli bir etkiye sahiptir. Entegrasyon sürecine hazır olmayan öğrencilerin entegrasyon sürecine karşı “içsel bir direniş” gösterdikleri görülmüştür. Bu olguya, daha çok kendilerinin entegrasyon tecrübesini yaşamaya zorlandığı ve zorluklardan korktuğu ileri yaşlardaki öğrencilerde rastlanmıştır. 
  • Ebeveynlerin %20’si, kendi çocuklarının eski psikolojik sorunlarla karşı karşıya kaldıklarını belirtmişlerdir. Bu psikolojik sorunlara, içe dönüklük, içine kapanma, abartılmış korku ve istemsiz idrar kaçırma şeklinde somut olarak rastlanmıştır. Ebeveynler, bu konuyla alakalı hiçbir yardım ya da destek görmediklerini, bu tür psikolojik desteği veren ilgili tarafları bilmediklerini ifade etmişlerdir.

 

c) Türkiyeli Öğrencilerle Sosyal Sorunlar

  • Suriyeli öğrencilerin %42’sinin, Türkiyeli öğrenciler tarafından en az 3 kere orta veya şiddetli dışlanmaya maruz kaldıkları görülmüştür. Diğer taraftan Arap öğrencilerin %38’i dışlanmaya maruz kalmışlar. Suriyeli öğrencilerin kendi aralarında da dışlanma yaşandığı, öğrencilerin %26’sının dışlanmaya maruz kaldığı saptanmıştır ancak sosyal anlamda dışlama olgusunun Türk öğrenciler tarafından daha çok yapıldığı tespit edilmiştir.
  • Her 5 Suriyeli öğrenciden 1’inin, Türkiyeli öğrenciler tarafından orta düzeyde bir dışlanma olayı yaşadığı görülmüştür. Diğer taraftan her 4 Arap öğrenciden 1’inin, benzer bir deneyim yaşadığı saptanmıştır.
  • Her 4 Suriyeli öğrenciden 1’inin, Türkiyeli öğrenciler tarafından 6 kereden fazla tekrarlanmış şiddetli bir dışlama olayı yaşadığı görülmüştür. Diğer taraftan her 8 Arap öğrenciden 1’inin, benzer bir deneyim yaşadığı saptanmıştır.
  • Sonuçlara göre Suriyeli ve Arap öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları dışlanma olaylarının hepsinin zorbalık niteliği taşıdığını söylemek yanlıştır. Olayın özü, genel bir sosyal dışlama olarak nitelendirilebilir ancak bu hususla ilgili bazı öğrenci grupları zorbalık yapıp aynı öğrenciyi tekrar tekrar hedef almıştır.
  • Öğrencilerin %68’i, Suriyeli oldukları için en az 2 kere sözlü saldırıya maruz kaldıklarını, Türkiye’den ayrılmalarının istendiğini; bu öğrencilerin %24’ünün bu tür rahatsız edici olaylara şiddetli bir şekilde maruz kaldıkları görülmüştür. Bu bağlamda Arap öğrencilerin de aynı olaylarla karşı karşıya kaldıkları saptanmıştır. Bunun sebebi, Türkiyeli öğrencilerin, Arapça konuşan herkesin Suriyeli olduğunu sanmaları olabilir.
  • Öğrencilerin %68’i en az bir kere, %34’ü ise en az 3 kere kasıtsız şiddete (şiddet içeren oyunlar) maruz kaldıkları; bunların %6’sının hastanede tedavi görme ihtiyaçları olduğu görülmüştür.
  • Öğrencilerin %51’inin, Suriyeli oldukları için kasıtlı şiddete en az bir kere, bu oranın %14’ünün de en az 6 kere maruz kaldıkları görülmüştür. Bu da Suriyeli ailelerin çocuklarının şiddete maruz kaldıklarını gösteriyor ve bu sorunla alakalı olarak okul yönetimi ve öğretmenler ilgi göstermedikleri için o ailelerde bir psikolojik tıkanıklığın oluşmasına yol açılmıştır. Bu, tüm okulları etkileyen genel bir sorun olarak değil, Suriyelilerin varlığının hedef alındığı şeklinde yorumlandı.
  • Bazı okullar, Suriyeli öğrencilerin maruz kaldıkları sözlü zorbalık sorununu çözebilecek yöntemlere sahip olmadıkları için zorbalık olgusu yaygınlaşmıştır.
  • Ebeveynlerin %46’sı, kendi çocuklarının en az bir kere ısrarlı bir şekilde okula gitmek istemediklerini belirtmiş; öğrencilerin %2’sinin okula alışamadıkları ya da bazı şiddetli olaylar yüzünden psikolojik olarak etkilendikleri için eğitimden tamamen koptukları saptanmıştır.

