Temel Göstergeler
Resmi AdıSuudî Arabistan Krallığı
Yönetim BiçimiKrallık
BaşkentRiyad (6.2 milyon)
Bağımsızlık Tarihi23 Eylül 1932
Yüzölçümü2.150.000 km²
Nüfusu33 milyon (2018)
Nüfus Artışı%2.5
Nüfusun Etnik Dağılımı%90 Arap (%20’si Suudî değil), %10 Afrika ve Asyalılar
İklimiÇöl iklimi
Coğrafi KonumuGüneyinde Yemen ve Umman, doğusunda Katar, Bahreyn, BAE ve Basra Körfezi, kuzeydoğusunda Kuveyt, kuzeyinde Irak ve Ürdün, batısında Kızıldeniz yer alıyor.
Din%99Müslüman, %1Hristiyan, Yahudi ve Hindu
DilArapça
Okuma Yazma Oranı%97
Para BirimiSuudi Riyali
Kişi Başı Ortalama Milli Gelir56.366 dolar (2016)
Milli Gelir708 milyar dolar (2017)
Reel Büyüme Oranı%1.7 (2016)
Enflasyon Oranı%4.4 (2016)
İşsizlik Oranı%5.8 (2017)
Ana İhracat ÜrünleriHam petrol, organik kimyasallar, plastik ve mamulleri
Ana İthalat ÜrünleriBinek otomobilleri, elektrikli ve elektronik ekipmanlar, ilaç
Başlıca Ticaret OrtaklarıBirleşik Arap Emirlikleri, ABD, Çin, Güney Kore, Hindistan, Japonya

Ülke Tarihi

Arap Yarımadası’nda yer alan Suudi Arabistan’ın kurucusu konumundaki Suûd ailesinin Orta Arabistan’daki varlığı 15. Yüzyıla kadar gitmektedir.18. yüzyılın ortalarında ailenin reisi Muhammed b. Suûd ile bu dönemde ortaya çıkan Muhammed b. Abdülvehhâb arasında 1745 yılında yapılan ittifak ailenin ve bölgenin tarihine yön vermiştir. Bu tarihten itibaren bölgede Vehhabîliğin yaygınlaşması misyonunu üstlenen Suûd ailesi nüfuzunu giderek genişletmiş ve zamanla Osmanlı Devleti ile de karşı karşıya gelmiştir. Aile 1891’de Riyad’dan çıkarak Kuveyt’e iltica etmek zorunda kalmış, bu süreçte bir yandan Kuveyt’in himayesinde kalırken, bir yandan da İngilizlerle temas kurmuşlardır. 15 Ocak 1902 tarihinde Reşîdîlerin elindeki Riyad Kalesi’nin ele geçirilmesi devletin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir.

Takip eden yıllarda Abdülaziz b. Suûd bölgedeki güç ve hakimiyetini giderek arttırmış, Osmanlı’nın zayıf anlarından istifade ederek hamle yapmaya dayalı bir strateji ile hareket etmiş, bunu yaparken de İngiltere’nin desteğini arkasına almıştır. Bu süreçte bedevî kabileleri yerleşik siyasî düzene geçirecek birtakım girişimlerde bulunularak devletin kuruluş aşamasında önemli bir adım atılmıştır.

Osmanlı Devleti’nin Balkan ve Trablusgarp Savaşları ile zor durumda olduğu 1913’te Suûd yönetiminin son derece stratejik öneme sahip Lahsâ’yı ele geçirmesi üzerine Mayıs 1914’te Abdülazîz b. Suûd ile bir anlaşmayapılmış, kendisine “NecidValisi ve Kumandanı” unvanı verilerek resmî düzeyde İngiliz himayesine girmesi engellenmek istenmiştir. Ancak I. Dünya Savaşı’nda cihad ilan edilmesine rağmen, İngiltere ile karşı karşıya gelmek istemeyen Suûd yönetimi, düşman kabul ettiği İbnü’r-Reşîd’i bahane ederek aynı safta savaşa katılmayı reddetmiştir. Bu süreçte İngiltere ile bir antlaşma imzalanmış ve savaşın sonuna kadar faaliyetleri Orta Arabistan’la sınırlı tutulmuştur.

