Güneydoğu Asya’da yer alan Endonezya, dünyanın en büyük Müslüman nüfusa sahip ülkesi. Endonezya’nın bir diğer önemli “en”i ise dünyada demokrasiyle yönetilen en büyük üçüncü ülke olmasından kaynaklanıyor. Ne var ki bugüne kadar demokrasi, Endonezya’da yönetimsel bir tanımlamadan öteye gitmemiş, ülke siyasetine uzun yıllar yansımamış, 1998’de Suharto döneminin sona ermesiyle başlayan reform sürecinde kayda değer bir mesafe kaydedilememiş. Fakat bugün 9 Temmuz 2014’te gerçekleşen devlet başkanlığı seçimleriyle Endonezya’da yeni bir sürecin başladığına dair görüşler var. Bu önemli özelliklerine ve Türkiye’deki sancılı demokratikleşmeye benzer bir sürecin içinde olmasına rağmen Endonezya, uzak coğrafyası nedeniyle Türkiye gündeminde pek de yer bulmuyor.
Endonezya kalabalık nüfusu ve büyük coğrafyasına karşın bağımsızlığını bundan sadece 69 yıl önce, 1945’te kazanmış. Uzun yıllar Hollanda sömürgesinde kalan ülkenin yönetici kadrosunun sömürgeci güç tarafından desteklenen yerel elit kesim arasından belirlenmesinin ardından ilan edilen bağımsızlık, sonrasında ise Endonezya halkının kendini temsili hak etme sürecinin bir türlü tamamlanamaması, dünyanın birçoğuna ve başta bize çok tanıdık bir süreç. Endonezya, uzun yıllar sosyoekonomik ve etnik problemlerden, yolsuzluk ve günümüze kadar devam eden askerî kadronun hükümranlığından kurtulamayan bir coğrafya. Öte yandan içerideki bu zayıflığına karşın Güneydoğu Asya ülkeleri arasında hem nüfus açısından, hem ekonomik hem de coğrafi anlamda bir dev Endonezya. Bu yüzden bölgesel bir güç olarak büyük bir önem arz ediyor.
Ordu mensuplarının 1965’te altı generalin suikastı üzerine yaptıkları ihtilalden sonra yoğun bir şekilde siyasete müdahil olduğu Endonezya’da, son olarak 9 Temmuz 2014’te yapılan devlet başkanlığı seçimleri “Yeni Endonezya” söylemli bir sürecin ilk aşaması olarak değerlendiriliyor. Seçim sonuçlarının ilan edildiği 22 Temmuz tarihinden bu yana muhalefetin itirazıyla gündeme gelen oyların yeniden sayılması ve ilgili davalar, 20 Ekim’de nihayete erdi ve Endonezya Demokrasi Partisi (PDI-P) adayı Jokowo Widodo, devlet başkanı olarak ilan edildi. Widodo, Endonezya’nın seçimle iş başına gelen ikinci devlet başkanı. Widodo’yu diğerlerinden farklı kılan bir diğer özellik de Endonezya’nın askerî bir yapıdan gelmeyen ilk sivil devlet başkanı olması.
Endonezya’da beş yılda bir gerçekleşen ve Endonezya Halk Meclisi’nce seçilen devlet başkanlarının halk tarafından seçilmesi ilk kez 2002’deki anayasa değişikliği ile karara bağlanmıştı. Bu yasayı takiben 2004’te yapılan seçimlerde yine eski bir ordu mensubu olan Yudhoyono halk tarafından seçilen ilk devlet başkanı oldu ve iki dönem boyunca yönetimde kaldı. Endonezya anayasasına göre iki dönemden fazla adaylığını koyamayan Yudhoyono son seçimlere katılamadı. Seçimler böylece iki koalisyon kanadı altında toplanan partilerin aday gösterdiği Jokowi Widodo ve Prabowo Subianto arasında gerçekleşti.
Seçimlerin galibi olan Jokowi Widodo, orta sınıf bir aileden geliyor. Mobilyacı bir babanın oğlu ve ekonomik zorluklarla geçen gençlik yıllarından sonra orman mühendisliği eğitimini tamamlayıp ticarete başlamış. 2005 yılında siyasete atılan Widodo, Solo olarak bilinen Surakarta şehrinin belediye başkanı olmuş. 2012’de de başkent Cakarta’ya vali olarak tayin edilmiş. Widodo, siyasi hayatı boyunca icraatlarıyla halkın büyük ilgisine mazhar olmuş biri. Özellikle gençler arasında popüler bir konuma sahip. Bugün Widodo’nun elde ettiği siyasi başarıda ülke gençliğinin oylarının etkili olduğu ifade ediliyor. Oyların Widodo’da toplanmasına katkıda bulunan bir diğer önemli etken ise, onun başkan yardımcılığını yapacak olan Yusuf Kalla’dan kaynaklanıyor. Kendisi 2004-2009 yılları arasında ilk kez seçimle iş başına gelen eski başkan Yudhoyonu’nun başkan yardımcılığını yapmış bir siyasi. Ülkedeki tüm kesimlere hâkim ve Endonezya’daki önemli gelişmelerde katkısı bulunan biri. Bununla birlikte Endonezya siyasetine veya başladığı düşünülen demokratikleşmeye güvenmeyen siyasi analizciler, Widodo’nun 2001-2004 yıllarında Endonezya’nın ilk kadın devlet başkanı -aynı zamanda Endonezya’nın ilk devlet başkanı Sukarno’nun kızı- Megawati Sukarnoputri’nin partisinden aday gösterilmesini olumsuz yorumluyor ve Widodo’nun icraatlarının yönetimden bir şekilde el çekmek istemeyen “siyasi patronlarını” tatminden öteye gidemeyeceğini iddia ediyorlar.
