Temel Göstergeler | |
Resmi Adı | Orta Afrika Cumhuriyeti |
Yönetim Biçimi | Cumhuriyet |
Bağımsızlık Tarihi | 13 Ağustos 1960 (Fransa’dan) |
Başkent | Bangui (735 bin) |
Yüzölçümü | 622.984 km2 |
Nüfusu | 4.7 milyon |
Nüfusun Etnik Dağılımı | Ülkede 70’ten fazla etnik unsur bulunmakta olup başlıcaları Baya, Mandija, Banda, Sara ve Yakoma’dır. |
İklimi | Güney kesimlerde nemli tropikal iklim görülürken, kuzey kesimlerde daha sıcak ve kurak bir iklim hakimdir. |
Coğrafi Konumu | Orta Afrika’da, Ekvator çizgisinin hemen kuzeyinde yer alır. |
Komşuları | Demokratik Kongo Cumhuriyeti (1.747 km), Çad (1.556 km), Güney Sudan (1.055 km), Kamerun (991 km), Kongo (487 km), Sudan (174 km) |
Dil | Fransızca, Sango ve diğer yerel diller |
Din | %50 Hristiyan, %35 Animist, %15 Müslüman |
Ortalama Yaşam Süresi | 51.8 yıl |
Okuma-Yazma Oranı | %36.8 |
Para Birimi | Orta Afrika Frangı |
Millî Gelir | 1.9 milyar dolar (2017 IMF) |
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir | 387 dolar (2017 IMF) |
İşsizlik Oranı | %6.9 (2016) |
Enflasyon Oranı | %3.8 (2017) |
Reel Büyüme Hızı | %4 (2017) |
Yoksulluk Oranı | Bilinmiyor |
İhracat Ürünleri | Altın, kereste, pamuk, kahve |
İthalat Ürünleri | Gıda ve tekstil ürünleri, petrol yağları, elektrikli cihazlar, motorlu taşıtlar, kimyasallar, makine, ilaç |
Başlıca Ticaret Ortakları | Fransa, ABD, Hindistan, Brundi, Çin, Kamerun, Avusturya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Japonya, İtalya, Hollanda |
Ülke Tarihi
Orta Afrika Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafya, Afrika’nın denizden uzak orta kesimlerinde bulunması bakımından kıtanın en ücra bölgelerinden biridir. Bu sebeple bölgenin tarihine ilişkin bilgiler sınırlıdır. İlk yerleşimciler olduğu bilinen Pigmeler ve Babingalar halen ülkedeki varlıklarını sürdürmektedir. Kanim ve Bornu sultanlıklarının hakimiyeti altında kalan bölge, 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa tarafından işgal edilerek sömürgeleştirilmiştir. Fransa’nın bölgede 1880’lerde başlayan hakimiyeti, Almanya’nın 1910’larda ülkenin batısındaki kısa süreli hakimiyeti dışında 1960 yılına kadar devam etmiştir. Bu dönemde bölgeye yerleşen Fransız şirketleri yerli halkı çok zor şartlar altında çalıştırarak ülkenin doğal zenginliklerini Fransa’ya taşımış, ayrıca bölge halkı Fransa’nın kıtadaki diğer sömürge faaliyetlerinde de çalışmaya zorlanmıştır. Eş zamanlı olarak sürdürülen misyonerlik faaliyetleriyle de halkın önemli bir bölümü Hristiyanlaştırılmıştır.
1930’lu yıllardan itibaren, özellikle Barthelemy Boganda’nın önderliğinde sürdürülen bağımsızlık hareketleri sonucunda, 1 Aralık 1958’de Orta Afrika Cumhuriyeti adıyla Fransız Uluslar Topluluğu’na özerk bir cumhuriyet olarak katılan ülke, 13 Ağustos 1960’ta tam bağımsızlığına kavuşmuştur. Boganda’nın bağımsızlık ilanından kısa bir süre önce bir uçak kazasında ölmüş olması sebebiyle devlet başkanlığına yeğeni Devid Dacko getirilmiştir.1 Ocak 1966’da gerçekleştirdiği darbe ile yönetime el koyan ve yine Boganda’nın akrabası olan Albay Jean Bedel Bokassa, 1977 yılında devletin adını Orta Afrika İmparatorluğu olarak değiştirmiş, bu yıllarda iyi ilişkiler geliştirdiği Muammer Kaddafi’nin de etkisiyle İslam’a girerek Selahaddin Ahmed ismini almışsa da, daha sonra tekrar Hristiyan olmuştur.1979 yılında Bokassa Libya’da bulunduğu sırada Fransa destekli kansız bir darbe ile yönetime el konularak Devid Dacko yeniden iş başına getirilmiş ve ülkenin adı yeniden Orta Afrika Cumhuriyeti’ne çevrilmiştir. Ancak 1 Eylül 1981 tarihinde Dacko bir kez daha darbeye maruz kalmış, devlet başkanlığı koltuğuna oturan Andre Kolingba 1993 yılına kadar iktidarda kalmayı başarmıştır. Kolingba bu dönemde önce tek parti yönetimi kurmuşsa da daha sonra uluslararası baskılarla çok partili sisteme geçilmiş, 1993 yılında yapılan seçimleri kazanan Ange-Felix Patesse 2003 yılına kadar devlet başkanlığı görevini sürdürmüştür. 15 Mart 2003 tarihinde General François Bozize öncülüğünde gerçekleştirilen askerî darbe ile Patesse görevinden uzaklaştırılırken, Bozize 2013 yılına kadar iktidarda kalmıştır.
