Temel Göstergeler | |
Resmi Adı | Sırbistan Cumhuriyeti |
Yönetim Biçimi | Parlamenter Demokrasi |
Bağımsızlık Tarihi | 5 Haziran 2006 (Sırbistan Karadağ Cumhuriyeti’nin bölünmesiyle), 13 Temmuz 1878 (Osmanlı Devleti’ne karşı kazanılan bağımsızlık) |
Başkent | Belgrad (1.3 milyon) |
Yüzölçümü | 77.474 km2 |
Nüfusu | 7.1 milyon (2018) |
Nüfusun Etnik Dağılımı | %83 Sırp, %4 Macar, %2 Boşnak, %1 Karadağlı, %10 Diğer (Arnavut, Roman vd.) |
İklimi | Ülkenin başta kuzey kesimi olmak üzere büyük bir bölümünde karasal iklim görülmekte olup, bazı bölgelerde Akdeniz iklimi görülür. Karasal iklimin görüldüğü yerlerde kışlar oldukça soğuk ve kar yağışlıdır. |
Coğrafi Konumu | Güneydoğu Avrupa’da bulunan Sırbistan’ın denize kıyısı olmayıp, doğusunda Bulgaristan ve Romanya, batısında Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Karadağ, kuzeyinde Macaristan, güneyinde ise Kosova ve Makedonya yer alır. |
Komşuları | Romanya (531 km), Kosova (366 km), Bosna-Hersek (345 km), Bulgaristan (344 km), Hırvatistan (314 km), Macaristan (164 km), Karadağ (157 km), Makedonya (101 km) |
Dil | Sırpça (Resmî), Macarca, Boşnakça, Arnavutça, Bulgarca, Slovakça |
Din | %91 Hristiyan, %4 Müslüman, %5 Ateist ve diğer |
Ortalama Yaşam Süresi | 75.9 yıl (2018) |
Okuma-Yazma Oranı | %98.8 (2016) |
Para Birimi | Sırp Dinarı |
Millî Gelir | 47.564 milyar dolar (2018 IMF) |
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir | 5.901 dolar (2017 IMF) |
İşsizlik Oranı | %14.1 (2017) |
Enflasyon Oranı | %3.1 (2017) |
Reel Büyüme Hızı | %1.9 (2017) |
Yoksulluk Oranı | %8.9 (2014) |
İhracat Ürünleri | İzole edilmiş teller, otomobil, demir-çelik, kauçuk lastik, elektrik motorları ve jeneratörler, bakır, mobilya, meyve, tekstil ürünleri, petrol yağları, ilaç |
İthalat Ürünleri | Ham petrol, kara taşıtları yedek parçaları, ilaç, otomobil, petrol yağ ve gazları, elektronik eşya ve telefon cihazları, izole tel ve kablolar, taşkömürü, bakır, demir |
Başlıca Ticaret Ortakları | Almanya, İtalya, Çin, Rusya, Bosna-Hersek, Romanya, Macaristan, Polonya, Türkiye, Karadağ |
Ülke Tarihi
M.Ö. 2. Yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına giren bugünkü Sırbistan topraklarına ilk Slav akınları 6. yüzyılda başlamış, 7. yüzyılda ise bölge büyük oranda Slav halklarının yerleşim alanı haline gelmiştir. İlk Sırp Prensliği 8. yüzyılın sonlarında kurulmuş olup, 9. yüzyılın sonlarından itibaren Sırplar Hristiyanlığı benimsemişlerdir. Bölge 1077 yılında Zeta adı altında ilk kez krallık haline gelirken, 12. Yüzyılın ortalarında parçalanma sürecine giren krallığı toparlayan Stefan Nemanja liderliğinde devlet yeniden toparlanmıştır. 1217 yılında Sırbistan Krallığı ilan edilirken, Nemanjic Hanedanı olarak da bilinen bu devlet 1371 yılına kadar varlığını muhafaza etmiştir. Osmanlı Devleti’ne karşı verilen 1371 Çirmen ve 1389 Kosova Savaşları’nın kaybedilmesinin ardından bölge Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir.