 

d) Öğrencilerin Entegrasyon Sürecinde Başarısını Etkileyen Faktörler

  • Öğrencilerin %37’si, Türk okullara entegre olma konusunda başarı gösterirken öğrencilerin %14’ü bazı sorunlara sahip olup entegrasyon deneyimleri hâlâ başarıya kavuşmamıştır. Öğrencilerin %49’u kişisel, dille alakalı ve sosyal sorunlara sahip oldukları için entegre olamamışlar.
  • Öğrencilerin Türkiyeli ve Suriyeli çevresi olan açık ailelerde yetişmesi, anlayış gösteren, destek veren ve ilgi duyan bir öğretmenin varlığı, olumsuz algılardan etkilenmemiş öğrenciler -özellikle öğrencilerin Türk okuluna girdiği ilk yılda- olmaları gibi faktörler öğrencilerin entegre olmalarında rol oynamaktadır.
  • Öğrencilerin sosyal becerilere sahip olması, aynı zamanda zorluk ve rahatsız edici olayları aşmaya yardımcı olacak psikolojik esnekliğe sahip olması, olumsuz genelleme ve algılara sahip olmaması entegre olmalarında içsel faktörler olarak önemli bir rol oynamaktadır. Buna ek olarak öğrencilerin yeni bir okul ortamının, yeni dilsel ve kültürel ortamın bir parçası olmaya hazır olmaları da önemli bir içsel faktör olarak değerlendirilmektedir.
  • İlkokul öğrencilerinin ve ilkokuldan itibaren Türk okullarında eğitim gören öğrencilerin entegrasyon sürecinde daha başarılı oldukları, bu öğrencilerin Türk toplumuyla ilgili daha olumlu bir algıya sahip oldukları görülmüştür. Ortaokul öğrencilerinin -özellikle ortaokulun son sınıflarında olan öğrenciler- ise entegrasyon sürecinde başarısız kalma ihtimalinin yüksek olduğu, bu başarısızlığından dolayı da öğrencilerin Türk Toplumuyla ilgili olumsuz bir algıya sahip oldukları görülmüştür.
  • Öğrencinin okulda başarılı olma becerisi, Türk arkadaşların ilgisini çekmede, öğretmenin ve idarenin takdir ve saygısını kazanmada büyük bir etkiye sahipti.
  • Öğrencinin sosyal olarak kapalı ailelerde yetişmesi, ailenin ne Suriyeli ne de Türkiyeli çevreleriyle sosyal aktivitelerde bulunması, entegre olamayan öğrencilerin ailelerinde sıkça görülen bir durumdur. Türk toplumuyla iletişimi olmayan ya da Türk toplumuyla ilgili olumsuz algılara sahip olan ailelerin çocuklarının, entegre olma konusunda daha başarısız oldukları görülmüştür.
  • Öğrencilerin zorbalığa -özellikle fiziksel zorbalığa- maruz kalmalarının, entegrasyon süreci üzerinde oldukça olumsuz bir etki yarattığı görülmüştür. Entegre olma konusunda başarısız kalmış öğrencilerin %55’inin şiddetli bir zorbalığa maruz kaldıkları saptanmış.
  • Öğrencinin Türk okullarda eğitim görmeye başladığı ilk yılda oluşan olumlu ya da olumsuz algıların, eğitim hayatının farklı seviyelerinde bir etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir.
  • Entegrasyon hususunda başarısız deneyimlere sahip olan öğrencilerin sosyal olarak açık olan, Suriyeli çevresiyle iyi sosyal ilişkiler geliştirmiş ailelerde yetiştiği görülmüştür ancak bu ailelerin Türk toplumuyla sosyal ilişkiler geliştirmediği saptanmıştır.
     

Tüm bu bilgilerden entegrasyon sürecinin karmaşık bir süreç olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Birçok taraf, dahili ve harici etkenler tarafından etkilenmektedir. En öncelikli olanlar şunlardır: entegrasyon kararının zamanlaması, uygulama sürecindeki sosyal ve siyasal şartlar, uzun vadede etkili olan şartlar, öğrenciye ve ailesine göre değişen öznel etkenler, ülkelerinde ve şimdi de iltica ettikleri ülkede yaşadıkları tecrübeler, önyargılardan etkilenme oranları, psikolojik ve sosyal dirençleri ve yeni bir topluma entegre olma ve başarıya ulaşma istekleri.