2012 yılı sonlarında Seleka örgütü tarafından başlatılan silahlı saldırılar sonrasında Mart 2013’te Bozize ülkeyi terk etmek zorunda kalmış, Seleka lideri Michel Djotodia 24 Mart 2013’teki askerî darbe ile yönetimin başına geçmiştir. Bu süreçten itibaren ülkede güvenlik sağlanamamış, Aralık 2013’te Fransız Sangaris birlikleri ve Afrika Birliği güçleri ülkeye müdahale etmiştir. Bu süreçte Seleka üyeleri silahsızlandırılırken, Hristiyan anti-Balaka örgütü tarafından başlatılan sistematik şiddet eylemleri ve katliamlarla ülke bir iç savaşa sürüklenmiştir. 2014 yılında Djotodia istifa ederek yönetimi terk ederken, yerine Catherine Sanba-Panza getirilerek bir geçiş dönemi hükümeti kurulmuştur. 30 Mart 2016 tarihinde gerçekleştirilen seçimleri kazanan Faustin Archange Touadéra halihazırda devlet başkanı olarak görevini sürdürmektedir.
Siyasî Yapı
Orta Afrika Cumhuriyeti, 1960 yılında ilan edilen bağımsızlıktan bu yana pek çok askerî darbeye sahne olmuş, geçmişi siyasî kaos, istikrarsız yönetimler ve çatışmalarla dolu bir ülkedir. 1995 yılında yürürlüğe giren anayasaya göre devlet çok partili sistemle yönetilen bir cumhuriyet olmakla birlikte, bunun ülke tarihinde pratik karşılığını görmek pek mümkün olmamıştır. Ülkede hemen her devlet başkanı yönetimi askerî darbe ile ele geçirmiş ve bir başka askerî darbe ile görevinden uzaklaştırılmıştır.
Ülkede 2013 yılı sonlarında başlayan şiddet olayları ve katliamlarla ülke derin bir krize sürüklenmiş, ülkede yaşayan Müslüman azınlık sistematik bir ayrımcılığa maruz bırakılarak ülkeyi terk etmeye zorlanmıştır. Fransa’nın başını çektiği uluslararası sistemin yaşanan katliamlara seyirci kalması, Hristiyan terör çetelerini daha da cesaretlendirmiş, böylece ülkede yüzyıllardır bir arada yaşayan farklı etnik ve dinî unsurlar birbirlerine düşman edilmiştir. Bu süreçte ülkesini terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce Müslüman halen ülkesine dönebilmiş değildir ki bu durum önümüzdeki yıllarda ülkenin siyasî, toplumsal ve kültürel yaşamında köklü dönüşümlere yol açacak gelişmelerin önünü açmıştır. Son olarak 15-19 Haziran 2017 tarihleri arasında Roma’da, OAC devlet yönetimi ve silahlı grupların temsilcilerinin yanı sıra BM ve AB yetkililerinin de katılımı gerçekleştirilen toplantılar neticesinde bir ateşkes antlaşması imzalanmışsa da, bu antlaşmanın ülkede yaşanan çatışmaları sona erdirmeye yetmediği görülmektedir.
Ekonomik Durum
Dünyanın ekonomik açıdan en yoksul ülkelerinden biri olan Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), 2013 yılından bu yana devam etmekte olan kaos ve iç savaş sebebiyle içinde bulunduğu olumsuz şartları değiştirebilecek bir atılım gösterememektedir. Altın, elmas, uranyum, petrol ve su kaynakları gibi önemli doğal zenginliklere sahip olan OAC’de, ne yazık ki devam eden siyasî kaos ve istikrarsızlık sebebiyle bu zenginlikler kullanılamamaktadır. Bugün 1.000 doların altındaki kişi başı milli geliriyle OAC, bu alanda dünyada sondan ikinci sıradadır. BM’nin “En Az Gelişmiş Ülkeler” kategorisinde de yer alan OAC, ülkenin tamamına yayılan yoksulluk, işsizlik, yüksek enflasyon ve dış borçlarla derin bir ekonomik krizin içindedir.
İçinde bulunduğu şartlar itibariyle OAC’de reel bir dış ticaret faaliyetinden bahsetmek mümkün değildir. Neredeyse yok seviyesinde olan ithalat ve ihracatın toplam tutarı yarım milyar dolara dahi ulaşmamaktadır. Son olarak 2017 yılında gerçekleşen ithalat 380, ihracat ise 118 milyon dolar seviyesindedir. Ülkenin başlıca ithalat kalemleri gıda ve tekstil ürünleri, makineler, elektrikli cihazlar, petrol yağları, kimyasallar ve ilaçlar; başlıca ihracat kalemleri ise elmas, kereste, pamuk ve kahvedir. Ülkenin en önemli ticaret ortakları Fransa, Çin, ABD, Hindistan, Brundi ve Kamerun’dur.