Osmanlı hakimiyeti altındaki ilk altmış yıl Sırp Despotluğu bir Osmanlı vasalı olarak varlığını sürdürmüş, Fatih Sultan Mehmed zamanındaki fetihlerle birlikte Sırp Despotluğu ortadan kaldırılarak bölge tamamen Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır. 1521’de o dönemde Macarların hakimiyeti altında bulunan Belgrad’ın fethedilmiş ve bölgede Semendire sancağı kurularak Rumeli vilayetine bağlanmıştır. İlerleyen dönemde Belgrad önemini arttırmış ve sancağın merkezi haline gelmiştir. Bölgenin Osmanlı hakimiyeti altına alınması ile birlikte hem iskan politikaları ile Türk-Müslüman nüfus oranı yükselmiş, hem de gerek devşirme sistemi, gerek sosyoekonomik diğer gerekçelerle bölge halkı arasında da İslamiyet kısmî olarak yayılmıştır. 14. Yüzyıl ortalarında tesis edilen ve Fatih döneminde kaldırılarak İstanbul Fener Ortodoks Patrikhanesi’ne bağlanan Peç Patrikhanesi, 1557 yılında Sokullu Mehmed Paşa tarafından yeniden açılmış ve yaklaşık iki asır daha varlığını sürdürmüştür. 1683-99 yılları arasında Osmanlı bölgede ilk kez yara almış, savaş esnasında Belgrad’ın hakimiyeti kısa süre Avusturya’nın eline geçmiş, fakat 1690’da Fazıl Mustafa Paşa tarafından geri alınmıştır. Savaş esnasında dönemin patriğinin de yanına aldığı binlerce kişiyle birlikte Avusturya’ya sığındığı bilinmektedir. Patrikhane 1766’da tekrar lağvedilerek İstanbul’a bağlanmışsa da, 1832 yılında Sırbistan’ın özerkliğini kazanmasıyla Sırp Kilisesi açılmış, bağımsızlığın kazanılmasının ardından 1920 yılında yapı patrikhaneye dönüştürülmüştür.
18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarından itibaren bölgede Osmanlı yönetimine karşı isyanlar ve bağımsızlık hareketleri baş göstermiş, 17 Ekim 1830’da Sırplar özerk bir yönetim hakkı elde etmişlerdir. 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sonrasında ise Sırbistan tam bağımsızlığını kazanmış ve bölgedeki Osmanlı hakimiyeti tamamen sona ermiştir. 1882 yılında Sırbistan Krallığı ilan edilmiş, topraklarını genişletme arzusu içerisinde olan Sırbistan, özellikle Avusturya ve Bulgaristan’a karşı mücadele içerisine girerken, istediği neticeleri elde edememiştir. Balkan Savaşları sonrasında ise Sırbistan, Kosova ve bugünkü Makedonya topraklarını hakimiyeti altına almayı başarmıştır. Balkan Savaşları sonrasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun hakimiyeti altındaki Bosna-Hersek’e gözünü diken Sırpların bu isteği, bir anlamda Birinci Dünya Savaşı’nın da fitilini ateşlemiştir. Avusutrya-Macaristan İmparatorluğu’nun savaş sonrası dağılması ile savaştan karlı ayrılan Sırbistan, Hırvat ve Slovenlerin de katılmasıyla 1918’de yeni bir devlet kurmuştur. 1929’da Yugoslavya’ya dönüşen krallık, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Tito yönetiminde sosyalist bir rejime dönüştürülmüştür. Sırbistan, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Slovenya, Makedonya ve Karadağ’ın yanı sıra özerk Voyvodina ve Kosova bölgelerinden oluşan bu devlet içerisinde de Sırpların etkinliği diğer unsurlara oranla daha fazla olmuştur. Tito’nun 1980’de ölümü ile Yugoslavya dağılma sürecine girmiş, 1991 yılında da birlik dağılarak bağlı devletler teker teker bağımsızlığını ilan etmeye başlamıştır. Ancak 1989’da Voyvodina ve Kosova’nın özerkliğini iptal ederek yeniden kendine bağlayan Sırbistan, 12 Nisan 1992’de de Karadağ ile birlikte Yugoslavya Federasyonu’nu kurmuştur. Birlikten ayrılan devletlere karşı da düşmanca bir tavır içerisine giren Sırbistan, Hırvatistan ve Bosna-Hersek’e saldırmıştır. 1992-95 yılları arasında Bosna-Hersek’te devam eden işgal süreci 20. yüzyılın sonlarında ve dünyanın gözü önünde, çoğunluğu sivil 200 binden fazla insanın katledilmesi ile sonuçlanmıştır. Bosna-Hersek’in ardından 1999’da bu kez Kosova’ya saldıran Sırbistan, NATO müdahalesi ile son bulmuş ve bölgede yeniden özerk bir yönetim kurulmuştur. 2008 yılında bağımsızlığını ilan eden Kosova ile Sırbistan arasındaki müzakereler sonuçlandırılma aşamasına gelmiştir.