Buna ek olarak yabancı kültürlerden öğrencilerle ilgilenmekte yeterli tecrübeye sahip öğretmen ve idarecilerin de önemi ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca öğretmenlerin, öğrencilerin arasındaki psikoloji, sosyallik ve değerler düzeyindeki problemlerin çözümü adına net bir mekanizmaya sahip olmaları ve eğitimsel bir misyon olarak sosyal değerleri aşılamak üzere sosyal aktiviteleri teşvik etmeleri de ayrı bir önem taşımaktadır.

Çalışma süresince öğrencilerin Türk okullarında geçirdikleri ilk yılın önemi bariz bir şekilde görülmüştür. Çünkü bu süre entegrasyonun ileri safhalarında başarıya veya başarısızlığa uğramasını doğrudan etkilemektedir. Dışa açık aile ortamından gelen öğrencilerin entegrasyon sürecinde destekleyici öğretmen ve kendilerine önyargı ile yaklaşmayan arkadaşlar gibi olumlu etkenler görülmüştür. Bu öğrencilerin dil bariyerini aşmaları daha kolay olmuş, okul çevresine entegre olmaları daha hızlı geçekleşmiştir. Hatta birçoğunun derslerdeki başarıları artmış ve sınıflarında da bu başarılarını göstermişlerdir.

Yukarıdaki “Suriyeli Öğrencilerin Okul Çevrelerindeki Türklerle Sosyal Entegrasyonu” adlı çalışmadan çözümler çıkarmak adına bazı tavsiyeler müteakiben sunulmuştur:

 

Tavsiyeler

a) Karar Alıcılar ve Okul İdarecilerine Yönelik Tavsiyeler 

  1. Suriyeli öğrencileri Türk akranlarından ayırıp Türkçe öğrenme odaklı sınıf ortamı oluşturma, akşam saatleri ve tatil günlerinde dil becerilerini geliştirme adına dersler verme ve yaz tatili sürecine odaklanma.
  2. Türkçe eğitimi müfredatında, Suriyeli öğrenciler için küçük düzenleyici ekler yapma ve öğrencinin okul terminolojisini öğrenebilmesine yönelik değişiklikler yapma.
  3. Entegrasyon sınıflarında Türkçe haricindeki matematik, fen ve sosyal gibi derslere de odaklanma. Bu dersleri ortaokul ve lise gibi düzeylerde Türkçe konuşarak verme.
  4. Entegrasyon sınıfında eğitim vermeden önce öğretmenlere, yabancılara Türkçe öğretme eğitimi verilmesi; Suriyeli öğretmenlerin sınıfı kontrol altına almak ve program süresince gelişimlerini takip etmek için Türk öğretmene eşlik etmesi.
  5. Entegrasyon sınıflarındaki öğrencilerin Türk ve Suriyeli uzmanlar tarafından psikolojik açıdan desteklenmesi; bu öğrencilerin, Türk akranları ile kaynaşabilmesi için, özellikler spor ve sanat alanlarında, iki taraftan da takımlarda dağınık bir şekilde öğrencinin olduğu, yüksek Türkçe bilgisi gerektirmeyen ortak faaliyetlerde bulunmaları.
  6. Okulu bırakmış öğrencilerin eğitimlerine devam edebilmesi için çeşitli kurslar sunan açık öğretim sistemi kurma.
  7. Özellikle Arapça, Kur’an-ı Kerim ve İngilizcenin resmi eğitiminde Suriyeli öğretmenlerden faydalanma; Suriyeli öğretmeni Türk öğretmenle eşit tutma. Bu çözüm Suriyeli öğretmenlerin okullarda prestijli bir yerde olması hasebiyle Suriyeli öğrencilerin zihninde, Türkiye’deki Suriyelilerin durumu hakkındaki imajı düzeltecektir. Etkin bir Suriyeli öğretmenin varlığı ayrıca öğrenciyi belli açılardan güvende hissettirecektir.
  8. Suriyeli öğrencileri, öğretilen derslerle ilgili LGS/YKS benzeri periyodik sınavlara tabii tutmak. Bu sınavların amacı öğrencinin zayıf olduğu dersleri ve öğrenmekte zorlandığı konuları tespit etmek, bunun üzerine mezkûr zayıflıklarda kendilerine yardım edebilecek Suriyeli kişilere kendilerini yönlendirip çeşitli materyallerle başarılarını artırmak. Akademik sürecin kendine güveni artırması hasebiyle öğrencilerin, öğretmenleri ile etkileşimini kolaylaştırıp akranları ile sosyal ilişkiler kurmasına yardımcı olma.