I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı ordularının bölgeden çekilmesi üzerine (1918) İdrîsîlerin idaresindeki Asîr alınmış (1922), 1921’de Hâil’de kalan son Reşîdîler mağlup edilerek hükümranlık sahası genişletilmiştir. Abdülaziz bu süreçte önce “Necid Sultanı” daha sonra da “Necid ve Civarının Sultanı” unvanını almıştır. 1922’de İngilizlerin gözetiminde yapılan antlaşmalarla Irak, Doğu Ürdün ve Kuveyt sınırları belirlenmiş, 1924’te İngiltere’nin himayesinde kurulan Hicaz Hâşimî Krallığı topraklarına saldırıp 1926’da burayı da hakimiyet altına alınmıştır. Bu tarihten itibaren Abdülaziz “Hicaz Kralı, Necid ve Civarının Sultanı” unvanını almış, aynı yıl Türkiye Cumhuriyeti kendisini tanımıştır. Abdülaziz daha sonra unvanlarından sultan kelimesini çıkararak kendisini “Hicaz ve NecidKralı” ilân etmiş, 1934’te Suûdîler’le Yemen arasında imzalanan Tâif Antlaşması’yla Necran ve Cîzân’ı da topraklarına katmıştır.

1929’da Türkiye Cumhuriyeti ile Hicaz ve Necid Krallığı arasında dostluk antlaşması imzalanmış, 1932’de Abdülazîz’in oğlu Emîr Faysal Türkiye’yi ziyaret etmiş, aynı yıl İngiltere’nin kendisini resmen tanıması üzerine Abdülazîz b. Suûd unvanını Suudi Arabistan kralı şekline dönüştürmüştür.

Kral Abdülazîz1953’te ölümümün ardından bugüne kadar devleti onun oğulları olan Suûd (1953-1964), Faysal (1964-1975), Hâlid (1975-1982), Fahd (1982-2005), Abdullah (2005-2015) ve Selman (2015-) yönetmiştir.

Siyasî Yapı

23 Eylül 1932 yılında kurulan Suudi Arabistan, Suud hanedanı tarafından yönetilmektedir. Kralın aynı zamanda hükümet başkanı olduğu bu sistemde, hükümet fonksiyonları Bakanlar Kurulu, yasama çalışmaları ise Şura Meclisi tarafından üstlenilmektedir. Şura Meclisi’nde görüşülen yasa tasarıları, Bakanlar Kurulu’nca kabul edildiği ve Kral tarafından onaylandığı takdirde yürürlüğe girmektedir.

Siyasî partinin bulunmadığı ülkede seçim yapılmamakta ve Şura Meclisi üyeleri kral tarafından atanmaktadır. Öte yandan belediye başkanları da kral tarafından atanmakta, yalnızca belediye meclisleri için seçimler yapılmaktadır. 

Suudi Arabistan farklı aşiret, kabile ve aileden oluşmaktadır. Coğrafi ve siyasi farklılıklardan dolayı Güney-Kuzey ile Doğu-Batı bölgelerde yaşayan aşiret ve kabilelerin yapısı birbirinden oldukça farklıdır. Ülkenin Doğu vilayetlerinde yaşayan Şiiler ise Suud toplumunu oluşturan diğer önemli bir bileşendir. Bu hassas yapıdan dolayı kraliyet ailesi ülke içindeki toplumsal dengeleri hassas bir şekilde yürütmektedir.

2015 yılından bu yana ülkeyi yöneten Kral Selman bin Abdülaziz El Suud, Suudi Arabistan’ın yedinci kralı ve aynı zamanda başkomutanıdır. 21 Haziran 2017 tarihinde yayımlanan Kraliyet Kararnamesiyle Kral Selman’ın oğlu Muhammed bin Selman (Muhammed bin Nayif’in yerine) Veliaht Prens olarak atanmıştır. Prens Muhammed bin Selman ayrıca Başbakan Yardımcılığı ve Savunma Bakanlığı görevini de sürdürmektedir.