2003 yılında Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği adını alan yapı, Karadağ’ın 2006 yılında birlikten ayrılmasının ardından Sırbistan Cumhuriyeti’ne dönüşmüştür. 2000 sonrası süreçte başta komşuları olmak üzere daha barışçı bir yönetim anlayışı benimseyen Sırbistan’da, savaş sonrası demokratikleşme süreci devam etmektedir.
Siyasî Yapı
Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin 1992 yılında dağılması üzerinde, Sırbistan ve Karadağ’ın katılımı ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti kurulmuş, ancak 2003 yılında devletin adı Sırbistan ve Karadağ Devlet Birliği olarak değiştirilmiştir. Karadağ’ın 3 Haziran 2006 tarihinde birlikten ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesinden iki gün sonra Sırbistan Parlamentosu aldığı bir kararla devletin adını Sırbistan Cumhuriyeti olarak değiştirmiştir. O tarihte Sırbistan toprakları içerisinde bulunan Kosova’nın statüsü ile ilgili devam eden müzakerelerden netice alınamaması üzerine Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiş, ancak Sırbistan bunu tanımamıştır. On yılı aşkın bir süredir Kosova’nın pozisyonuna ilişkin devam eden görüşmeler Mart 2019 itibariyle son aşamasına gelmiş ve iki ülke arasındaki görüşmelerde mutabakata varılmıştır. Sırbistan’ın kısa bir süre içerisinde Kosova’nın bağımsızlığını tanıması öngörülmektedir. Öte yandan dış politikada son yıllarda yüzünü Avrupa-Atlantik hattına dönen Sırbistan, 2015 yılından bu yana AB aday ülkesi statüsündedir ve AB üyeliğinin gerçekleştirilmesi dış politikadaki en önemli hedeflerden biri olarak görülmektedir.
Parlamenter demokrasi ile yönetilen Sırbistan’da, yasama organı tek kanatlı ulusal meclis olup, 250 sandalyeli meclis üyeleri dört yılda bir yapılan genel seçimlerle belirlenmektedir. Ülkede son meclis seçimleri Nisan 2016’da gerçekleştirilmiştir. Yürütme organının başında bulunan devlet başkanı beş yılda bir gerçekleştirilen başkanlık seçimleri ile belirlenmekte olup, Nisan 2017’deki son seçimleri kazanan Aleksandar Vucic 31 Mayıs 2017 tarihinden bu yana Sırbistan Devlet Başkanı olarak görevini sürdürmektedir. Vucic’in önerisi ile hükümet kurma yetkisi verilen Ana Brnabic ise Haziran 2017’den bu yana başbakan olarak görev yapmaktadır.
Ekonomik Durum
Sırbistan, gelişme ve büyüme yönünde önemli potansiyele sahip ülkelerden biridir. 90’lı yıllarda yaşanan savaş ve siyasî belirsizlik ortamı ülke ekonomisine büyük zarar vermiş, bu süreçte işsizlik ve enflasyon artarken, ekonomide yaşanan daralma ile halk yoksullaşmıştır. Ancak 2000’li yıllarda yakalanan siyasî istikrar ve ekonomik alanda yapılan hamlelerle birlikte Sırbistan bir toparlanma sürecine girmiş, ağır ilerlemekle birlikte bu sürecin dönüşleri de yavaş yavaş alınmaya başlanmıştır. Böylece enflasyon ve yoksulluk oranları tek haneli rakamlara, işsizlik de %15’in altına düşürülebilmiştir. Bununla birlikte, artan kamu borçları ve cari açık, kurumların yeterince güçlü olmaması ve kırılgan yapılara sahip olması, IMF başta olmak üzere ekonomik kriz süreçlerinde küresel finans kuruluşlarının müdahalesi gibi nedenler, Sırbistan ekonomisinin önemli handikapları olarak gözükmektedir.