 

a) İdari Tavsiyeler

Okullarda sosyal uyumun güçlenmesi adına tavsiyeler

  1. Farklılıklara yaklaşım ve entegrasyonu geliştirme açısından farklı milletlerden öğrencilerin katılımıyla gerçekleşen eğitim projeleri, spor ve sanat aktivitelerine odaklanma.
  2. Türk öğrencileri Suriyeli akranlarına yardımcı olmaya yönlendirme, Türk öğrencileri Suriyeli öğrencilerle belli gruplara ayırma, Türk öğrencilerin Suriyeli öğrencilere teneffüslerde dil becerileri kazanmada yardımcı olmalarını sağlama, bu süreçlerin değerlendirilmesi ve aktivite kısmında gerekli dönütlerin yapılması.
  3. Türk izciliğinin bu konudaki başarısı, aktivitelerinin doğru değer ve bilgileri öğretebilmesi açısından izciliği müfredat dahilinde opsiyonel bir ders olarak sunma, izcilik hakkında eğitim verme, okullarda izcilik faaliyetinde bulunma ve eğitimini verme.
  4. Ailelerin tümüne yönelik yarışmalar ve okul aktiviteleri düzenlemek; okul gezileri, mutfak faaliyetleri gibi farklı milletlerden velilerin öğrenmesi gereken konularda aktiviteler düzenleme, Türk ve Suriyeli aileler arasında kardeşçe yürütülen müsabakalar düzenleme.
  5. Türkiye’deki okullarla Suriye’deki okulları iletişime geçirip Türk öğrencilerin Suriye’deki okulların kötü şartları hakkında bilgiler edinmesini sağlama.
  6. Suriyeli öğretmenleri psikolojik destek verme üzerine eğitme, Türk öğretmenlerle birlikte çocukların problemlerini çözmede aktif hale getirme.
  7. Zaten birçoğu vatandaşlık almış olan Suriyeli öğretmenlerin sendikaya katılmasını sağlama; sendikanın bu öğretmenlerin problemleriyle ilgilenip çözüm bulmalarını sağlama.

 

b) İletişimi İyileştirmeyle İlgili Tavsiyeler

Öğretmenler ve veliler için tavsiyeler 

  1. Türkçesi iyi olan Suriyeli bir veliyi özellikle yüksek sayıda Suriyeli öğrenci bulunan sınıfların Suriyeli velileri için temsilci olarak seçme ve bu temsilcinin sınıfın durumu hakkında öğretmenle iletişimde kalmasını sağlama.
  2. Suriyeli öğrencilerle tercüman eşliğinde periyodik gerçekleştirilecek toplantılar düzenleme, aile ve idare arasındaki iletişimi güçlendirip sorunları anlama ve tavsiyelerde bulunma.
  3. Açık iletişim günü düzenleme, bu günde velileri okulda çocukları için düzenlenen aktiviteler hakkında bilgilendirme, Suriyeli ve Türk ailelerin birlikte aktiviteler düzenlemesi; okulun ve ailenin öğrenciyle birlikte yeni tecrübeler kazanması, okul ve ailenin bu program sonucunda ilişkilerini güçlendirmesi.
  4. Türk-Suriyeli fark etmeksizin okulla iletişimi pozitif ve devamlı olan özenli velilerin düzenlenecek bir kutlamada onurlandırılması.

 