Ülkenin başlıca geçim kaynağı geleneksel olarak tarımdır. Sahip olduğu su kaynakları ve yoğun yağış alan bölgeleri sebebiyle tarıma elverişli toprakları bakımından zengin olan OAC, 1970’li yıllardan itibaren sürdürülen tarım politikaları yüzünden bu zenginliğini kullanamamaktadır. Öte yandan ülkenin içinde bulunduğu şartların doğurduğu kaos ve denetimsizlik, ülke ekonomisi için hayatî öneme sahip elmas ve altın da uluslararası sistemle bağlantılı çeteler eliyle Batı ülkelerine kaçırılmaktadır.
Türkiye ile İlişkiler
Türkiye ile Orta Afrika Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, son yıllarda OAC’de yaşanmakta olan siyasî ve insanî krize odaklı olarak devam etmektedir. İki ülkenin de bir diğerinde büyükelçiliği bulunmamakta, Türkiye’nin Kinşasa Büyükelçiliği (Demokratik Kongo Cumhuriyeti) OAC’ye akredite olup, yakın zamanda Bangui’de yeni bir büyükelçiliğin açılması planlanmaktadır. Ayrıca Bangui’deki fahri konsolosluğumuz 2003 yılından bu yana hizmet vermektedir.
İki ülke arasındaki yıllık ticaret hacmi, OAC’nin içinde bulunduğu şartların da etkisiyle 5 milyon doların altında seyretmektedir. Türkiye’den OAC’ye ihraç edilen başlıca ürünler kağıt, makine ve temizlik malzemeleri, başlıca ithalat ürünleri ise kereste, gübre ve minerallerdir.
Ülkede 2013 yılında patlak veren iç savaş sürecinde, konuyu dünya kamuoyunun gündemine taşıyarak ülkenin toprak bütünlüğünü savunan, zor durumda olan halka yardım eli uzatan, özellikle Müslüman unsurların zorunlu göçe tabi tutulması sürecine dikkat çeken ilk ülkelerden biri Türkiye olmuştur.Türkiye bu süreçte ülke halkının yanında olmuş, gerek çeşitli kamu kurumları gerek bağımsız sivil toplum kuruluşları aracılığıyla geniş çaplı yardım faaliyetlerini sürdürmüş ve sürdürmektedir. Yapılan yardımlar ülkedeki kriz ortamının doğurduğu acil sorunlara müdahale boyutu taşıdığı gibi, ülkenin geleceğine yönelik kalkınma projelerini de kapsamaktadır. Öte yandan özellikle son yıllarda giderek artan miktarda OAC’li öğrenci yükseköğrenim görmek üzere Türkiye’ye gelmektedir.
Müslümanların Durumu
İslamiyet’in Orta Afrika topraklarındaki geçmişi 16. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu dönemde kuzeyden gelen seyyah ve tüccarlar aracılığıyla bölge halkı İslam’la tanışmış ve kuzey bölgelerden başlayarak tüm coğrafyada hızlı bir şekilde yayılmıştır. Dolayısıyla, Afrika’nın bu ücra bölgesinde İslamiyet’in yaklaşık 5 asırlık köklü bir tarihe sahip olduğu söylenebilir. 19. yüzyıl sonlarında Fransızların bölgeyi sömürgeleştirmeleri üzerine artan misyonerlik faaliyetleri ile halk büyük oranda Hristiyanlaştırılmışsa da, Müslümanların ülkedeki oranı bugüne kadar %20’ler civarında devam etmiştir. Fransızların ülkeyi etnik ve dinî farklılıkları kullanarak ayrıştırması ve bağımsızlık sonrası süreçte de Fransız etkisinin devam etmesi sebebiyle Müslümanlar ülke içerisinde her zaman ayrımcılığa maruz kalmışlardır.
2013 yılında patlak veren kriz ve iç savaş sonrasında ülkedeki Müslümanlar, Hristiyan anti-Balaka çetesi tarafından gerçekleştirilen ve bölgede güvenliği sağlamak üzere bulunan uluslararası güçlerin göz yumduğu sistematik katliamlara ve zorunlu göçlere maruz kalmışlardır. Bu süreçte ülkedeki Müslümanların büyük bir bölümü daha güvenli kabul ettikleri kuzey kesimlere ve başta Çad olmak üzere komşu ülkelere sığınmak durumunda kalmışlardır. Bu süreçte vatanlarından edilen Müslümanların tekrar OAC’ye dönme ihtimalleri kısa vadede mümkün gözükmemektedir. Bu sebeple son yıllarda yaşanan süreç ülkede Müslümanların sayısının azalmasına yol açmıştır.