Son yıllarda petrol fiyatlarında yaşanan düşüşten olumsuz etkilenen Suudi Arabistan, “2030 Vizyonu” adını verdiği ekonomik ve sosyal reformlar programını hayata geçirmiştir. Bu kapsamda kamu harcamalarının azaltılması, gelirlerin arttırılması, yabancı yatırımları teşvik etmek amaçlanırken,toplumsal reformlar gerçekleştirilmektedir. Prens Selman’ın Ekim 2017’de deklare ettiği “ılımlı İslam’a dönüş” politikası da ülkenin önümüzdeki yıllarda sosyal, siyasî ve ekonomik bakımdan önemli değişimler geçireceğinin sinyali niteliğindedir.

Ekonomik Yapı

Suudi Arabistan’ın ekonomisi petrole dayanmaktadır. Dünyada en fazla kanıtlanmış petrol rezervine sahip ülke olan Suudî Arabistan (264 milyar varil), dünya petrollerinin %21’ine sahiptir. İhracatın %90’ını petrolden sağlayan Krallık ülkenin ekonomik performansının belirlenmesinde petrol gelirleri ve hükümetin bütçe politikaları etkili olmaktadır. Petrol dışında tarım, sanayi ve finans ülkenin önemli ekonomik hedefler arasında.

“2030 Vizyonu” kapsamında ülke ekonomisini petrole bağımlı olmaktan kurtarmak hedeflenmekte, başta turizm olmak üzere ülkenin gelir kaynaklarını çeşitlendirmeye yönelik girişimler hızla hayata geçirilmektedir. Buna göre turizm gelirleri arttırmaya hedeflemektedir.

Saudi Aramco’nun ülkenin petrol rezervlerinde tekeli bulunmaktadır. Ülkede yabancı yatırıma izin vermek yerine anahtar teslimi sözleşmeler tercih edilmektedir. Bu sistemde, yabancı yükleniciler teçhizatları tedarik etmekte ve altyapıyı oluşturmakta olup, mülkiyet ve işletme (Amerikan Chevron tarafından işletilen Neutral Zone dışında) Saudi Aramco’da bulunmaktadır. Ülkede 7.17 trilyon m³ doğalgaz rezervi olduğu tahmin edilmekte, bu miktar tüm dünya toplam gaz rezervinin %4’ünü teşkil etmektedir.Suudî Arabistan’da ayrıca altın gümüş, bakır çinko, boksit, magnezit ve fosfot yatakları da bulunmaktadır.

Suudî Arabistan, Müslümanların kutsal toprakları olan Mekke ve Medine’ye evsahipliği yapmakta, her yıl milyonlarca Müslüman hac ve umre ibadeti için Suudî Arabistan’a gelmektedir. Bu da ülke ekonomisi bakımından oldukça önemli bir hareketlilik sağlamaktadır. Öte yandan, ülkenin petrol gelirleri ile paralel olarak inşaat sektörü de canlanmıştır.

İklim her mevsim sıcak ve kurak olduğundan, ülkede akarsu ve göl bulunmamakta olup, hurma dışında sulama yapılmaksızın üretilebilecek bir meyve ya da sebze yetişmemektedir. Ülkenin yakın zamanda tarımsal açıdan kendi kendine yeterlilik konusunda hedeflerine ulaşabilmesi pek mümkün görülmemektedir. Su kıtlığı, ülkede sanayileşmeyi de zorlaştıran bir unsur olarak görülmektedir.

Özel sektörün düşük ücretle yabancı işçi çalıştırmak istemesi ve devlet tarafından her aileye geçinmeye yetecek bir gelir sağlanması nedeniyleülkede zahmetli ve beceri gerektiren işler genellikle yabancılar tarafından yapılmakta bu da Suudî nüfus içindeki işsizlik oranını yükseltmektedir. Son yıllarda uygulanmaya başlanan işgücünde “Suudileştirme” politikası nedeniyle yerli ve yabancı şirketlere, sektöre ve şirketin büyüklüğüne göre değişen oranlarda Suudi personel çalıştırma zorunluluğu getirilmiştir.