c) Psikoloji ve Davranışlarla İlgili Tavsiyeler

Suriyeli ve Türk sivil toplum kuruluşları için tavsiyeler

  1. Sosyal zorbalığın sebep olduğu problemleri çözmek adına uzmanların katılımıyla psikolojik bir program düzenlemek, zorba gruba yanlışlarından dönmeleri için ve maruz kalanlara destek olmak için davranış tedavisi ve sosyal servis programları uygulamak. Bu durumun amacı çocuktan intikam almak değil, aksine çocuğu zorbalığa iten sebeple mücadele edip iyi bir bireye çevirmektir.
  2.  Zorbalığın öğrencilerde bıraktığı etkiler, okul çevresinin herkes için güvenli bir ortam olması gerektiği ve zorbalığı engelleme ile ilgili film, çizgi film veya çeşitli animasyonlar hazırlama.
  3. Psikolojik destek sunmak adına velilerin bazı soruları cevaplayarak çocuklarının davranışlarını anlamak ve düzeltmek için uzmanlardan bilgi alabileceği Türkçe ve Arapça elektronik bir platform kurma.
  4. Tüm öğrenciler tarafından en ilgili ve açıklama yapmakta en başarılı öğretmenin oyla seçilmesi ve her yıl düzenlenecek bir programda onurlandırılması.
  5. Türk ve Suriyeli öğretmenleri bir araya getirecek grup aktivitelerinin yapılması: gezi, kutlama ve sosyal aktiviteler gibi.
  6. Suriyeli ve Türk öğretmenlere yönelik; karşılaştıkları sorunları açıklayabilecekleri, psikolojik destek ve rehberlik hizmeti alabilecekleri sosyal bir platform kurulması.

 

d) Velilere Tavsiyeler

  1. Tüm Suriyeli velilerin, çocuklarının entegrasyon sürecindeki başarılarının kendilerinde başladığını anlaması büyük bir önem arz etmektedir. Velilerin ev sahibi topluma entegre olmanın önemi ile ilgili farkındalıkları, bu fikri kabullenişleri, dilini öğrenmeleri ve sosyal ilişkiler kurmaları çocuklarının entegrasyonu için en önemli etkenlerdir.
  2. Veliler idareci ve öğretmenlerin dediklerini dinlemeli, çocuklarının önünde genellemelerde bulunmamalıdırlar. Bu etkinlikleri fırsat bilip tüm toplumların olumlu özellikleri olduğunu vurgulamalı ve belli kişilerin yaptığı hatayı tüm topluma mâl ederek genelleme yapmamalıdırlar.
  3. Velilerin, öğretmenin direktiflerine ve taleplerine uymaları gerektiğini çocuklarına anlatmalarını ve çocuklarının gelişimini takip etmeleri için okula periyodik ziyaretlerde bulunmalarını sağlamak. Bu ziyaretlerin tek nedeninin çocuklarının akranlarıyla yaşadıkları sorunlardan dolayı gerçekleşen tek seferlik ziyaretlere dönüşmemesini sağlamak.
  4. Suriyeli veliler Türkçeleri zayıf bile olsa tüm veli toplantılarına katılmalıdırlar. Çünkü çocuklarının eğitimini çevirmen yardımıyla veya yardımsız takip etmeleri Türk öğrencilerin velilerinin zihninde olumlu bir imaj bırakacaktır.
  5. Suriyeli ve Arap veliler için ortak girişimlerde bulunulmalı, bulundukları sınıflarda öğretmenlerin yardımlarıyla kültürlerini temsil edebildiklerinden emin olunmalıdır.
  6. Öğrencinin asıl kimliğini korumak adına şahsi ve kooperatif girişimlerde bulunulmalı, Arapça bilgisi canlı tutulmalı, vatanlarının tarihi ve coğrafyası kendisine anlatılmalıdır.

 

3. Son Söz 

Bu çalışma entegrasyon kararının uygulanmasının üzerinden dört yıl geçmesiyle yapılmış ve Suriyeli öğrencilerin Türk okullarında geçirdikleri tecrübeler hakkında açıklayıcı ve analitik bir düşünce sunmayı amaçlamıştır. Çalışmada öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları engeller, boşluklar ve aciliyet gerektiren durumlar açıklanarak sürecin öğrenci ve ailesi açısından başarıyla sonuçlanması adına bazı uyarılarda bulunulmuştur.

Araştırma ekibimiz tüm mülteci öğrencilerin eğitimsel ve sosyal durumlarını geliştirmek için çalışmamıza katkıda bulunan, çaba, ilgi ve tecrübelerini paylaşan tüm veli ve öğrencilere teşekkürlerini sunmaktadır.

Araştırma ekibimiz ayrıca tecrübelerini bizimle paylaşan, sürecin kalitesini artıracak ve olumlu etkisini yükseltecek tavsiyelerde bulunan tüm Suriyeli ve Türk öğretmenlere de şükranlarını sunmaktadır.

Araştırma ekibimiz bu çalışmanın gerçekleşmesinde kullanılan yöntem için ve hakemlik sağladıkları için tüm akademisyen ve uzmanlara da ayrıca teşekkürlerini sunmaktadır.

Araştırma ekibimiz son olarak onlarca saat ayırıp bu çalışmayı gözden geçiren, grafik ve istatistiklerini kontrol eden ve fikirler sunan tüm destekçilerine teşekkür eder.