Sanayi ülke ekonomisinin önemli sacayaklarından biri olup, ülke ekonomisindeki payı %40’ın üzerindedir. Başlıca sektörler otomotiv, tekstil, kimya, mobilya ve gıda işlemedir. İstihdamın %20’sini, millî gelirin %10’unu karşılayan tarım sektörü ise genellikle ülkenin kuzeydeki Voyvodina bölgesinde yaygındır. Başlıca ürünler buğday, şeker pancarı, mısır, ayçiçeği, üzüm ve sebze-meyvedir. Ülke ekonomisinin yarısını karşılayan hizmet sektörü ise büyük oranda turizme dayalıdır.
Ülkenin dış ticaret hacmi 2018 yılı itibariyle 19.1 milyar doları ihracat, 25.7 milyar doları ithalat olmak üzere toplamda 44.8 milyar dolardır. Başlıca ihracat kalemleri izole edilmiş teller, otomobil, demir-çelik, kauçuk lastik, elektrik motorları ve jeneratörler, bakır, mobilya, meyve, tekstil ürünleri, petrol yağları ve ilaç; başlıca ithalat kalemleri ise ham petrol, kara taşıtları yedek parçaları, ilaç, otomobil, petrol yağ ve gazları, elektronik eşya ve telefon cihazları, izole tel ve kablolar, taşkömürü, bakır ve demirdir. Sırbistan’ın başlıca ticaret ortakları Almanya, İtalya, Çin, Rusya, Bosna-Hersek, Romanya, Macaristan, Polonya, Türkiye ve Karadağ’dır.
Türkiye ile İlişkiler
Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkiler köklü bir maziye dayanmaktadır. Yüzlerce yıl Osmanlı devletinin hakimiyeti altında bulunan Sırbistan’ın ülkemize ilişkin yaklaşımının, tarihsel arka plan da dikkate alındığında pek de olumlu olduğu söylenemez. 1992-95 yılları arasında Bosna-Hersek’te gerçekleştirilen işgal ve soykırım sürecinde yaşananlar bunun en somut düzeyde açığa çıktığı acı hatıralarla doludur. Bununla birlikte son yıllarda diplomatik alanda karşılıklı atılan olumlu adımlarla, iki ülke arasındaki ilişkilerde belirgin bir iyileşme meydana gelmiştir. Gerek Türkiye gerek Sırbistan tarafından son dönemde peş peşe gerçekleştirilen üst düzey ziyaretler, hem iki ülke arasındaki siyasî, ekonomik ve kültürel ilişkilerin gelişimine katkı sağlarken, bir taraftan bölgede istikrarın korunması adında özellikle Bosna-Hersek-Sırbistan ilişkileri açısından büyük önem arz etmektedir.
İki ülke arasındaki ticarî ilişkiler de siyasî düzlemdeki bu olumlu gidişata paralel olarak hızla güçlenmektedir. 2006 yılında 327 milyon dolar seviyesinde olan toplam dış ticaret hacmi, 2018 yılı itibariyle (Kosova da dahil olmak üzere), 868 milyon doları Türkiye’den Sırbistan’a ihracat, 326 milyon doları ithalat olmak üzere toplamda 1.194 milyar dolara ulaşmıştır. Sırbistan’ın mevcut potansiyeli ve ekonomik büyüklüğü göz önüne alındığında gelinen bu seviyenin önemi daha da iyi anlaşılacaktır. Öyle ki Türkiye, Sırbistan’ın en büyük 6. ithalat ortağı konumundadır. Türkiye’den Sırbistan’a ihraç edilen başlıca ürünler örme mensucat, otomobil ve yedek parçaları, demir-çelik, turunçgiller, izole tel ve kablolar, televizyon alıcıları ve monitörler, alüminyum, beyaz eşya ve hazır giyimdir. Sırbistan’dan ithal edilen başlıca ürünlerse bakır, sığır eti, kauçuk lastik, mobilya, su pompaları ve ısıtıcıları, asitler ve demir-çeliktir. Karşılıklı yatırımlar ve Türk firmalarının Sırbistan’da yürüttüğü inşaat faaliyetleri de ticarî ilişkiler açısından büyük önem arz etmekte olup, halihazırda Sırbistan’da 50’den fazla Türk sermayeli şirket bulunmaktadır.