Son yıllarda uluslararası piyasada düşen petrol fiyatları sebebiyle ekonomik açıdan sıkıntı yaşanmakta, ihracat gelirlerinde yaşanan hızlı azalma ekonomide çeşitlendirme çabalarının hızlandırılmasını beraberinde getirmektedir. Ancak, bu olumsuz tabloya rağmen ülkenin Körfez Bölgesinin en büyük ekonomisi olmaya devam etmesi beklenmektedir.

Türkiye-Suudi Arabistan İlişkileri

İki ülke arasındaki ilişkiler, başlangıçtan bu yana olumlu fakat mesafeli yönde seyretmiştir. Köklü tarihî ve kültürel bağları bulunan iki ülke arasındaki sosyal, siyasî ve ekonomik ilişkiler karşılıklı saygı ve menfaatlere dayalı olarak bugüne kadar sürdürülmüştür. İki ülke arasındaki en üst düzey ziyaretler kapsamında 2016 yılında mevcut Suudî Arabistan Kralı Selman Türkiye’ye, 2017 yılında da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Suudî Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir.

Türkiye ile Suudî Arabistan arasındaki ekonomik ilişkiler oldukça güçlüdür. Türkiye özellikle finans, tekstil ve sanayi alanları kapsamında Suudî Arabistan içinönemli bir liman işlevi görmekte, başta inşaat olmak üzere turizm ve finans sektöründe önemli bir kaynak teşkil etmektedir. İki ülke arasındaki yıllık ticaret hacmi ortalama 5 milyar dolar civarında seyretmektedir.

Son dönemde Suudî Arabistan’ın özellikle Veliaht Prens Muhammed b. Selman üzerinden yürüttüğü politikalar, bölgede ABD ve İsrail menfaatlerini öncelemekte, başta Türkiye olmak üzere İslam coğrafyasındaki pek çok ülkeyi karşısına alma riski taşımaktadır.

Müslümanların Durumu

Nüfusunun tamamına yakını Müslüman olan ülkede Vehhâbîlik sıkı bir şekilde uygulanmaktadır. Doğu bölgesinde kendi geleneklerini kapalı bir biçimde sürdüren önemli sayıda Şiî bulunmaktadır.

Suudî Arabistan, Mekke ve Medine’ye ev sahipliği yapması bakımından Müslümanlar için özel bir konumdadır. Her yıl milyonlarca Müslüman hac ve umre ibadeti sebebiyle ülkeye giriş yapmakta, bu da ülkede yaşanan dinî atmosferi direkt etkilemektedir. Yine bu bakımdan Suudî Arabistan’da dinî yaşantı ve uygulamalara yönelik politikalar tüm Müslümanları yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Bu da, katı bir Selefî yaklaşımı benimseyen Suudî Arabistan’ın halkı Müslüman olan pek çok ülke tarafından eleştirilmesine sebebiyet vermektedir. Hac ve umre ibadetlerinin yanı sıra, kabir ziyaretleri, dinî açıdan önem atfedilen mekanların bakımı ve korunması gibi hususlarda alınan radikal kararlar, Müslümanlar tarafından tepki ile karşılanmaktadır.

Veliaht Prens Muhammed b. Selman tarafından 2017 yılında açıklanan “ılımlı İslam” projesi kapsamında, Suudî Arabistan’ın bu katı uygulamalarını hafifletmesi, kadınlara toplumsal yaşam içerisinde daha aktif rol vermesi, eğlence sektörünün gelişmesine müsamaha gösterilmesi beklenmektedir. Bu gelişmelerin, aslında öteden beri ülkede zemini hazırlanan tüketim toplumunun ve kapitalist yaşam biçiminin daha hızlı yaygınlaşmasına yol açması beklenmektedir.