Seçimleri yaklaşık 8 milyonluk bir oyla kaybeden muhalefetteki isim ise Büyük Endonezya Partisi (Partai Gerakan Indonesia Raya, Gerindra) adayı Prabowo Subianto. Kendisi Endonezya’nın ikinci devlet başkanı Suharto dönemi generallerinden ve aynı zamanda onun eski damadı. Prabowo, hakkında orduda görevde bulunduğu sürelerde işlenen insan hakları ihlallerine dair suçlamalar bulunmasına rağmen, kendi otokratik geçmişini ön plana çıkarmaktan çekinmiyor.
Endonezya’da kendi konum ve otoritelerini kaybetmemek ve daha da kemikleştirmek amacından başka hedefi olmayan yönetici elit, seçimlere rağmen halkın demokrasi için hazır olmadığına inanıyor. Kendi iktidarları söz konusu olduğunda demokrasiye itimat edip, seçilmediklerinde halka itimat etmeyen bu zihniyet, dünyadaki birçok toplumun ortak kaderi olarak Endonezya’da da karşımıza çıkıyor. Seçimleri kaybetmeyi kabullenemeyen Prabowo’nun yapmış olduğu itirazlar sonucu temmuz ayında yapılan seçim sonuçlarının hayata geçirilmesi, ekim ayı sonunu buldu ve Widodo 20 Ekim’de yemin ederek görevine başladı. Fakat muhalefetteki Prabowo ve ekibi, Widodo yönetimine zor günler yaşatmakta oldukça kararlı. Meclis’te çoğunluğu teşkil eden muhalefet koalisyonu, Widodo’nun göreve başlamasından hemen önce yerel yöneticilerin halk tarafından seçilmesi uygulamasını kaldırarak bu kararlılığını ispatladı. Ülkede ABD ile iş birliğinden çekinmeyen elitin yeri geldiğinde muhaliflerini ABD yandaşlığı ile suçlaması polemiği, Endonezya’da da hâkim. Widodo hakkında seçim sürecinin başından itibaren Endonezya’nın millî menfaatlerini düşünmeyen, serbest pazarı savunan ve yabancı güçlerin etkisinde olan bir lider olduğuna dair yürütülen kampanyalar ne ölçüde gerçeklik taşıyor bunu zaman gösterecek. Bunun yanında onun “Bir Amerika hayali vardı, şimdi de bizim bir Endonezya hayalimiz var” sözleri ve kendisinin Endonezya’nın Obama’sı gibi algılanması ayrı bir yazının konusu.
Bu kemikleşmiş yapı ve ülkedeki birçok problemle birlikte Endonezya’daki seçimlerin galibi Jokowi Widodo’nun söylemden öte somut bir süreci başlatacağına inananlar da var. Bunların başında Widodo’ya %53’lük bir oranla destek veren Endonezya halkı geliyor. Widodo bu zaferi Endonezya halkına mal ederek bunun onların zaferi olduğunu ifade etmekle halkı da kendisi ile vereceği mücadeleye dâhil etmiş görünüyor. Yemin törenindeki konuşmasında “Bu bizim kalplerimizi, ellerimizi birleştirmenin tam zamanıdır. Bu, siyasi egemenliğe, ekonomik bağımsızlığa ve kültürel karaktere sahip bir Endonezya olmanın tam zamanıdır” ifadeleri bu anlayışın bir göstergesi. Endonezya’daki siyasi analizcilerin pesimist beklentilerine karşın Jokowi’nin aldığı halk desteğinin ona Endonezya’da değişimi başlatabilmesi için yeterli yetkiyi sağlayacağını düşünenler de var.
Widodo ve ekibini bekleyen köklü ve zor sosyoekonomik problemler, Endonezya’da hâlâ hüküm süren oligarşik siyasi yapının onun icraatlarını kısıtlayacağı gerçeği ve halkın bu gerçekleri tolere edip ona zaman tanıyıp tanımayacağı sorularının cevabı da gelecek günlerin konusu. Bütün bunlara rağmen pek çok kişi için Jokowo’nun seçilebilmiş ve göreve gelebilmiş olması, Endonezya siyasetinde yapısal değişikliğin başlangıcı olarak görülüyor.