Karşılıklı ilişkilerin gelişmesi turizm sektörüne de olumlu yansımıştır. Son yıllarda her iki ülke vatandaşları da seyahat planlarında yeni bir alternatif olarak Türkiye ve Sırbistan’ı düşünmeye başlamış bu da karşılıklı turist sayısında gözle görülür bir artışı beraberinde getirmiştir.
Müslümanların Durumu
Bugünkü Sırbistan topraklarına İslamiyet, ilk olarak Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’da sürdürdüğü fetih politikası ile 14. yüzyılın sonlarında ulaşmıştır. 15. yüzyıl boyunca devam eden fetihler sonrasında yürütülen iskan politikasıyla bölgeye on binlerce Müslüman yerleştirilmiş aynı zamanda Hristiyan halktan da İslamiyet’i tercih edenler olmuştur. Sırbistan’ın özerkliğini kazandığı 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren yüzyıl boyunca yaşanan toprak kayıpları ile bölgede yaşayan Müslüman ahali ve özellikle Türkler, Osmanlı topraklarına doğru zorunlu göçe tabi tutulmuş, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından bu süreç hız kazanmıştır. Bu süreçte Sırplar, ele geçirdikleri yeni topraklarla birlikte bölgedeki Türk-İslam varlıklarını büyük oranda tahrip etmiştir. Ülke toprakları içerisinde Osmanlı döneminden kalan yüzlerce kültür varlığından çok azı günümüze ulaşabilmiştir.
Balkan Savaşları’nın ardından Sırbistan’ın Kosova, Yeni Pazar ve Makedonya’nın bir kısmını topraklarına katmasıyla birlikte, Müslümanların sayısı yarım milyona ulaşmış, bunların yaklaşık yarısı İkinci Dünya Savaşı başlarına kadar Türkiye’ye göç etmiş, göçler ilerleyen yıllarda da peyderpey devam etmiştir. Özellikle Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte yaşanan savaş ortamında bölge Müslümanlarının göçleri devam etmiştir. 2006 yılında Karadağ’ın bağımsızlığını ilan etmesi ile Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Sancak bölgesinin bir kısmı Karadağ sınırları içerisinde, Novipazar, Sjenica, Tutin, Pripoj, Nova Varos, Prijepolje gibi bazı şehirlerse Sırbistan sınırları içerisinde kalmıştır. Benzer şekilde 2008 yılında Kosova’nın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte de Müslümanların çoğunlukta olduğu bir başka bölge daha ülke sınırları dışında kalmıştır. Günümüzde Sırbistan’da yaşayan Müslümanların sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte, ülkede en az 200 bin Müslümanın bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunların büyük bir çoğunluğu Boşnak olup, bir kısmı da Arnavuttur. Öte yandan ülkedeki sayıları tam olarak bilinmeyen Çingeneler içerisinde de hatırı sayılır miktarda Müslüman bulunduğu bilinmektedir.
Din işleri ve temsille ilgili hususlarda Yugoslavya döneminde Saraybosna’daki başmüftülüğe bağlı olan ülke Müslümanları, bağımsızlık süreçlerinin ardından 2007 yılında Sırbistan İslam Birliği’ni kurmuşlardır. Bu yapı devlet yönetimi tarafından resmen tanınmakta ve ülke Müslümanlarını temsilen muhatap kabul edilmektedir. Ancak 90’lı yıllarda yaşanan savaş ve soykırım sürecinin açtığı derin yaralar, Sırbistan devleti ile Müslümanlar arasındaki ilişkilerin seyrinde halen etkilidir. Öte yandan dinî eğitim ve siyasî temsil başta olmak üzere ülke Müslümanlarının birçok sorunu aciliyetini muhafaza etmektedir.